Birçok su kaynağı mikroplastikler nedeniyle her geçen gün kirlenirken, ekosistemin de dengesi bozulmaya devam ediyor. Kontrolsüz bir şekilde artış gösteren mikroplastik kirliliğinden en çok nasbini alan ülkelerin başında Türkiye gelirken, bu alana yapılan önemli bir bilimsel projenin ön sonuçları açıklandı.
Mikroplastik kirlilik
Milliyet Gazetesi'nden Mert İnan'ın haberine göre; TÜBİTAK tarafından desteklenen ve 11 bilim insanın yürüttüğü “Tatlısu Ekosistemlerinde Mikroplastiklerin Çok Yönlü Değerlendirilmesi: Susurluk Havzası Ön Sonuçları” başlıklı araştırmada Bursa’nın Karacabey ilçesinde Kocaçay ve Nilüfer dereleri ile Uluabat Gölü’nden toplanan mikroplastiklerin şekil, boyut ve menşeine göre sınıflandırılması yapılırken, Uluabat Gölü’nden alınan örneklerde, mikroplastik kirlilik yükünün 1960 yılına kadar uzandığı anlaşıldı. Çevre Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ülkü Nihan Tavşanoğlu öncülüğünde yürütülen araştırmanın tatlı su kaynaklarında mikroplastik kirliliğine yönelik gerçekleştirilen ilk çalışma olduğunun altı çizildi. Ön bulgulara göre örnekleme alanında tespit edilen mikroplastiklerin büyük bir çoğunluğunun özellikle 5 mm’den küçük endüstriyel ve evsel atık kaynaklı olduğu bilinen fiber tipinde olduğu tespit edildi.
‘Doğrudan ilişkili’
Mikroplastikler üzerinden izole edilen bakteriler incelendiğinde ise yoğun bir koloni oluşumu tespit edildi.
Uluabat Gölü’nden alınan karot örneklerinin yaşlandırılması sonucu 1960 yılına kadar olan bir geçmişe gidildiği vurgulanan araştırmada, “Susurluk alt havzasında yer alan Kocaçay, Nilüfer ve Uluabat gölleri ayrı ayrı incelendiğinde elde edilen ön sonuçlara göre mikroplastik yükünün insan faaliyetleriyle doğrudan ilişkili olduğu belirgindir. Özellikle bir sanayi şehri olan Bursa’nın organize sanayi bölgesinden geçen Nilüfer çayında mikroplastik yükünün oldukça fazla olduğu görülmektedir. Öte yandan 1998 yılından itibaren bir RAMSAR alanı olan Uluabat gölünde ise mikroplastik yükünün koruma statüsünden kaynaklı olarak daha az olduğu tespit edilmiştir” bilgilerine yer verildi.
‘Kirlilik çok yüksek’
Nilüfer Nehri’nde ciddi kirlilik yükü olduğunu dile araştırmanın yürütücüsü Çevre Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ülkü Nihan Tavşanoğlu ise özellikle Nilüfer Nehri’nin ciddi kirlilik yükü altında olduğuna dikkat çekerek şunları anlattı: “Nilüfer artık içme suyu standartlarında olmadığı gibi, kirlilik seviyesi oldukça yüksek. Tarımsal sulama ise nehrin kıyısında yaşamını sürdüren bazı köylüler tarafından yapılmakta. Detaylı sonuçlar yıl sonuna doğru ortaya çıkacaktır. Ancak ön sonuçlara baktığımızda bile mikroplastik yükünün özellikle Nilüfer’de oldukça yüksek olduğu ve bu su kaynağına çok fazla kirlilik yükü geldiğini gösteriyor. Daha da önemlisi bazı kirlilik parametrelerinde kullanımı yasaklanan tarım ilacı DDT varlığı da tespit ettik.
Uluabat Gölü’ndeki mikroplastik kirliliğinin mazisi ise 1960 yılına kadar uzanıyor. Uluabat için temiz diyemeyiz ancak çok kirli demek de doğru olmaz. Gölün çok kirli hale gelmemesinde RAMSAR etkisini görüyoruz. Susurluk’tan gelen Kocaçay Nilüfer Nehri ile birleşip Marmara Denizi’nde dökülüyor. Yani hem Susurluk, hem Nilüfer’den gelen kirlilik Marmara denizine ulaşıyor.”