Manisa’da yaşayan müzisyen, ressam ve eğitimci Zafer Baykal, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde araştırma görevlisiyken resim yaptığı sırada elindeki fırça ile pet şişelere vurarak ritim tutmasıyla içindeki müzisyeni keşfetti. Daha sonrasında vurmalı çalgılara olan ilgisini arttıran Baykal, bu konularda yaptığı araştırmaları sonrası Afrika Nijerya’daki İgbo kabilesinin pişmiş topraktan yaptığı “Udu” adı verilen enstrümanla tanıştı. Udu’nun çıkardığı sesten etkilenen Baykal, resim iş öğretmenliği üzerine olan yüksek lisans tezini değiştirerek, enstrümanları daha yakından tanımak ve onları geliştirmek amacıyla müzik enstrümanları üzerine akademisyen olmaya karar verdi. Yıllar süren araştırmaları sonrası Baykal, Udu adı verilen enstrümandan esinlenerek her biri birbirinden farklı ses çıkaran 32 enstrüman icat etti. “Zafudu” adını verdiği enstrümanlarla kendine özgü müzik ritimleri ortaya çıkaran Baykal, yurt içinde ve yurt dışında konserler verdi.
Toprak, su ve havayı 32 farklı müzik enstrümanında birleştiren ve çaldığı müzikle insan ruhuna hitap eden Baykal, Türkiye’nin kültür elçisi olmak istediğini söyledi.Pet şişe ve damacanadan müzik yaparak içindeki müzisyeni keşfettiğini söyleyen Baykal, “Atölyemde resim yaparken müzik yapma ihtiyacımdan doğdu. Resim yaparken müzik dinleriz. Müzik yapma isteğiyle de iki tane pet şişeyi kesip birleştirdim ve fırçalarla da çalarak başladım. Daha sonra o ses bozulunca da damacana, şimdiki adıyla ‘su ruhu’ dediğimiz müzik aletini çalmaya başladım. Resim iş öğretmenliğinde yüksek lisans yaparken yaptığım araştırmalar sonucunda bu müzik aletleriyle tanıştım ve bunlar üzerine yüksek lisans teziyle yaparak başladım. 16 yıllık bir macera. 30 yaşından sonra gerçekleşen bir durum” dedi.Afrika’daki İgbo kabilesinden esinlendi, 32 enstrüman icat etti
İcat ettiği enstrümanları Afrika’daki İgbo kabilesinden esinlendiğini belirten Baykal, “Bu enstrümanın köklerini araştırdığımda Afrika’da Nijerya’da İgbo kabilesine ait. 600 yıllık geleneği olan bir enstrüman. Orada kadın kabile insanları bir su doldurma nesnesini kullandıklarında ikinci bir delik açılıyor ve akan suyun oradan hoş bir ses çıkardığına inanıyorlar. İgbo dilinde Udu ‘Çalınan çömlek’ demek. Sonrasında atalarının çıkardığı ses olduğuna inanıp kendi ritüel törenlerinde çalıyorlar. 1974’ten sonra da Amerikalı bir seramik sanatçısı keşfedip üretiyor. Daha sonra bu şekilde yayıldı. Türkiye’de çok az insan bu enstrümanları denedi ama üzerinde çok ciddi araştırma çalışmalar ve Ar-Ge yapmış ilk insanım diyebilirim” ifadelerini kullandı.Müzik yolculuğunda farklı anabilim dallarıyla tanıştığını söyleyen Baykal, “Bu 32 enstrüman çok detaylı bir şekilde multidisiplinler olarak işin içine girip, araştırıp, çalışıp, üretmeye ve ritimlerle birlikte enstrümanlarla sahneye çıkınca farklı sorular sormaya başladım. Farklı anabilim dallarıyla tanışmama neden oldu. Dolayısıyla sesi kendi içinde zorlamaya başladım. Zorlamaya başladıkça da tasarımlar klasik Udu geleneği dışında tasarımlara ve ses aletlerine dönüştü. Her biri birbirinden farklı ses çıkaran ve bilimsel olarak yüzde 98 oranında müzik aleti olduğunu ispatladığım enstrümanlara dönüştü” dedi.“Yüzde 98 oranında müzik aleti olduğunu ispatladık”Enstrümanların her birinin farklı seslere sahip olduğunu belirten Baykal, “Hepsinin var olanlardan çok farklı sesleri var. Bunları stüdyoda kayda alıp bilgisayar programlarında analizlere soktuğumuzda yüzde 98 oranında müzik aleti olduğunu ispatladık. Her biri diğer var olanlara göre ses kutusu dediğimiz yapısal dış görünüm nedeniyle farklı sesler çıkarıyor. Alto, bas, bariton olarak belirledik. Daha büyüklerini de yaptım. İçine 4 kişi girerek çalınabilen, ya da 3 kişinin çalabileceği 6 kafalı 1,5 metre uzunluğunda formlar da var. Hepsi şu an dünyada var olan enstrümanlardan farklı sesler çıkarıyor” diye konuştu.“Benim için her anabilim dalı, her sorduğum soru bir macera oldu”Yüksek lisans tezi sırasında bir çok üniversiteyle çalışmalar yürüttüğünü belirten Baykal, “Burada yüksek lisans teziyle beraber birçok üniversiteyle çalışmalar yaptım. Ulusal ve uluslararası ölçekli makaleler yazdık. Yani estetik kongresinden tutun da ulusal ve uluslararası kil, seramik sempozyumları, müzik sempozyumları, birçok farklı disiplinde yazdım çizdim, farklı bilimlerle çalışınca enstrümanların çok daha detayına girdik. Burada mesela makine mühendisliğiyle bir çalışma başlatmıştım. Maden cevher hazırlamayla çalıştık, nöroloji ve nörofizyoloji bölümleriyle çalıştık. Çünkü bu enstrümanlarda kendimle ilgili bir yeteneğimi de keşfettim. Sinestezi özelliğim var. Ben sesi görebiliyorum. Bunu da bilimsel olarak ispatladık. Sesi görebildiğim için de bu enstrümanların kalınlığını da doğru yapıyorum. Doğru ısıda pişirdiğimizde de yüzde 98 oranında bir müzik aleti ortaya koyduğumuzu ispatladık. Benim için her anabilim dalı, her sorduğum soru bir macera oldu” dedi.Müzisyenlerin eserlerine eşlik ettikten sonra eser sahibine ulaşarak birlikte konserler verdiğini dile getiren Baykal, “Kendi kendime bu enstrümanı çalmayı öğrettiğim için farklı müzisyenlerin eserlerine eşlik ederek çalmayı öğrendim. Onlarla mailler atarak, tanışarak konserler yapmaya başladım. Üniversitede akademisyenliğim döneminde oradaki akademisyenlerle konserler yaptık. Bu şekilde devam ediyor. Kiminle çalmak istiyorsam arıyorum, söylüyorum; kabul ederlerse de gidip çalıyoruz” diye konuştu.Türkiye’nin kültür elçisi olmak istiyorHer türden müziğe eşlik edebildiğini söyleyen Baykal, “Belirlediğim bir tarzı yok. Klasik eserlere de eşlik edebiliyorum. Yaylı çalgılarla birlikte yaptığım konserler de oldu. Türküler üzerinden yaptığım konserler de oldu. Caz normlarında ya da etnik müzik anlamında konserler de oldu. Geniş bir yelpazesi var. Dünyada bunları ya tek ya da ikili ara çalgı olarak kullanıyorlar. Ben 6 tanesini birden sahnede hiç kalkmadan başka bir ritim aleti kullanmadan çalan biriyim. Bunların her türlü orkestraya girebileceğini ispatlamak istiyorum. Aynı zamanda avuç içiyle vurduğumuzda çıkan sesle de kendime bas ritimci demek de hoşuma gidiyor. Bas ritimlerle de farklı ritimler yapmak hoşuma gidiyor” ifadelerini kullandı.Enstrümanlarıyla kültür elçisi olmak istediğini dile getiren Baykal, “Bu ülke adına aslında bunlar kültür elçiliği yapabileceğimiz enstrümanlar. Biz bunlarla yerli ham madde ve yerli tasarım üzerinden Ar-Ge inovasyon çalışmalarını bitirdik. Üniversitenin tekno kentine kabul edilmiş biri olarak bunları seri üretime dönüştürebiliriz. Ayrıca bunlar sergilenebilir bir seramik nesnesi, konferanslar veriyorum ve kendi Türk müziğimizi oluşturduğumuz bestelerle birlikte tüm dünyaya bunları tanıtabiliriz. Bu konuda ben bakanlıklarımız üniversitelerimiz dahil olmak üzere aslında bir melek yatırımcı ve destek bekliyorum” diye konuştu.