Bir hayalin peşinden, ömür tüketen definecilerin yaşadıkları gülünç ve düşündürücü olaylar, Türk folklörü için de önemli bir kültürel köşe.
Çok zengin bir tarihi mirasa sahip bulunan ülkemizde, dünyanın başka memleketlerinde görüldüğünden çok daha fazla bir ilgi duymakta defineciliğe. Tarihi bir kent olan Bursa’da, yeraltında muazzam hazinelerin gömülü olduğu inancı çok yaygın. Günümüzde Bursa’da, içinde belediye başkanları da dahil onbinlerce define meraklısı yaşamaktadır. Hatta bir Bursa Defineciler Derneği bile kurulmuştur.
Türkiye’de en önemli ve ayrıntılı, definecilerin en çok ilgilendiren define rivayeti 366 diye anılan hazinedir. Sultan II. Mahmut döneminde, soyulan Osmanlı hazinesinin gömüldüğü yerler ile ilgili hikayedir bu. Devleti içerden çökertmek için Rum ve Ermeni gibi azınlıklarla, işbirlikçi Türkler tarafından kurulan 885 kişilik gizli teşkilat, devletin hazinesini yavaş yavaş soymuş. 374 tonu bulan altınlar, Türkiye’nin 12 ayrı bölgesindeki 366 yere gömülmüş. Defineler, sonradan çıkarılması için de, özel işaretler koyulmuştur.
Defineciler, işte buldukları işret ve şifrelerle gizli hazineleri arar. Aslında işin gizemli ve maceracı yönü, tıpkı bir satranç gibi, bu işaretlerle hazineye ulaşma uğraşısıdır. Bazen işaretleri çözmek, asıl amaç olan hazineden çok daha önemlidir...
Defineciler Türkiye’yi Ekonomik Sıkıntıdan Kurtaracak!..
Hazineler Lefter, Volçan, Martin, Manol ve Emin Ağa adlı kişiler tarafından gömülmüş. Defineciler tarafından bu kişiler çete olarak anıldıkları için, hazinelere de çete parası denilmektedir. Söylentiye göre sadece Lefter’in İznik bölgesinde 128 yerde gizli parası varmış. Bursa bölgesine ise Manol adlı çetebaşı gömü yapmış.
Define sırları ve gömülerin şifreleri de Vatikan papazlarının elinde imiş. Bu nedenle Türkiye’de yabancı arkeologlarca yapılan kazılara defineciler iyi bakmaz. Çünkü bunların asıl amaçları Anadolu’daki gömülü olan bu 374 ton altını bulmakmış. Hatta kurulan radar istasyonları ve uzaya gönderilen uyduların da asıl amacı bu hazinelerin yerini belirlemekmiş...
Definecilere göre devlet, define arayıcıların zekasına güvenip, yardım etse ve alet verse, dedelerimizin mirası olan bu paralar yeraltından çıkartılıp devlet hazinesine kazandırılır, böylece de devlet ekonomik sıkıntıları giderilebilir.
Define işaretleri nelerdir?
Defineciler hazineyi bulmak için bazı işaretler arar: Topal ayı, yedi civcivli tavuk, dokuz civcivli tavuk, çolak papaz, demir kapı, domuz, çift kılıç, yılan, tombaklı tepsi, üç nota, ayak izi, kalın başlı çivi(mıh), eski mezarlar, her türlü Yunanca ve Arapça rakam, harf ve harita, taş koltuk, taş merdiven, yıldızlar, gemi resmi, balık resmi, yedi kulplu kazan, iki öküzün çektiği pulluk kabartması, mağaralar, şelaleler, yaşlı ağaçlar, patika yollar, pınar başları, eski çeşmeler.
Çok sayıda tarihi çeşme, defineciler tarafından tahrip edilmiştir Bursa’da. Orhangazili muzip bir dostum, yaşlı bir ceviz ağacını kesmek isteyince, farklı kanallardan definecilere bu ağacın içinde hazine olduğu söylencesini yayınca, ertesi günü koca ağacın yerle bir edildiğini görmüş.
Definecilerin bir özelliği de, birbirlerine asla güvenmemeleridir. Yıllardır tanıdığım bir defineci dostum, orman içinde gördüğü Roma kaldırımını bana göstermedi, hazine var diye. Benzer bir olayda da, İznik yakınlarında rastladığım ünlü Roma Caddesinin resimlerini çektikten kısa bir süre sonra defineciler tarafından tümüyle yok edilmişti.
Geçen yıl Gürle köyü altında, çalılar altında gömülü kalmış olan 2 bin yıllık tarihi Roma köprüsünün yerini köylülere sormuştum. Birkaç gün sonra gittiğimde, köprü tümüyle tahrip edilmişti.
Bir Hayale Ortak Olmak
Prof. Dr. Nezih Fıratlı’ya göre define aramak, yani “definecilik bir ruh hastalığıdır.” Psikolojide bu hastalığa “kaçaklar” adı verilmekteymiş. Hayatın diğer safhalarında son derece normal olan bu kişiler, iş define bulmak noktasına gelince, en saçma hikayelere inandıkları gibi, kendi rüyalarına ve hayallerine göre hareket geçerler.
Sürekli hazineyi düşleyen defineciler, rüyasında o kadar çok görmüştü ki, artık onun gerçek olduğuna inanır. Definecilerle konuştuğunuzda çoğu şu sözü duyarız: “Beyim sen ne diyorsun, çil çil altınları rüyamda gördüm, rüyamda...” Gerçekten de çoğu kez definecileri asıl harekete geçiren, hayalleri veya rüyalarıdır.
Bir gün Bursa Müzesi’ne gittiğimde, eski müze müdürü Salih Kütük’ün odasından, kendilerine gizemli bir hava veren birkaç kişi çıktı. Müze müdürü ben sormadan söyledi:
“Karacabey tarafında bir define yeri varmış. Sanki eliyle koymuş gibi tarif ederek, tonları bulan bu hazineyi sadece uzanıp almak için bir izin gerekiyormuş. Beni de bu hazineye ortak etmek istiyorlar. Bak yahu adamlara... Beni bir hayale ortak etmek istiyorlar!..”
“Bir hayale ortak olmak” bu söz çok hoşuma gitmişti doğrusu. Çünkü definecileri en iyi anlatan bir cümle... Ancak kendilerine gerçeğin anlatılmasından asla hoşlanmazlar. Her seferinde, bu sefer defineyi kesin olarak bulacağına inanır. Çünkü rüyasında görmüş, iş sadece onu çıkarmaya kalmıştır. Ve işin garip tarafı, her defasında: “bu sefer de bulamazsam bir daha defineciliğe tövbe edeceğini” söylemeleridir.
Definecilik Dolandırıcılık mı?
İki tür defineci var. Bir hayalin peşinden koşan maceracıların dışında, bu insanları kandıran sözde defineciler vardır. Aslında defineciler asla para bulamazken, bu ikinci grup her zaman para kazanmaktadır.
Bunlardan en yaygın olanı definecilik şirketidir. Yıllar önce bazı arkadaşlarımdan, İznik Gölü kıyısındaki Tepecik höyüğünde bir resmi arama izni alındığını duydum. Hiç kimsenin tanımadığı bir kişi, uydurma bir harita ile bu höyükte tonlara altın olduğunu söyleyip hazinenin çıkarılması için izin aldığını, ancak çıkarmak için gerekli masraflar üzere bir ortaklık kurduğunu öğrendim. Bu uyanık, 20’in üzerinde kişiden milyonlarca lira toplamış.
Höyükte resmi bir kazı izini verilemeyeceğini söylememe karşın, tonlarca altın beklentisi ile kimse inanamadı bana. Bunun üzerine müzeden böyle bir izinin olmadığı bilgisini aldım. Bu kez, Bakanlıktan özel izin aldığını söyleyip yine kandırmış bu kişi, tüm define tutkunlarını. Benim olayı daha fazla karıştırdığımı gören uyanık dolandırıcı hemen bölgeden yok oldu... İşte yaygın olarak yapılan bu dolandırıcılıkta, her zaman birileri kazanıyor.
Bursa’da en yaygın define dolandırıcılığı, sahte heykel gömülmesi olayıdır. Bazı uyanıklar, gözüne kestirdikleri zengin definecileri kandırıp, daha önce gömdükleri sahte bir heykeli birlikte çıkarıyor. Heykelin çok para ettiğini söyleyen uyanıklar, heykeli pazarlamak için definecilerden para alıp, sahte heykeli definecide bırakıyor. Bizim zavallı defineci, verdiği milyarlarca liranın karşılığı olarak antika heykelin elinde bulunmasını garanti sayıyor. Oysa elindeki heykel hiç para etmez. Dolandırıcı da sırra kadem basıyor. Bursa ve çevresinde sadece ben böyle 7-8 olaya tanık oldum. Böyle bir durumda traktörünü veya tarlasını satıp dolandırıcıya veren köylüleri tanıdım. İşin garip tarafı, milyarlarca lira soyulan bu kişiler polise de başvuramıyor.
Yaşadığımız bu kapitalist toplumda, bir kişi çok hızlı zenginleşmişse, definecilerce hemen para bulmasına yorumlanır. “Filan kişi para buldu” gibi söylentiler ise sadece bir safsata.
Prof. Dr. Ahmet Uysal’ın yetkililerden aldığı bilgiye göre, son 20-30 yıl içinde 100.000’den fazla define arama izni verildiği halde, yapılan kazılardan hemen hiç bir şey bulunamamış. Prof. Dr. Nezih Fıratlı’ya göre de resmi izin alıp da define çıkaran hemen hemen yok gibidir.
Ermeni Paraları
Bursa’daki hemen her köy ve kasabada, Rum ve Ermeniler tarafından büyük paralar gömüldüğüne dair söylentiler anlatılır. Hatta bu rivayetler sözde bir takım plan ve haritalarla da desteklenmektedir.
Türkiye’ye turist olarak gelen ve çoğu zaman eski oturdukları köyü veya evi görmek arzusunda bulunan Yunanlıların, dedelerinin gömdüğü altınları almaya gelen defineciler olduğuna inanılmaktadır. Gittikten sonra da haklarında çeşit çeşit abartılı hikayeler uydurulmaktadır. Mudanyalı Ali Pekman anlattı. Dereköylü bir Rum, köyüne gelip evini aramış, bulamamış. Kadın evinin önündeki armut ağacını hatırlıyor sadece. 70 yıl önceki o armut ağacını arar, evini bulmak için. Oysa 70 yıl armut ağacı yaşar mı? Rum kadın gittikten sonra köydeki bir çok armut ağacı kökünden devrilir, hazine umuduyla.
Definecileri Ermeni ve Rum parası aramanın bir mantığı var. Çünkü 1915 yılında Emeniler topluca göçürülmüştü. İşte bu nedenle belki bazıları paraların gömmüş olabilir. Ancak Bursa’da Ermenilerin çoğu göçürülmediği gibi, 1920 yılından sonra Ermeniler tekrar Türkiye’ye geldi. Bu nedenle gömüler paraları varsa da ikinci gelişinde almışlardır.
Definecileri Cin Çarpar...
Defineciler, çoğu kez define kazısı sırasında bir imamla birlikte gider, define duası okusun diye. Çünkü onlara her defineyi koruyan cinler vardır. Cinlerin çarptığı söylenen birçok defineciye rastladım. Aslında onları defineciler değil, yaşanılan karmaşık hayatları çarpmıştır.
Bir defineci gurubu, Gemlik üzerindeki dağda bulunan bir kuyuda define aramaya gidiyor. Gecenin karanlığında, 4-5 kişilik bu guruptan en cesuru, 7-8 metre derinliğindeki kuyuya iple ağıya iniyor. Tam bu sırada bazı sesler duyulur. İnsanların geldiğini gören defineciler, arkadaşlarını kuyu içinde bırakıp, oradan hemen uzaklaşırlar.
Aslında bu gelenler de ayrı bir defineci grubu imiş. Aynı amaçla kuyu içinde kazı yapacaklar. Bu ekip de içlerinden en cesurunu iple kuyuya indiriyor, aşağıdaki kişiden habersiz. Aşağıdaki defineci ise yukarıda olup bitenlerden habersiz arkadaşlarından birinin daha kuyuya indiğini düşünür. Ancak inen farklı bir kişidir. Aşağıya inen definecinin omzuna el uzatıp merhaba diye seslenince, kuyuya inen ikinci defineci hemen orada korkudan bayılır. Ne olduğunu anlamayan bizimki, öbür definecinin ipini beline sarıp kuyudan yukarı çıkar. Yukarıdakiler, kuyunun içinden arkadaşlarının yerine başka bir kişi çıktığını görünce: Eyvah!.. Arkadaşımıza cin çarpmış başka bir kişi olmuş!.. diyerek korkup, bağrışarak kaçışırlar. Bizimki ne olup bittiğini anlamaz ve doğruca evine gider.
İlk gelen defineci grup kuyu içindeki arkadaşlarını çıkarmak için geri dönerler. Kuyudaki kişiyi yukarıya çıkardıklarında, arkadaşları yerine bir başkası olduğunu görünce, arkadaşına cin çarptığını düşünüp korkarak kaçışırlar.
İki farklı defineci gurubun yaşadığı bu olay nedeniyle bazı defineciler uzun süre şok geçirir. Olay definecilerce abartılarak yayılmış ve arkadaşlarının cin çarptığına inanılmıştır.
Definecilerden geçinen uyanıklar
Almanya’dan gelen Hasan adlı bir tanıdığım anlattı. Yan masasında oturan kişiler bir define yeri bildikleri ancak ellerinde makine olmadığı için çıkaramadığı anlatıyorlar. Bunu duyan bizimki, böyle bir makinenin kendisinde olduğunu ancak İzmit’e verdiğini söylüyor. Aslında böyle bir makine yoktur. Bunlar makineyi getirmeyi isteyip, 2 milyon lira vermişler. Bizimki hemen parayı pavyonda harcamış. Bir süre sonra definecilerle karşılaşınca, bulamadığını söylemiş. Bu kez yine 2 milyon verip tekrar İzmit’e yollarlar. Yine bu para hemen pavyonda harcanır. Bir süre sonra tekrar definecilerle karşılaşınca, makineyi 60 bin marka Düzce’ye sattığını söyler. Defineciler makineye 70 bin mark verebileceklerini söyleyip, bu kez Düzce’ye alması için 3 milyon lira verirler. İşte bu tür yaşanmış yüzlerce olayda olduğu gibi, hazine tutkunu bu insanlar her zaman sömürülmüş, sömürülmesi de devam etmektedir.
Gerçek Hazine Nerede?
Yıllardır tanıdığım bir defineci dostum vardı. Çok iyi bir işi ve aradığı hiçbir hazinenin satın alamayacağı kadar arazisi ve zeytinlikleri vardı. Ancak o hayallerindeki hazineyi ısrarla yıllarca aradı durdu. Bu arama umuduyla önce işini yürütemedi, sonra da teker teker arazilerini sattı.
Hayallerindeki defineyi bulamadığı gibi elindeki hazineyi yitiren bu dostumdan dinledim. Keramet köyündeki bir zeytinlikte altın olduğu öğrenmiş bizimkiler. Yüzlerce güzel ağacı bulunan bahçede defineyi bir türlü bulamazlar. Bir tesadüf eseri, bahçenin sahipleri olan Ermeni’yi İstanbul Perşembe Pazarı’nda olduğunu öğrenirler. Birlikte bu Ermeni’yle konuşmaya giderler. Konuşurlar onunla. Eğer babasının gömdüğü hazinenin yerini söylerse, kendisini de ortak edecekler.
Ermeni büyük bir sabırla bizimkileri dinler. Sonra: “Evet sözünü ettiğiniz bahçedeki zeytinleri babam büyük bir özenle dikmişti. Babamın ektiği zeytinler hala duruyor mu?” diye sorar.
-“Evet hepsi duruyor. Babanız size altınları gömdüğü yeri size söyledi mi?” diye telaşla tekrar sorarlar.
Ermeni daha sonra derin bir nefes alıp arkaya doğru yaslanıp, hafif bir tebessüm eder:
-“Evet, Evet... Sanırım babam altınların yerini bize söyledi”
Bir telaş alır bizimkileri: “Nereye, bahçenin neresine gömmüş baban?” diyerek heyecanla sorular sorunca Ermeni şu cevabı vermiş:
“Çok ufaktım, babam büyük bir zahmet içinde zeytinleri ektikten sonra: “Bak oğlum. Ben bu yüzlerce zeytin ağacının her biri dibine birer büyük altın gömdüm” dediğini hatırlıyorum. Babamın bize miras bıraktığı bu altınlar size helal olsun, hissemi size bırakıyorum” demiş.
Yıllardır toprak altında aranılan hazinenin, aslında toprak üzerinde, o verimli zeytin ağaçları olduğunu anlayamamışlar...
Sanırım definecilerin en önemli sorunu, gerçek hazinin değil, bir hayalin peşinden koşmanın verdiği heyecanını yaşamak istemeleridir...