MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, 12 Eylül 1980 darbesinin 38. yıldönümüne ilişkin açıklamalarda bulundu. Açıklamasında, Türkiye’nin darbelerin ceremesini çok çektiğini, acı ve ağır faturalarına belirli aralıklarla katlanmak durumunda kaldığını belirten Büyükataman, “Darbeler her defasında yıkım getirmiştir. İhtilaller Türkiye’yi tarihin gerisine itmiş, on yıllarımızı kaybettirmiştir. Demokrasiye ket ve darbe vuran söylem, eylem ve her türlü girişim bu vatanın hem önünü kapatmış hem de ufkunu karartmıştır. Darbe; demokrasinin kızağa çekilmesi, uçurumdan atılmasıdır. Darbe; milli iradenin boğazına bağlanmış yağlı urgan, masum ve mazlumlara eziyet, işkence, mahkumiyet ve hatta ölüm fermanıdır. Milliyetçi Hareket Partisi 50 yıllık şerefli geçmişinde darbeye en çok maruz kalan, darbelerden en çok zarar gören bir millet ve demokrasi anıtıdır. Bu sebeple darbe ve demokrasi dışı arayışlar kimden gelirse gelsin Milliyetçi Hareket olarak karşısında durduk ve durmaya devam edeceğiz. 12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından; Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri dahil yüzlerce ülküdaşımız, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır. Siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen bu davada ülküdaşlarımız, sanık sandalyesine oturtularak yargılanmıştır. Elbette ki o zulüm ve baskı dolu günleri unutmamız mümkün değildir. Zira ülkücü kadroların; Mamak Askeri Cezaevinin meşhur ‘C 5 işkence hanelerinde’ ve çeşitli hapishanelerde, yıllarca süren sorgularla hayatları karartılmıştır. Genç yaşta hürriyetleri çalınmış dava arkadaşlarımız, dört duvar arasına tıkılarak, hayatları kendilerine ve ailelerine haram edilmiş, insanlık onuruna yakışmayan şartlarda, hayata tutunmaya çalışmışlardır. Psikolojik baskı, dayak, küfür gibi nice hakaretlerle birlikte vicdan, akıl ve ahlak sahibi hiçbir insanın kabul edemeyeceği çeşitli işkencelerle, kişilikleri rencide edilmiştir. Kelimelerle ifadesi mümkün olmayan bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi, üstüne üslük Savcı Nurettin Soyer’in tarihe utanç vesikası olarak geçmiş ve de içeriği iftiralarla doldurulmuş olan iddianamesi, çağımızın en ibret verici bir yargı sürecini başlatmıştır. Başta Milliyetçi Hareket Partisi’nin lideri Alparslan Türkeş olmak üzere yüzlerce ülkücü dava adamı, ’146/1’, ’149/1’ gibi maddeler kapsamında yargılanmış ve idamla cezalandırılmaları talep edilmiş, 587 sanıklı ‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’ başlamıştır. Bu iddia ve talep, 12 Eylül Darbecileri tarafından, merhum Genel Başkanımız Alparslan Türkeş’le birlikte ülkücülere kurduğu tuzağın, öyle basit bir kurgu olmadığını ortaya koymuştur. Neticede 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra, 29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan ve ‘TCK’nın 149. ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet oluşturmak’ suçlaması ile açılan davalarda, Alparslan Türkeş’in de içinde bulunduğu 220 kişinin idamı istenmiştir. 5 yıl 11 ay 8 gün süren yargılama, 7 Nisan 1987 tarihinde sonuçlanmıştır. Mahkeme sonucunda 11 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılan Başbuğumuz Merhum Alparslan Türkeş, 7 Nisan 1985 tarihinde tahliye edilmiştir. Türk milliyetçiliğine düşman kişilerin öncülüğünde yapılan yargılama sonucunda, ülküdaşlarımızdan; ‘Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, İsmet Şahin, Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Duracık’ idam edilmiş, nice dava arkadaşlarımız çeşitli cezalara çarptırılmış ve bazıları da, yargılanma sona ermeden ilahi rahmete kavuşmuşlardır” ifadelerini kullandı.
"ŞEHİT VERDİK, AMA TAVİZ VERMEDİK”
Hareket olarak 12 Eylül’ün hem öncesinde hem de sonrasında feleğin çemberinden geçtiklerini kaydeden Büyükataman, "Şehit verdik, ama taviz vermedik. 12 Eylül damlarını taş medrese yaptık, ama kurnazlık yapmadık. Her ülküdaşımız zindanlardan, hücrelerden, demir parmaklıklardan yüzleri Hz. Yusuf nuruyla bezenmiş halde çıktı. Kanımız aktı, bedenlerimize kurşunlar yağdı, bombalar yanı başımızda patladı; ama hak bildiğimiz yoldan, doğru gördüğümüz ülkülerimizden vazgeçmedik. Kula kulluk etmedik, zulme boyun eğmedik, 12 Eylül’ün tehditlerine teslim olmadık. Çünkü biz, hakkımız yense de, tarih ve millet huzurunda haklıydık. Çünkü biz ihlas sahibi, ülkü sahibi, ahlak ve edep mihveri, millet ve vatan sevdalısı Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tik. 12 Eylül Türk milletinin milli-kültürel erozyona karşı vatan topraklarının kaybedilmemesi için diktiği fidanların acımasızca kırılma tarihidir. Genel Başkanımızın dediği gibi; ‘12 Eylül’de bizim çocuklar kazandı diyorlardı. Çok şükür 15 Temmuz’da onların gayri meşru çocukları kaybetti, bu kez Türk milleti kazandı, Türkiye ayaklandı, ayıklandı ve yeni bir tarih yazdı.’ İslam’ın bin yıllık sancaktarı olan aziz Türk milleti, bu kutlu görev yerine kendisine Amerika’nın Ortadoğu karakolu elbisesini giydirmek isteyenlere ’Türk cihan hakimiyeti mefkuresi’ sancağını tekrar kaldırarak cevap vermiştir. Yüzyıllardır Türksüz ve Müslümansız bir Anadolu hayali kuran, haçlıların hayalleri yıkılmıştır. Türk milleti, Türkiye sevdalıları artık bir ve beraber olarak ’onların gayri meşru çocuklarına’ asla geçit vermeyecektir. Başta merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş bey olmak üzere, Eylül’ün kırdığı güllerin, dava arkadaşlarımızın ruhları şad, mekanları cennet olsun" dedi. (İHA)