Hattatlık eğitimine 2006 yılında, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi’nin açmış olduğu hüsn-i hat kursuyla başlayan Prof. Dr. Olgun, kısa süre içinde önemli bir mesafe aldı. Daha önce hüsn-i hatla, onu zevkle seyretmenin dışında hiçbir alâkası olmadığını belirten Olgun, "Hattâ, hüsn-i hattın bir sanattan ziyade, bakırcılık, demircilik, marangozluk gibi, özellikle İstanbul’da üç-beş usta tarafından icra olunan, yok olmaya yüz tutmuş bir zanaat olduğunu düşünmekteydim. 52 yaşında hüsn-i hatla tanıştıktan sonra anladım ki, 1400 yıllık geçmişi ve geleneği olan kadim el sanatlarımızın başında gelmektedir. 2006 yılına kadar hüsn-i hatla, uygulama anlamında hiç alâkam olmamakla beraber, kaligrafi anlamındaki günlük el yazımı hep geliştirme ve güzelleştirme gayreti içinde oldum. Belki bu sebeple yakın çevrem yazımın güzel olduğu hususunda hemfikirdir diyebilirim. Hat kursuna başladıktan sonra, aradığım, bana göre gerçek dünyanın burası olduğunun farkına vardım" dedi.
İLK DEMEDE AMME CÜZÜ
Kursun ilk yılki hocasının, İstanbul’da icra-ı sanat eden, Merhum Hamit Aytaç’ın yetenekli ve son derece üretken icazetli öğrencilerinden Hattat Yusuf Sezer olduğunu, öğrencilerine yazmış olduğu meşkin bir sayfa yazılmasını kâfi görmesine rağmen, kendisinin her meşkini en az on sayfa yazdığını anlatan Prof. Dr. Şükrü Olgun, "Kursun ikinci yılı Yusuf hocam, görevi Hattat Mahmud Şahin hocaya devretti. Aralıksız iki yıl da Mahmud hocamla nesih çalışmış oldum. Öğrenciliğimin ikinci yılında Hattat Mehmet Şevki Efendi’nin, Hattat Hüseyin Kutlu tarafından nefis bir tıpkıbasımı yapılan Amme cüzünü taklîden yazdım. Bu çalışma, mushaf yazma çalışmalarım için en önemli temeli teşkil etmiştir diyebilirim. Yazmış olduğum bu Amme cüzünün basılabilecek düzeyde bir çalışma olduğunu, istersem bastırabileceğimi ifade buyuran değerli hocalarımın, artık Mushaf yazmaya başlamam gerektiği hususunda ısrarlı diyebileceğim teşvikleri oldu. Oysa benim böylesine devasa bir projeye başlama cesaretim yoktu. Haftalarca bu meseleyi hep düşündüm. Nihayet Yusuf hocamı bir ziyaretimde, konu tekrar gündeme geldi. Başarabileceğime dair tereddüdüm tam zail olmamışken, tabir caizse, hocam bir emrivaki yaptılar. Masasındaki kalem kutusundan bir kamış kalemi kendi eliyle açıp bendenize vererek, adeta yazmaya başlamamı emir buyurdular. İşte ilk Mushaf-ı Şerifimi yazmaya, 2008 yılı Ağustos ayında, böyle başladım. İki buçuk yılda tamamlamak nasip oldu. Mushaflar Kurulu’nun onayından geçtikten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na, basılması kaydıyla, bağış talebinde bulundum. Bağış eser söz konusu olduğu için Başkanlık, Mushafı Türkiye Diyanet Vakfı’nın basmasının daha uygun olacağı gerekçesiyle Vakf’a havale etti. Mushaf, Vakfın icra kurulu, yayın kurulu ve mütevellî heyetin de onayından geçerek, yayın kararı alınmış oldu. İnşallah basımını beklemekteyiz" diye konuştu.
Birinci Mushafımı tamamladıktan sonra hiç ara vermeden, ikincini yazmaya başladığını ve 2 yıla yakın bir sürede de bitirmenin kısmet olduğunu anlatan Prof. Dr. Olgun, şunları söyledi;
8 YILDA 4 KUR’AN-I KERİM YAZDI
"Ardından üçüncü Mushafımı da bir buçuk yıl gibi bir sürede tamamlayarak dördüncü Mushafıma başladım. Şu an itibariyle 18. cüzü bitirmiş bulunmaktayım. İnşallah en geç bir yıl içinde bitirmeyi umut ediyorum. Söz konusu Mushaflarımın ilk üçü Ali el-Kârî imlâlı olup, dördüncü Mushafım Resmi Osmanî imlâsıyla yazılmaktadır. El yazması bir Mushaf yetmez miydi? Neden dört veya daha fazla Mushaf yazmak istediğim hususuna gelince; bunun bence iki sebebi var: Birincisi, bizatihi hüsn-i hattın tanımının, Kur’an’ı en güzel biçimde yazma gayreti olarak ifade olunmasıyla ilgilidir. Her yazdığım Mushafın bir öncekine göre, sanat açısından, daha ileri olduğuna inanıyorum. İkincisi de yazmanın bendenizde bir tutku hâlini almasından kaynaklanmaktadır. Yazmadan edemediğimi söyleyebilirim. Nitekim 2006 yılından bugüne hiç durmadan yazmaktayım. Aşağı yukarı 8 yılda 4 Mushafın yazımını tamamlayacak olmam da, zannediyorum son söylediğim hususu teyid edecektir. Birinci Mushafımın her yaprağının, arkalı-önlü olmak üzere, yazımının 15 saatin altına hiç düşmediğini söyleyebilirim. Her gün bir yaprağı bitirmek gibi bir prensiple çalıştığıma göre, günde 15 saat çalıştığım çok olmuştur. İkinci Mushafımda her bir yaprak için bu süre yaklaşık 12-13 saati bulurken, üçüncü Mushafda 9 saat, dördüncü Mushafımda ise 8 saat olarak tezahür ettiğine göre, bu husus, yazdıkça süratin de belli ölçüde arttığı anlamına gelmektedir ki, gayet tabî bir durumdur.
İŞTİYAKLA YAZMA ARZUSU ALLAH’U TEÂLÂ’NIN BİR LÜTFÜ
Prof. Dr Şükrü Olgun, Mushaf yazma işinin hat sanatının en ağır projelerinden biri, belki de birincisi olarak zor ve meşakkatli olduğu kadar; o ölçüde de yazan için bir huzur kaynağı olduğunu belirtti. Olgun, "Elbette günde en az 8-10 saat çalışarak yoruluyorsunuz ancak ertesi gün daha büyük bir iştiyakla yazma arzusunu taşıyorsunuz. Bu husus Allah’u Teâlâ’nın bir lütfu olsa gerek! Çünkü herhangi bir metni her gün aynı istek ve arzu ile yazmanın mümkün olamayacağına inanıyorum. Bilindiği üzere hat sanatında mezuniyet anlamına gelen “icazetname” geleneği vardır. Hoca, öğrencinin yazının belli türlerinde olgunlaştığına kanaat getirirse, ona icazetnamesini genellikle bir törenle verir. Öğrenci icazetini aldıktan sonra yazılarının altına imza atmaya da hak kazanmış olur ve kendi üslubunu ortaya koyarak yazmaya devam eder. Bendeniz de dördüncü Mushafımın ortalarında iken hüsn-i hattın nesih türünde, yani Kur’an yazısı olan tarzında, Mushaf-ı Şerif Hattatlığı denilebilecek icazetnamemi, Hattat Yusuf Sezer Hocamdan, 18 Nisan 2016 tarihinde, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde düzenlenen bir törenle almış oldum. Rabbime şükürler olsun" diye konuştu.
EN BÜYÜK ARZUSU
Mushaf yazmanın hazzına erdikten sonra onu bırakmanın mümkün olmadığına, bu nedenle sağlığı elverdikçe de yazmaya devam edeceğime inandığını söyleyen Olgun, "En büyük arzum, yazmış olduğum Mushaf-ı Şerif’lerin basıldığını ve okunduğunu dünya gözüyle görmektir. Yazmış bulunduğum ve bundan böyle de yazacağım bütün Mushaflarımı, birinci Mushafım gibi, telif ücretsiz, yani Allah rızası için bağış yoluyla bastırmayı düşünmekteyim. Yazmış olduğum tüm Mushaflar, Mushaflar Kurulu’nun kriterlerine çok uygun olmakla birlikte, özellikle son iki Mushafımda satır sonlarındaki muhtemel sıkışmaları bertaraf etmeye, kelimelerin karmaşık terkiplerinden olabildiğince sarfı nazar etmeye gayret ettim. Harekeleri ve secavendleri mümkün mertebe, estetik mülâhazayı da göz önüne alarak, yerli yerinde kullanmaya çalıştım. Her bir kelimenin terkibinin hiçbir tereddüde meydan vermeyecek şekilde açık ve net olmasına dikkat ettim. Son Mushafımda, tüm bunlara ilave olarak, hiçbir durak gülünü satır başına getirmemeye bilhassa dikkat etmekteyim" dedi.
BASKI İÇİN DESTEK BEKLİYORUM
"Bağış yoluyla bastırmak istediğim tüm Mushaflarımın basımı ve dağıtımı hususunda hamiyetperver, ilgili yayınevlerinin himmet ve desteğini beklemekteyim" diyen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Matematik - Bilgisayar Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr Şükrü Olgun, şunları belirtti;
"Bugün itibariyle ülkemizde İmam Hatip Okulları ve İlâhiyat Fakülteleri başta olmak üzere, Kur’an eğitimiyle ilgilenen tüm kurum ve kuruluşlarda büyük ekseriyetle bilgisayar dizgisi Mushaf kullanıldığını biliyoruz. Bu durum medeniyet tasavvurumuzdaki akıl almaz kırılma ve parçalanma açısından son derece üzüntü ve hattâ kaygı verici bir durumdur. Çözüm bize göre basittir: Yapılacak şey, söz konusu tüm kurumlarda, el yazması Mushafı zorunlu kılmaktan ibarettir. Bir Kur’an öğreticisi, öğrencilerine el yazması veya bilgisayar dizgisi Mushaftan hangisini tercih ederlerse etsinler, ancak sınavın el yazması Mushaftan olacağını söylerse, öğrenciler ne diyebilecektir? Kaldı ki, el yazması Mushafın 1400 yıllık İslâm kültür ve sanatındaki önemine dair 10-15 dakikalık bir konuşma bile, öğrencileri ikna etmeye yetecektir kanaatindeyim."
TEŞEKKÜR
Prof. Dr Şükrü Olgun, açıklamasının sonunda, hocaları ve ailesinin yanı sıra, kendisine her türlü desteği sağlayan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Hasan Gönen, Fen - Edebiyat Fakültesi Matematik - Bilgisayar Bölümünde huzurlu bir yazma ortamı sağlayan Dekan Prof Dr. Tevifik Gedikli ve Bölüm Başkanı Prof. Dr Zekeriya Arvasi’ye teşekkür etti.
(İHA)