Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Çorum Eskiyapar Höyük Kazısı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Tunç Sipahi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Anadolu'nun zengin topraklarında ortaya çıkan ve gelişen uygarlıklar arasında önemli bir yere sahip olan Hititler'in, M.Ö. 1650-1200 yılları arasında Anadolu'da bir krallık kurduklarını belirterek, monarşik kraliyet yönetimleriyle Ege'den Kuzey Mezopotamya'ya kadar olan alanı kontrol altında tuttuklarını söyledi.
Hititler'de başından itibaren tek kralın hakim olduğu çeşitli yöneticileri ile kurumsal bir devlet yapısının görüldüğünü dile getiren Sipahi, Hitit devletinin, tarlalarını, bağlarını, bahçelerini ve ürünlerini yasalarla kontrol altında tuttuğunu vurguladı.
Sipahi, Hititler'in önemli merkezlerinden yaklaşık 3 bin 500 yıllık geçmişe sahip Eskiyapar Höyüğü'nde yürütülen arkeolojik kazılarda "Hitit çağında beslenme"yle ilgili olabilecek, fırınların, ocakların, çanak çömlek tiplerinin yanında bazı tahıl ve tohum kalıntıları, hayvan kemiklerinin bulunduğunu anlatarak, şöyle konuştu:
"Gıdalara ilişkin belli başlı ayrıntılara ulaşılan Hitit çivi yazılı belgelerinde, öncelikle ekmekle ilgili konular, ayrı bir yere sahiptir. Tüm verilerin ışığında 3500 yıl önce Anadolu'da toplumun yaşamı için gerekli olan gıdaların kutsallaştırılarak kontrol ve denetimlerinin sağlandığını anlıyoruz. Hitit yöneticilerinin sağlıklı, itaatkar ve güçlü bir toplum için beslenmenin önemini bildikleri ortaya çıkmaktadır. Bu verilerin bilimsel ayrıntıları, bizlere Anadolu'da idari ve dini alanlardaki köklü bir gıda kültürünün varlığını göstermektedir. Bir Hitit kralının 3500 yıl öncesinden günümüze ulaşan sözleri, 'Ekmeği yesinler, suyu içsinler' şeklindedir. Bugünün de temel iki gıdasını içeren cümlemiz Hitit krallarının en çok sevdiği ve sık kullandığı bir ifadedir."
Günümüzde olduğu gibi o dönemde de ekmeğin, Anadolu'nun temel gıdası olarak dikkati çektiğini ifade eden Sipahi, "Hitit yazılı belgelerinde 150'den fazla ekmek tipinin ve türevinin varlığı bilinmektedir" dedi.
Sipahi, 3500 yıl önce de buğdaydan lapa gibi yemek çeşitlerinin yapıldığını, ekmeğe değişik bir tat vermesi amacıyla üstüne çörek otu veya kimyon eklendiğini belirterek, tapınaklardaki dini törenlerde tanrılara sunulan ekmeklerin kaliteli, güncel ekmeklerin ise daha düşük kaliteli buğdaydan yapıldığı bilgisine ulaşılmış olduğunu aktardı.
ARABAŞI, LOKMA VE PEKSİMET
Bugün Anadolu'da bayatlamış ekmek kırıntılarından yapılıp tüketilen "papara" yemeğinin karşılığının o dönemde de mevcut olduğuna işaret eden Sipahi, şunları kaydetti:
"Anadolu'nun arabaşı ve lokma yemeklerinin karşılıklarının da 3500 yıl önce olduğunu görüyoruz. Bunların arasında en ilginci, Osmanlı döneminde olduğu gibi askerler için hazırlanan ve tüketilen ekmeğin karşılığı Hititçe'de karşımıza çıkıyor. 'Askerlerin ekmeği olarak' tanımlanan bu ekmek türü bugünkü 'peksimet'le aynıdır. Ekmek, askerler için hem besin hem de anlam olarak önemlidir.
Daha ilk Hitit kralının askerlerine verdiği 'ekmeği yiyiniz, suyu içiniz' öğüdü bu noktada ekmeğin bir başka önemini de ortaya koyuyor. Hitit kralı, sahip çıktığı ve beslediği askerlerine nimetin değerini bilmelerini ve kurumlarına sahip çıkmalarını öğütlemektedir. Bu güçlü ordunun neferleri Anadolu içinde ve dışındaki birçok askeri seferde başarılar kazanacaktır."
Hititler'in başlıca gıdası ekmeğin, kutsal bir yere sahip olduğunu, Hitit tören tasvirlerinde ekmeğin baş üstünde tutulduğunu vurgulayan Sipahi, "Hitit kanunlarında yer alan 'kıtlık yılı' ibaresi de ayrıca dikkatimizi çekiyor. Bugün de belirli dönemlerde kuraklık artmakta, üretim sıkıntıya düşmektedir. Dolayısıyla günümüzde yoğun olarak başvurulan yağmur duası uygulamaları, geçmişte hava/gök tanrısına yapılan törenlerle anlamsal yakınlık gösterir" ifadesini kullandı.