BUSİAD Evi’nde gerçekleştirilen panelin açılışında konuşan Gıda Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Lale Yıldız, et tüketiminin beslenmedeki yeri ve önemiyle ilgili bilgi verdi. Kırmızı et tüketiminin hayati öneme sahip olduğunun altını çizen Yıldız, kırmızı et sektöründe gıda güvenliği denen konunun hayvana verilen yemden nihai ürüne kadar geniş bir alanı kapsadığını ve meradan sofraya kadarki her aşamanın insan sağlığı açısından uzman veterinerler ve gıda mühendisleri tarafından kontrol edildiğini kaydetti.
BUSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Gıda Uzmanlık Grubu Koordinatörü ve SETBİR Başkanı Selim Tarık Tezel de hayvancılık sektörünün endüstriyel hammadde arzını sağlaması, nitelikli istihdam kapasitesi, halkın ihtiyaç duyduğu hayvansal proteini tedarik etmesi ve yüksek katma değer sağlaması nedeniyle stratejik bir sektör olduğunu belirtti. Halen 80 milyon civarında olan Türkiye nüfusun 2030 yılında 88 milyonu 2050 yılında ise 95 milyonu aşacağının tahmin edildiğini söyleyen Tezel, öngörülen nüfusun süt ve kırmızı et kaynaklı hayvansal protein ihtiyacının yanı sıra tüm unsurları ile zengin ve verimli beslenme ihtiyacının karşılanmasının son derece önemli olduğunun altını çizdi.
Tezel, söz konusu hedeflere ulaşmak için yeterli hayvan kaynağına sahip olmak gerektiğine işaret ederek, “Bugün Türkiye’de sütte ve kırmızı ette yeterli hayvanımız yok. Her yıl ortalama 50 bin baş süt sığırı 50 bin ile 500 bin adet arasında değişen miktarlarda da besi sığırı ithal ediyoruz. Eğer kendi hayvan kaynağımızı geliştiremezsek, bu ithalat yarın da devam edecek. Her halükarda bugün 80 milyon olan nüfusumuzun süt ve kırmızı et kaynaklı hayvansal protein ihtiyacını karşılayabilmek için hayvan sayımızı arttırmak, bunun için de hayvancılığa yatırım yapmak şart. Eğer gerekli ve yeterli yatırım yapılabilirse Türkiye hayvancılıkta net ihracatçı, piyasa yapıcı, yılda 50 milyar dolar gelir elde eden 1 milyar dolar ihracat yapan istikrarlı, verimli ve rekabetçi bir ülke olabilir. Üretimde sürdürülebilirliği sağlayacak tüketicinin erişebileceği fiyatlarda yeterli arzı oluşturacak dinamiklerin irdelenmesi gerekmektedir” diye konuştu.
“ÜLKEMİZDE KAYIT DIŞILIK ORTADAN KALDIRILMALI”
Türkiye et sektöründe yılda 1 milyon 173 bin ton kırmızı et üretildiğinin bilgisini veren Tezel, dünyadaki domuz hariç toplam kırmızı et üretiminin yüzde 1,5’unun Türkiye’de gerçekleştirildiğini kaydetti.
Tezel, AB’deki üretim ile kıyaslandığında ise Türkiye’nin üretiminin yüzde 14’ü seviyesinde olduğuna değinerek, şöyle devam etti: “Sektörümüze yönelik olarak ülkemizde kayıtlı - kayıt dışı dengesi halen yerine oturmamıştır ve bu da bize uygulamada ciddi sorunlar yaşatmaktadır. Yani temel sorunlarımızın biri düşük tüketim seviyesi, tüketimde daralma diğeri kayıt dışının hala hakim pazar payına sahip olmasıdır. Bir diğer unsur da sürekli damping üzerine kurulu perakende fiyatlarının üretici fiyatlarına baskısıdır. Halkımızın en kaliteli ve en hesaplı hayvansal protein kaynağı ile beslenmesini sağlamalı ve bunu sürdürebilmeliyiz. Bunun için öncelikli önerilerimizden biri kayıt dışının ortadan kaldırılmasıdır. Hayvancılık politikalarının uzun vadeli bir stratejiye uygun olarak yürütülmesi gerekli. Bu kapsamda tarımsal destekler yıllık dilimler halinde uygulansa da Avrupa Birliği ve Amerika'da olduğu gibi çok yıllık mali programlar çerçevesinde planlanmalı ve belirlenmeli. Hayvancılık sektörü çok kırılgandır. Sektörde istikrar oluşturulması ve korunması fevkalade önemli. Bu da orta - uzun vadeli planlama ve kararlılık gerektirir. Kırmızı et üretiminde besicilik materyal temini için mutlaka istikrar sağlanmalıdır. Süt ırkı hayvanlarla besi yapılması maliyetin yükselmesine neden olmaktadır bu ırkların besiye alınması karkas verimini de düşürmektedir. Et üretimini arttırmanın, et fiyatını düşürmenin ve çiftçiyi besicilikten kazanır hale getirmenin en öncelikli yolu etçi ırkı veya kombine ırklarla besi yapmalarını sağlamaktır.”
“…KIRMIZI ETİ DAHA ÇOK TARTIŞIRIZ”
Açılış konuşmalarının ardından oturum başkanlığını Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Başkanı Prof. Dr. İbrahim Ak’ın yaptığı panele geçildi. Panele konuşmacı olarakUlusal Kırmızı Et Konseyi Başkanı Ahmet Hacıince, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Koyuncu, Bursa Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı İsmail Anıl, Bursa İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Ali Hasan Yıldırım Oran ve Bursa Kasaplar Odası Başkanı Muhsin Yıldız katıldı.
Panel açılışında konuyla ilgili kısaca bilgi veren Prof. Dr. İbrahim Ak, Türkiye’de kırmızı et üretimiyle ilgili önemli problemlerin olduğunu belirterek, artan nüfus ve artan gelirle birlikte üretimin tüketime yetmediğini ve bunun da fiyatları yükselttiğini söyledi. Söz konusu soruna ithalatla çözüm bulunmaya çalışıldığını ancak bunun doğru bir yöntem olmadığını ifade eden Prof. Dr. Ak, “Domuz dışındaki kaynakları efektif olarak kullanmak durumundayız. Süt sığırcılığına dayalı olarak son yıllar süt üretiminde önemli gelişmeler kaydettik. Hayvan sayıları ıslah edilerek verim yükseltildi. Yerli ırkların 1,5 ton civarında olan süt verimleri 10 - 12 tonlara kadar çıktı. Ama bir süt ineğinden yılda ancak 1 tane yavru alınabiliyor. Küçükbaş varlığı açısından bizim koyun ve keçi alternatifimiz var. Geçtiğimiz yıllarda nüfusumuzla aynı oranda olan küçükbaş varlığının bugün azaldığını görüyoruz. Bu kaynaktan efektif olarak yararlanmamız gerekiyor. 30 yıl önce yüzde 2 olan yem bitkileri üretimimiz, günümüzde yüzde 9’lara çıktı ancak yetersiz. Bunun en az yüzde 20-25’lere çıkması gerek. 50 yıl önce 45 milyon hektar olan çayır ve meralarımız da günümüzde 3’te 1 oranında azalmış durumda. Üretimi artırıcı ve maliyeti düşürücü tedbirler almadığımız sürece kırmızı etteki fiyat sorununu ve ithalatı daha çok tartışırız” diye konuştu.
“ARTIK CİDDİ POLİTİKALARI HAYATA GEÇİRMEMİZ LAZIM”
Prof. Dr. İbrahim Ak’ın giriş konuşmasının ardından panelde ilk sözü alan Prof. Dr. Mehmet Koyuncu, Türkiye’de hayvansal kaynaklı besin maddesi olan kırmızı et tüketiminin dünya ortalamasının altında oldukça düşük seviyelerde olduğunu; oysa sağlıklı bir insanın haftada 3 - 4 kez kırmızı et tüketmesi gerektiğini söyledi. Türkiye ekonomisinin büyüdüğüne ve nüfusunun da arttığına işaret eden Prof. Dr. Koyuncu, buna bağlı olarak talebin de artacağına değindi. Prof. Dr. Koyuncu Türkiye’deki hayvan varlığı ve toplam et üretiminde türlerin payı hakkında da bilgi vererek 1980 ve 2016 yılları arasında dünyaya kıyasla manda, keçi ve deve sayılarında büyük düşüşler yaşandığını ifade etti.
Türkiye’de tavukçuluğun son derece gelişmiş bir sektör olarak faaliyetlerine devam ettiğine ancak koyun ve keçi üretiminin ihmal edildiğine vurgu yapan Prof. Dr. Koyuncu, “1990 yılında toplam hayvan varlığının içinde sığırların oranı yüzde 66, koyun - keçi oranı yüzde 32 iken, 2016’da sığırların oranı yüzde 90 ve koyun - keçi oranı da yüzde 10 seviyelerine geldi. Bununla birlikte yüksek besi maliyeti ve kur kaynaklı artan beslenme maliyetleri nedeniyle özellikle küçük üreticiler faaliyetlerini sürdürmekte zorlanıyor. Arzın talebi karşılayamamasıyla birlikte fiyat istikrarsızlığı oluşuyor. Hayvancılığın ve kırmızı et üretiminin bu zayıf hali, sektörü korunaksız hale getirerek, piyasaları olumsuz etkiliyor. Türkiye dünya mera varlığı sıralamasında 46. sırada bulunuyor. Yetiştirici sayısı da hızla azaldı ve son yetiştiricileri elimizde tutmamız gerek. Ayrıca kırsal alandan kente göçü durduramadığımız sürece mevcut sorunlar da bitmez. Artık ciddi politikaları hayata geçirmemiz lazım” diye konuştu.
“KADERİNİ DOLARIN BELİRLEDİĞİ BİR ŞEYİ SATABİLİR MİSİNİZ?”
Ulusal Kırmızı Et Konseyi Başkanı Ahmet Hacıince de Türkiye’de hayvan varlığı sayısı, tüketilen et miktarı, mera alanlarının büyüklüğü gibi rakamların bilinmediğini belirterek, kırmızı et sektörünün şu an maalesef kayıt dışılığın abidesi konumunda olduğunu söyledi. Türkiye’de kırmızı etin şu sıralar magazin haberleriyle yarıştığını dile getiren Hacıince, “Kaderini doların belirlediği bir şeyi Türk Lirası ile satabilir misiniz? Dana alıyorsunuz dolarla, yem dolarla, mazot yakıyorsunuz dolarla. Bunun bir realitesi var mı? Türkiye’de şu an kapalı sistem hayvancılık bence duvara çarpmış durumda” diye konuştu. Bir başka sıkıntının da ülkede artık çoban bulunamaması olduğunu belirten Hacıince, şöyle devam etti: “Ben şu an çoban bulamıyorum. Bizim bakanlık çobanın ismini ‘sürü yöneticisi’ diye değiştirdi, o da fayda etmedi. Üç bin liraya çoban bulamıyoruz. Son yıllarda Türkiye’de boşalan çok sayıda köy var. Son 5 yılda Konya’da 27 köy boşalmış. Herkes köyde arazisini satıyor ve şehre geliyor. Peki bir şeyi üretmeden o şeyin fiyatı düşer mi? Üretimden kaçan bir toplumuz, sürekli tüketiyoruz. Sonra da et pahalı deniyor. Et pahalı değil ki. Eleştirenlere sormak lazım, bir kilogram etin ne şartlarda üretildiğine tanık oldunuz mu? Hayvancılık öyle bir sektör ki özel hayat dinlemez. Bu kadar zorluk, bu kadar stresin içinde kırmızı etin pahalı olduğu yorumunu çok da doğru bulmuyorum.” “TÜRKİYE YAKINDA TAMAMEN İTHALATA BAĞIMLI OLACAK”
Bursa Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı İsmail Anıl da Türkiye’de temel sorunun kırmızı etin çok geniş bir kitle tarafından tüketilmesi isteniyor mu istenmiyor mu sorusunun olduğunu vurgulayarak, sektörün mevcut tablosu ve sorunlarıyla ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu. Anıl, böyle gittiği takdirde Türkiye’nin yakında tamamen ithalata bağımlı olacağını da sözlerine ekledi. Bursa Kasaplar Odası Başkanı Muhsin Yıldız da 40 yıldır sektörde faaliyet gösteren biri olarak dükkâna giren birinin 250 gram kıyma aldığını görünce son derece üzüldüğünü ve insanların artık evine et götüremediğini ifade ederek; bir zamanlar tarım ülkesi sıfatı olan Türkiye’de insanları bu hale düşürenlerin utanması gerektiğini kaydetti. Bursa İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Ali Hasan Yıldırım Oran da Türkiye’de hayvansal üretimin 6 ana başlık altında incelendiğine değinerek, sektöre katkı sağlayan kişi ve kurumlar hakkında bilgi verdi.