İşte Gürkan Altun'un o açıklaması:
"Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Danıştay’ın kuruluşunun 149. yıldönümü töreninde, Türk yargısını “makul sürede ve objektif karar veren bağımsız ve tarafsız” olarak tanımladı.
Oysa istatistiki veriler tam tersini söylüyor.
Yine aynı yargıç, aynı törende “16 Nisan 2017 tarihinde halkoylamasına sunulan ve kabul edilen değişiklikle Anayasamızda var olan kuvvetler ayrılığı ilkesi daha da belirgin hale getirilmiştir” dedi.
Oysa durum tam tersi… 16 Nisan 2017 halkoylamasından sonra yasama, HSK’ya seçilecek üyeleri kontrol eder hale getirilmiş; yasama, yürütme ve yargı erkleri “tek adam”da birleştirilmiş; yargı mensupları idarenin birer memuru yapılmıştır.
Ve yine aynı yargıç, aynı törende, “yargının 15 Temmuz öncesine göre daha sağlıklı bir yapıya kavuştuğunun açıkça ortada olduğunu; yaşanan şerden bir hayır çıktığını ve bunun sonucunda yargının özüne döndüğünü” söyledi.
Oysa bu sözünün de gerçeklikle ilgisi yoktur. “Tencere dibin kara, seninki benden kara” misali, ne 15 Temmuz öncesinde, ne de şimdi bağımsız, tarafsız bir yargıdan söz edilebilmektedir.
Bir yüksek mahkeme başkanının, hukuka aykırılıkların ve hak ihlallerinin hiç olmadığı kadar yoğunlaştığı OHAL sürecinde çıkarılan ve “Kanun Üstünde” ya da “Anayasa Hükmünde” bir niteliğe bürünen KHK’ları savunması da hukukla açıklanamaz.
Peki, biz hukukçular, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün sözlerine şaşırdık mı? Elbette hayır!
Kamuoyu çok iyi bilir ki avukat, hakim ve savcıların cübbelerinin düğmesi de, cebi de yoktur. Bunun anlamı, ne avukat, ne hakim, ne savcının kimsenin önünde düğme iliklemeyeceğidir. Karşısındaki Cumhurbaşkanı da olsa!
Oysa Zerrin Güngör, idarenin memuru olduğu hissiyatı ve aidiyetiyle, düğmesi olmayan cübbeyi ilikleme çabasıyla tanınan bir yargıcımızdır.
Danıştay’ın 149. kuruluş yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmayı da bu yüzden yadırgamadık. Ama biz hukukçuların yüzüne yansıyan üzgün ifade, anayasa değişikliği sürecinde her platformda dile getirdiğimiz sakıncaların şimdiden ortaya çıkmaya başladığını görmenin ifadesidir.
Dileğimiz;
Bağımsız, tarafsız yargının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurumlarından biri olan Danıştay’ın, “yasama ve yürütme organlarının hukuka uygunluğunu denetleme; adaletin yerine getirilmesini sağlama, devletin yüksek danışma, inceleme ve karar organı olma” sıfatını kaybetmemesidir.
Gidişat gösteriyor ki, bir KHK ile cübbeler de düğmeli olabilir! Ama biz hukukçular, cübbelere ilik açılmaması, düğme dikilmemesi için hukuki zeminde mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bu mücadeleye ülke çapındaki tüm meslektaşlarımız katkıda bulunuyorlar, bulunacaklardır da… Ancak, Bursa’nın vereceği mücadelenin anlamı büyüktür. Zira bugün avukatların kullandığı, yakasında yeşil, sarı, kırmızı şeritleri olan, cepsiz düğmesiz cübbe modeli, Bursa’dan çıkmıştır. Bursa Barosu önceki başkanlarından Turgut Bulut üstadımızın Barolar Birliği nezdinde gösterdiği çaba sonucunda, düğmeli, sadece siyah renkli, papaz kıyafetine benzeyen cübbeden sonra ortaya çıkan bugünkü model, 1975 yılında “Avukatların Resmi Kılık Yönergesi” ile resmileşmiştir.
Bu vesileyle, her türlü otorite karşısında cübbe iliklemeyi ve iktidara hoş görünme çabalarını reddeden biz avukatlar, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’e de yargı bağımsızlığının önemini bir kez daha hatırlatma gereği duyuyoruz."