Bizim memlekette pek çok durum, atasözleriyle ifadesini bulur. Olumlu ya da olumsuz hallerde bir atasözüyle taşı gediğine koyarız.
Kol kanat gerilen, ekmek verilen kapıyı çarpıp giden kişinin, daha sonra ihanete varan davranışları nedeniyle “ekmek yediği kaba tükürüyor” derler. Daha ağır ifadesi de vardır bu atasözünün ama en edepli ifadesiyle ele alalım…
Bu gece İstanbul Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda Fenerbahçe’ye karşı mücadele eden Bursaspor, adeta çarpılarak gidilen kapıdır. Volkan Şen, Ozan Tufan, Şener Özbayraklı ve Fernandao da o kapıyı çarparak gidenler…
Taraftar gözüyle baktığımızda bahsettiğimiz atasözünü bu duruma da kapak yapabiliriz. Ancak profesyonellik çerçevesinden baktığımızda mümkün değil…
Her ne kadar amatör ruhtan bahsedilse de milyarlarca dolarlık endüstriye dönüşmüş futbolda, oyuncu ve teknik adamların daha fazla kazanç ve daha büyük prestij nedeniyle takım değiştirmelerini yadırgayamayız.
Futbolcu açısından baktığımızda da ortaya duygusal sorunlar çıkması mümkün… Nitekim boylarından büyük paralarla oynayan bu oyuncular nihayetinde çocuk! Hayat tecrübeleri zayıf. Geldikleri takıma karşı oynarken profesyonellikten uzaklaşabilirler. Kızgın ayrıldılarsa kişisel hınçlarını almak için saldırganlaşabilir, iyi duygularla ayrıldılarsa da o an formasını giydikleri takıma zarar verebilirler.
Bunca sözün ardından naçizane bir öneride bulunacağım. Hani bazı takımlar, futbolcu transferlerinde kendi aralarında prensip anlaşması imzalarlar. Bu anlaşmaya göre o futbolcu, kendilerine karşı oynatılmaz.
Böyle bir durum, futbolcuların psikolojik sağlığı açısından Futbol Federasyonu tarafından ele alınmalı ve transfer edilen futbolcular, bir sezon boyunca geldikleri takımla yapılacak maçlarda oynatılmamalı… Hepi topu iki maç… Kupa maçı girerse araya onda oynasınlar.
Bir sezon çoksa hadi yarım sezon olsun… En azından o futbolcu, yeni takımına ısınıncaya, aidiyet hissedinceye ve geldiği takıma karşı olumlu ya da olumsuz duygularını soğutuncaya kadar… Bu sürede seyircinin o futbolcuya kızgınlığı da soğur büyük olasılıkla…
Futbol otoriteleri bunu bir düşünmeli…
TRİBÜN TEPKİSİ VE ETKİSİ
Fenerbahçe-Bursaspor maçının kritiğini beklemeyin benden. Genel itibariyle en büyükler de olsa Türk futbolunu izlerken keyif almıyorum açıkçası. Birbirini iten, çeken, tekmeleyen, sırtına çıkanlar yerine adeta bir balet gibi topla zarif hareketler yapanları görmek istiyorum.
Bursaspor çok kötüydü bu akşam…
Fenerbahçe iyi miydi?
Asla… Adeta kör dövüşü yaptılar… 90 dakika boyunca sadece birkaç şık hareket vardı futbol adına…
Onca sertliğe karşın ilk yarının sonlarına kadar Hakem Barış Şimşek’in eli cebine gitmedi. İkinci yarıda Fenerbahçe tribünleri sesini yükseltince, Barış Şimşek kapya biber doğrar gibi sarı kart doğramaya başladı. Hem Fener’e hem Bursaspor’a…
Olmaz ki! Hakem dediğin sağır kurbağayı oynamalı maç sırasında. Tribünden yükselen tepkiye göre hareket edecekse ne gerek var hakeme?
LOBİMİZ NEREDE?
Bursaspor bu sezona kötü başladı ve kötü gidiyor. Umut var mı? Elbette… Umut olmazsa bittin demektir. Ama İstanbul’a üç büyüklerin deplasmanına gidince görüyoruz ki, bir garip Bursaspor!
Lobimiz yok! Ağırlığımız yok! Vizyonumuz yok!
Taşralığımız her fırsatta yüzümüze vuruluyor! Hem sportif, hem siyasi, hem idari anlamda…
Lobimizi yaratalım. Güçlü, sözü dinlenen, saygı gösterilen… Bu da sağlam bir iradeyle olur ancak…