Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlenen ve işçilerin katıldığı 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü yemeğinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şanlıurfa’da trafik kazasında hayatını kaybedenler için ‘şehit’ ifadesini kullanarak rahmet diledi, Fatiha okudu.
“Marjinal yapıların işçilerimiz adına ahkam keserek huzurumuzu bozmasının önüne geçtik” 1 Mayıs tarihini 2008 yılında resmen Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul ettiklerini, 2009 yılından sonra da resmi tatil yapıldığını belirten Erdoğan, “1923 İzmir İktisat Kongresi’nde kararı alınan rahmetli Menderes’in ilk adımını attığı bu düzenlemeyi 86 yıl sonra tam manasıyla hayata geçirmek bize nasip olmuştur. Böylece ülkemizde yıllarca tartışmaların, gerginliğin sembolü haline getirilmeye çalışılan bir tarihi gerçek anlamda Emek ve Dayanışma Günü’ne dönüştürdük. Ülkemizdeki toplam içi sayısının yüzde 1’ini bile temsil etmeyen kimi marjinal yapıların işçilerimiz adına ahkam keserek huzurumuzu bozmasının önüne geçtik. Hayatları boyunca hep darbecilerin, cuntacıların, demokrasi ve halk düşmanlarının safında yer alanlar artık işçilerimizin arkasına sığınamıyor. Bizim işçilerimiz vatanına, milletine, değerlerine saygılı, bu uğurda tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi canını vermekten kaçınmayan insanlardır. Buna karşılık işçi ve emekçi kavramlarını kendilerine siper ederek milletimize karşı ideolojik savaş açanlarının hiç birinin ne alın teri ile ne emekle ne de hak ve hukuk müdafaası ile ilgili var. İşçimizin alın terini yıllarca kendi ideolojik kavgalarının istismar aracı olarak kullanmaya çalışan marjinal kesimlerin oyunlarını işçilerimizin yanında dimdik durarak bozduk” diye konuştu. Son 10 yıldır tüm işçi konfederasyonları ile sendikalarla, tüm işçilerle 1 Mayıs’ın anlamına uygun şekilde kutlandığını belirten Erdoğan, “Eski dönemin kötü görüntülerini artık geride bıraktık. 1 Mayıs’ta artık kavga, gürültü neredeyse hiç yok. Eylemciliği profesyonel mesleği haline getirmiş bir kesim mutlaka ortalığı karıştırmak isteyecektir. Ama artık milletimizin bunlara en küçük bir itibarı kalmamıştır. İETT’de işçi olarak hayata başlamış ve cumhurbaşkanlığı görevine kadar gelmiş bir kardeşinizim. Bu bakımdan 1 Mayıs’ı kendi özel günüm olarak da görüyorum” şeklinde konuştu.
“Ülkede bir kesim çok zenginleşirken diğer kesimler fakirleşiyorsa orada adalet yok demektir” Dünyada Emek ve Dayanışma Günü’nün geçmişinin 1,5 asrı ancak bulurken, Türk toplumunda neredeyse bin yıllık bir birikimin söz konuş olduğunu söyleyen Erdoğan, “İş olmazsa işveren olmaz. İşçi olmazsa da iş olmaz. İşveren ve işçi arasındaki bu birbirinin içine geçmiş ilişkiyi dikkate almayan yaklaşımlardan hayırlı bir netice çıkmaz. Biz üretim ile alın terini, sermaye ile emeği, kazanç ile hakkaniyeti birbirinden ayırmıyoruz. Kalkınmayı, toplumun tüm kesimlerinin refahının orantılı şekilde yükselişi olarak görüyoruz. Şayet ülkede bir kesim çok zenginleşirken diğer kesimler yerinde sayıyor veya fakirleşiyorsa orada adalet yok demektir. Adaletin olmadığı bir yerde zulüm vardır. Zulüm ise bizim inancımızda küfre eşdeğerdir” ifadelerini kullandı.
“Kimi sendikaları makbul, kimi sendikaları öteki olarak gören kafa 28 Şubat dönemi kafasıdır” Yüreğinde zerre kadar iman olanın, hak ve adalet duygusu taşıyan hiç kimsenin emek hırsızlığı ile zenginleşmeye tevessül edemeyeceğine inandığını söyleyen Erdoğan, “Kul hakkı konusunda hassasiyet göstermeyen başka hiçbir konuda duyarlılık iddiasında bulunamaz. Hak arayışını çatışma değil, uzlaşma zemininde gören bir medeniyete mensubuz. Batı ile aramızdaki en büyük fark budur. Sosyal barışı onlar çatışma üzerinden biz uzlaşma esasına dayalı olarak inşa etmeyi esas salarız. Bizde bu anlayışla tüm hayatımız boyunca her alanda olduğu gibi emek konusunda da adaletin tesisi için çalıştık, mücadele ettik. İşçilerimizin hak arama mücadelelerini değerlendirirken hiçbir zaman onları üyesi oldukları sendikalar veya hangi dönemde işe başladıkları gibi kriterlerle değerlendirmedik. Alın teri ile kendisinin ve ailesinin nafakasını kazanmaya çalışan bir insanı bu tür yaklaşımlarla kategorize etmek emeğe saygısızlıktır. 31 Mart seçimlerinin ardından kimi belediyelerde sendika üyelerine veya işe giriş tarihlerine bakılarak ayrımcılık yapıldığına, insanlarımızın aşı ile işi ile oynandığına dair üzücü haberler alıyoruz. Bu tür ayrımcılıkları meşrulaştırmak için birçok yalana ve çarpıtmaya başvuruluyor. Kimi sendikaları makbul, kimi sendikaları öteki olarak gören kafa 28 Şubat dönemi kafasıdır. Birileri bu kafayı yeniden hortlatmaya çalışıyor. Biz hiçbir sendikaya kendi arka bahçemiz olarak bakmadığımız gibi kimsenin de sendikalara arka bahçesi haline getirmeye çalışmasına da rıza göstermeyiz. Maalesef ülkemizde TBMM önünde protesto için kendini yakmaya kalkan bir işçiye ‘git kendini sarayın önünde yak’ diyecek kadar insanlıktan nasibini almamış bir muhalefet anlayışı var. Şimdi bu zihniyetin belediyelerdeki işçi kıyımına varan uygulamaları ile karşı karşıyayız. Bir yerde kimin çalışıp kimin çalışmadığını en iyi oradaki emekçiler bilir. Gidersiniz onlara sorarsınız. Çalışana hakkını verirsiniz, çalışmayana yol verirsiniz. Böyle bir tasarrufa kimse karşı çıkmaz. Ama evine ekmek götürmek dışında bir çabası olmayan insanları sırf siyasi ve ideolojik sebeplerle mağdur etmenin, ekmeği ile oynamanın vebalinin altından kimse kalkamaz. İnşallah bu tür yanlışlardan en kısa sürede dönülür” dedi.
“Hemen kolları sıvadık bu sorunları çözecek adımları attık” Hükümete geldiklerinde demokraside ve ekonomide olduğu gibi çalışma hayatında ciddi sorunları kucaklarında bulduklarını belirten Erdoğan, “1994 ve 2001 krizleri ile belleri bükülen, 28 Şubat ile özgürlük alanları kısıtlanan çalışanlarımızın sorunlarının çözümünü önceliklerimiz arasına aldık. Yaşanan ekonomik buğranlar sebebiyle hem kamuda hem de özel sektörde işçi alımları durmuştu. Taşeron uygulaması bir sömürü haline getirilmiş, çalışma barışı bozulmaya yüz tutmuştu. Zorunlu tasarruf ve konut edindirme gibi başlıklar altında çalışanlardan kesilen paraların akıbeti belli değildi. Kayıt dışı çalıştırma öylesine yaygınlaşmıştı ki, sendikaların varlığı yokluğu anlamsız hale gelmişti. İş sağlığı ve güvenliği uygulamaları sözü bile edilmeyen bir lüks olarak görülüyordu. Kılık kıyafet yönetmeliği ile çalışanlar üzerinde estirilen terör özel sektöre de sirayet etmişti. Hemen kolları sıvadık bu sorunları çözecek adımları attık. Hükümetlerimiz döneminde asgari ücreti nominal olarak yaklaşık yüzde bin, reel olarak yüzde 145’e yakın oranda artırdık. Aynı şekilde diğer çalışanlarımızın ve emeklilerimizin aldıkları ücretlerde reel olarak ortalama yüzde 140 oranında artış yaşandı. Sosyal güvenlik hizmetlerinin tamamını insan odaklı bir anlayışla geliştirdik. Devleti çalışanlar karşısında borçlu durumda olmaktan biz çıkarttık. Zorunlu tasarruf ödemeleri olarak 4,5 milyon kişiye 15,5 milyar lira, konut edindirme yardımları için de 8 milyon kişiye 4,5 milyar lira olmak üzere toplam 20 milyar liralık bir ödemeyi biz yaptık. İşçilerimiz, memurlar çok çekmişti. Uzun süredir tıkanmış olan kamuda kadrolu personel alımı, bu yolu yeniden açarak 218 bin işçi ile 300 bin sözleşmeli memuru göreve başlattık. Önce kamuya hizmet veren taşeron firmalarda çalışan işçilerin tüm haklardan yararlanabilmesini temin ettik. Ardından da 950 bin taşeron işçisine kadro vererek sorunu kökten çözdük. Kayıt dışı çalışma sorunu tamamen çözülememiş olsa da neredeyse 2 kata yakın iyileşme sağlanmıştır. Memurlara toplu sözleşme hakkı bizim dönemimizde getirilmiştir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da bu alanda yapılan tarihi bir reform mahiyetindedir. Sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında toplayarak özellikle sağlık alanında herkesin aynı kalitede hizmet alabilmesini temin ettik. Sendikalarda kanunundan grev ve lokavt düzenlemelerine kadar pek çok alanda çalışma hayatımızın mevzuatını yeniledik, günümüze uygun hale getirdik. Darbe döneminin mirası olan kılık kıyafet yönetmeliğini değiştirerek ayrımcı ve baskıcı uygulamalara son verdik. Bunun yanında çalışma hayatımızın her alanında çok önemli düzenlemelere, iyileştirmelere imza attık” şeklinde konuştu.
“Türkiye ortak paydasının sembolü olan Rabia’mızı en üstte tutmamız gerekiyor” Dünyada ve bölgede yaşanan hadiselerin, özgürlüğünü, güvenliğini, hukukunu, üretimini ve bunların işleyişini sağlayan devlet düzenini kaybeden toplumların çok acı akıbetlerin beklediğini gösterdiğini söyleyen Erdoğan, “Hangi kökenden gelirsek gelelim, hangi kesime mensup olursak olalım, hangi siyasi görüşlere sahip olursak olalım, Türkiye ortak paydasının sembolü olan Rabia’mızı en üstte tutmamız gerekiyor” açıklamasında bulunarak tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet vurgusu yaptı.
“82 milyon olarak hedeflerimize yürüme iradesini ortaya koyabilmeliyiz” Türkiye’yi ülkelerden bir ülke, Türk milletini toplumlardan bir toplum sananların yanıldığını belirten Erdoğan, “Unutmayın, hiçbir siyasi, ideolojik, ekonomik, sosyal çıkar Türkiye’den büyük ve güçlü Türkiye davasından daha önemli değil. Her birimiz kendi kulvarımızda hangi mücadeleyi verirsek verelim mesele vatanımızın bekası, milletimizin istiklal ve istikbali olduğunda aynı safta, aynı ortak paydada buluşabilmeliyiz. Gerektiğinde hep birlikte kol kola girip 82 milyon olarak hedeflerimize yürüme iradesini ortaya koyabilmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Toplumun her kesiminde isimler yemekte buluştu Rize’de yemek yediği esnada aniden fenalaşan köpeğe kalp masajı ve suni teneffüs yaparak hayata döndüren Ömer Yılmaz, temizlik yaparken bulduğu içi para ve altın dolu çantayı, telefonunda kontör olmadığı için şefini ve müdürünü arayamadığı için temizlik yaptığı yerin yanında görev yapan polise teslim eden Düzce Belediyesi temizlik işçisi Engin Verep, bulduğu cüzdandan çıkan 2 bin dolar, 25 dirahmi ve 10 kredi kartını sahibine teslim eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Geri Dönüşüm Ayrıştırma Tesisleri’nde çalışan Ayşe Demircan, İstanbul Bayrampaşa TEM Otoyolu bağlantı yolunda alev alev yanan araca müdahale ederek olası bir faciayı önleyen Esenler Belediyesi temizlik işçisi Ramazan Yiğit, Şanlıurfa’ya 30 kilometre uzakta bulunan Şenocak Kırsal Mahallesi’nde yaşayan ve anemi hastalığı nedeniyle 1,5 yaşında tedavi görürken beyinde pıhtı oluşması sonucu zihinsel ve bedensel engelli olan kızı Ayşe Beyunca’nın bisiklete binme hayali için özel tasarım bisiklet yapan baba Fevzi Beyunca, Amasya’nın Suluova ilçesinde kar kış demeden pazarda açtığı tezgahla hem eşine destek olan hem de dört çocuğunun üniversite masraflarını karşılayan Münevver Çalışkan, Şanlıurfa’da 30 yıl önce hobi olarak resim yapmaya başlayan ve emekli olduktan sonra Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesinde gönüllü ressamlık yapan Necdet Köylü ve koşarak yola çıkan küçük bir kız çocuğunu otobüsün altında kalmaktan kurtaran Oğuzhan Akgün de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yemeğe katılanlar arasında yer aldı.