H. Gül KOLAYLI
14 Mayıs’ta yapılacak olan genel seçimlere 50 gün kala CHP Bursa örgütünde milletvekili aday adaylarının açıklaması bugün de devam etti. Bursa Tabip Odası geçmiş dönem başkanlarından Prof. Dr. Kayıhan Pala CHP İl Binasında düzenlediği basın toplantısında milletvekili aday adayı olduğunu açıkladı. Pala’nın basın açıklamasına, çok sayıda akademisyen, Bursa Tabip Odası geçmiş dönem başkanları ve yöneticileri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.
Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın konuşmasından satır başları şöyle;
“14 Mayıs 2023 günü gerçekleştirilecek genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nden Bursa Milletvekili aday adayı olmak için, geçtiğimiz hafta Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndaki görevimden emekli olarak ayrıldım. Bildiğiniz gibi, ülkemizde yaşanan eşitsizliklere ve hak ihlallerine karşı bilim insanı ve yaşam hakkı savunucusu olarak katıldığım toplumsal mücadeleyi, 2018 yılında CHP üyesi olarak siyasi alana da taşımak kararı almıştım. Geçtiğimiz beş yılda üniversitedeki ve meslek örgütümdeki görevlerime ek olarak Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde de çeşitli görevler üslendim, Partimizin çalışmalarına katkıda bulunmaya çalıştım. CHP COVID-19 Danışma Kurulu Üyesi olarak görev yaptım, halen CHP Sağlık Politikaları Bilim Danışma Kurulu Üyesiyim. Partimizin sağlık programının hazırlanmasında aktif görev aldım. Yurttaşı olmaktan onur duyduğum güzel ülkemin, karşı karşıya bırakıldığı sorunların bir türlü çözülememesinden, hatta bu sorunların giderek artmasından büyük üzüntü ve öfke duyuyorum.”
NÜFUSUN ÇOĞU BARINMA VE BESLENME TELAŞI İÇİNDE
Türkiye’yi sarsan depremlere atıfta bulunan Prof. Dr. Pala “Deprem sonrasında, yerin altından sesleri gelen sevdiklerini, yıkılmış binalardan kurtaramayan kişilerin çaresizliklerini derinden hissediyorum. Bir babanın, gövdesinin büyük bir bölümü enkazın altında kalarak yaşamını yitiren evladının elini saatler boyunca bırakamaması, yüreğimde derin bir iz bıraktı. Türkiye’nin 2023 yılında gerçek gündemi; işsizlik, geçim zorlukları, gelir dağılımı adaletsizliği, insan hakları ihlalleri, gençlerin gelecek kaygısı, kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yüksek enflasyon, derin yoksulluk, erken ölümler, kamunun kötü yönetimi, eğitimde fırsat eşitsizliği, sağlık hizmetlerine erişim zorlukları, hukukun üstünlüğünün zedelenmesi, hayvan hakları ihlalleri ve hayatın hemen her alanındaki eşitsizlikler gibi bir türlü çözülmeyen sorunlardan oluşuyor. Nüfusumuzun büyük çoğunluğu, yalnızca barınma ve beslenme gibi temel gereksinimlerini karşılayabilmek telaşı içerisinde. Sosyal yaşamına ayırabileceği kaynağı ya yok ya çok sınırlı.
Neden böyle, neden böyle oldu? 1980’den sonra benimsenen neoliberal ekonomi politikalarıyla, emeğin milli gelirden aldığı pay azaldı, eğitimde fırsat eşitliği ortadan kalktı, sağlık hak olmaktan çıkartıldı; eğitim ve sağlık ticareti yapılabilen bir meta haline dönüştürüldü. AKP Hükümetleri ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi, devleti, yurttaşlarının refahı, huzuru ve mutluluğu için çalışan bir kamu örgütü olarak değil, sermayenin bir aygıtı olarak ticari bir şirket gibi yönetmeye yöneldi. Sosyal devlet yaklaşımı, her ne kadar Anayasada halen yazıyor olsa da ortadan kaldırıldı” dedi.
Küresel kapitalizmin küreselleşme adıyla 24 Ocak 1980 kararlarıyla kendisine Türkiye’de geniş bir alan açması ve 12 Eylül 1980 asker darbesiyle neoliberal ekonomi politikalarına karşı çıkabilecek işçi sınıfı örgütlenmesinin kırılması, emeğiyle geçinenleri derinden etkiledi. Emekçilerin milli gelirden aldığı pay yıllar içerisinde giderek geriledi. AKP iktidarında 2016’da yüzde 36,3 olan emeğin milli gelirden aldığı pay, 2022’nin son çeyreğinde yüzde 25,2’ye kadar azaldı. Bu yaklaşık 10 puanlık azalma nedeniyle emekçilerin yalnızca son 2,5 yıldaki hesaplanan kaybı, emekçi başına 3 bin doların üzerindedir. Türkiye’de AKP’nin ekonomi politikalarıyla emek sömürüsü arttı, işçi sınıfı yoksullaştı. DİSK AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı Kasım 2022’de 7 milyon 872 bin kişi, geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 20,8 olarak gerçekleşti.”
KADINLARDA VE GENÇLERDE İŞSİZLİK
Genç ve kadınlarda işsizliği atıfta bulunan Prof. Dr. Kayıhan Pala sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye, eğitimde veya istihdamda olamayan Ev genci olarak tanımlanan genç işsizlik oranında Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü ülkeleri içinde ise ikinci sırada yer alıyor. 20-34 yaş grubunda ev gençlerinin oranı yüzde 38’i aşıyor. Gençler işsizlikle boğuşuyor. Türkiye 2006’da 105.sırada olduğu kadın erkek eşitliği sıralamasında, 2022 yılında 146 ülke içerisinde ne yazık ki 124. sıraya geriledi. Kadın cinayetleri, kadına karşı şiddet, çocuk gelinler; gündemden bir türlü düşmüyor. Kadınların istihdam oranları çok düşük, aynı işi yaptıkları erkeklerden genel olarak daha düşük ücret alıyorlar. Çocuk istismarı ve ihmali bir türlü gündemden düşmüyor. Madde bağımlılığı, ülkemizde ve Bursa’da önemli gündem maddelerinden biri olarak yer alıyor.”
HAYATIN HER ALANINDA ŞİDDET
Kendi alanı olan sağlıktaki sorunlara da değinen Prof. Dr. Kayıhan Pala ““Sağlık alanı da içinde olmak üzere hayatın hemen her alanındaki şiddet, insan hakları ihlalleri, gelir dağılımı adaletsizliğinin artışı, hukukun üstünlüğü ilkesinden uzaklaşılması, despotik emek rejimleri, düşünce özgürlüğünün baskılanması gibi karşı karşıya kaldığımız konular, güzel ülkemizin bir yurttaşı olarak hepimizi güvensiz hissettiriyor. Öte yandan, iklim krizi gibi küresel bir gündem ve başta deprem olmak üzere, olağandışı durumlara hazırlıksız olmamız nedeniyle afete dönüşen doğa olayları var. Depremin olacağı öngörüldüğü halde risk azaltılmıyor, yeterli hazırlık yapılmıyor, zamanında ve etkili müdahale yapılamıyor, toparlanma süreci de sancılı; afeti yaşayanlar uzun yıllar boyunca başta barınma olmak üzere pek çok sorunla karşı karşıya kalıyor. Türkiye’de çevresel kirlilikler yüzünden her yıl 50 binin üzerinde insanın erken öldüğü tahmin ediliyor. Başta hava kirliliği olmak üzere, çevresel kirlilikler sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı tehdit ediyor” dedi.
STADYUM ŞEHRİN İÇİNE YAPILIYOR, HASTANE DIŞINA
Prof. Dr. Kayıhan Pala sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu bağlamda Bursa özellikle öne çıkıyor. Yaptığımız araştırmaların bulgularına göre Bursa’da her yıl üç bine yakın insan, yalnızca hava kirliliği nedeniyle hayatını erken kaybediyor. Evliya Çelebi’nin ‘Velhasıl sudan ibarettir’ dediği kent, Bursa, artık su yoksulu; hem su kaynakları yetersiz hem yer altı ve yer üstü suları kirli. Çarpık kentleşme, ekolojik tahribat, yoğun trafik, kent kimliğinin belirsizliği, eğitimde ve sağlıkta kamu tesislerinin yetersizliği gibi Bursa’da pek çok sorunumuz var. Kent aynan Türkiye gibi, kötü yönetiliyor. Bursa’da enlinin üzerinde okulun depreme dayanıksız olduğu ve bunlardan bazıları için yıkım kararı alındığı biliniyor. Ancak boşaltılan okulların yerine kısa sürede yeni okul yapılmadığı için öğrenciler ve öğretmenler iki okul bir arada kalabalık sınıflarda eğitim yapmak zorunda kalıyor. Yılda 15-20 kez kullanılacak stadyum kent merkezinde yapılırken 7/24 hizmet sunacak şehir hastanesi şehir dışına yapılıyor.
Kamu özel ortaklığı yöntemiyle yapılan ve işletilen 1355 yataklı Bursa Şehir Hastanesi’nin kamuya çok yüksek maliyetinin yanı sıra, hastaneye BursaRay’ın götürülebilmesi için 2021’de yaklaşık 2 milyar lira tutarında bir ihale yapılıyor. Aynı tarihte bu para ile kent merkezinde üç tane 600 yataklı devlet hastanesi yapmak mümkündü. Ancak mevcut iktidar Muradiye Devlet Hastanesi gibi kant merkezindeki devlet hastanelerini kapatmayı tercih ediyor. Tıp Fakültesi’nin eski yerinde hastane yapılacaktı, 2020’de açılacaktı. İhalesi bile yapılmamış. İktidar milletvekillerinin kent merkezinde ortağı olduğu özel hastanelerin sayısı her geçen artıyor.”
Pala konuşmasını şöyle sonlandırdı:
“Ülkemizin ve yaşadığımız kent Bursa’nın daha pek çok sorunu var. Gülemiyorsun ya, bir halk gülüyorsa gülmektir. Şimdi halkımızı güldürme zamanı. Umutsuzluğa yer yok. Edip Cansever’in dediği gibi umudu dürtüp, umutsuzluğu yatıştırma zamanı şimdi. O çocuklar büyüdü ve dünyayı düzeltecek elleri var, artık. 14 Mayıs’ta bu düzeni birlikte değiştireceğiz, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olacak. TBMM’de 360’ın üzerinde milletvekili ile güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişi hep birlikte gerçekleştireceğiz. Çoğulcu demokrasi, insan hak ve özgürlükleri hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine inşa edilecek yeni Anayasa ile hukuk devleti ve haklar toplumu hedefine ulaşacak, sevdiklerimizle huzur ve mutluluk içerisinde yaşamaya adım atacağız.
Etnik köken, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik ya da sakatlık, yaş, medeni durum, aile durumu, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, yaşanılan yer, ekonomik ve sosyal durum gibi her türlü ayrımcılığı reddedeceğiz. Demokrasimizi saydamlık ve hesap verebilirlikle güçlendirecek, kamu kaynaklarını kamu yararı gözeterek kullanacağız. Kamu yönetiminde liyakati esas alacağız. Her şeyin fiyatının bilindiği ama hiçbir şeyin değerinin bilinmediği bu çağı kapatıp, insancıl hak temelli eşitlik, adalet, özgürlük ve dayanışmayı kapsayan bir değerler manzumesini yaratacağız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak kurulmuş CHP’nin tüzüğünün 2. Maddesinde yer alan “İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlük, eşitlik, dayanışma, barışçı ve adil bir dünya, emeğin yüceliği, gönenç, doğanın ve çevrenin korunması çoğulcu ve katılımcı demokrasi” değerlerinin savunulmasına hep birlikte katkı koyacağız. Çocuklarımızın tüm farklılıklara saygı gösterilen, herkesin eşit yurttaş olduğu bir Türkiye’de yaşamaları için bıkmadan usanmadan uğraş vereceğiz.”