HABER: Kemal Mert UZUNSARI
Son yıllarda kısırlaşan Türk popunda yeni bir ses olan ve seslendirdiği parçalarla büyük beğeni toplayan Ömer Topçu, çalışmalarını, özel hayatı ve bilinmeyenlerini bursa.com ailesi için paylaştılar.
-Ömer Topçu bu aralar kendini nasıl hissediyor?
Evet gerçekten güzel bir soru röportaj başlangıcı için..
Hiç kendime sormadım fark ettim ben de, kendimi nasıl hissediyorum?
pause tuşuna basılıp, durdurulan bir şarkı gibi Bir yere verilip unutulan bir emanet gibi . Tüm dünya ile tek başına savaşmış gibi Bazen tamamen yok, tüm bunları bile hissetmeyecek kadar yok hissediyorumSanırım bu röportajı okuyan herkesten şimdiden özür dilemem gerekiyor. Melankolik hissiyatımın kötü hissettirdiği için herkesten özür diliyorum. Ancak son derece samimi olmayı hakeden sorular bunlar.. Ve son derece samimi cevapları olacak hepsinin.
Bildiğim kadarıyla “O Ses Türkiye” ile ülkemiz seni tanıdı. Bu yarışmanın Türk pop müziğinin gelişmesine bir yararı var mı? Yoksa sadece bir şov mu?
Evet 2013 senesinde, istemediğim halde zorla verilen bir arabesk şarkı, ve şarkıya uyuması adına bedenime beş beden büyük bir takım elbiseyle, seslendirdiğim, hatta ötesine geçip yaşadığım, “Geçmiyor Günler” isimli şarkı ile, neredeyse tüm Türkiye’yi selamladım. İsmi gibi, hala geçmeyen bir etkisi, her gün en az 2000 kişinin hala dinlediği, izlediği, önemli bir performanstı bu. O yarışmaların değilde şans faktörünün etkisinin büyük olduğuna inanıyorum. Şimdiye dek o yarışmalardan Türk müziğine katkı olarak gördüğümüz örnekleri saymaya çalışsak? Şu an üreten, müziği ile katkı sağlayan, kendini ispatlamış kaç kişi çıktı bu yarışmalardan? Birincileri neredeler? Ama bakın, pazarda mandalina satarken söylediği türkü ile fark edilip, ün, şöhret ve hayal ettiğinden daha fazla paraya sahip olan bir kişinin şans faktörü, o yarışmalardan daha güçlü çıktı. Ha... Onun bir katkısı oldu mu Türk müziğine? bence hayır.. Ama ne demek istediğimi bence anladınız. Şansın yaver giderse ‘O Ses’ bahane, mandalina şahane.. Benim ise olayım başkaydı. Ne şansım vardı ne o yarışmada bir arka gücüm! Benim milyonlar tarafından yüreklere sığdırılan performansım ve akıllara kazınan adımın tek faktörü, Hissiyatım ve bunu karşıya samimiyetle geçirişim ve müziğe duyduğum o deli tutkum. Ha bu arada benim de henüz bir katkım olamadı müzik adına.. Belki de bunun önüne geçildi, belkide hayat bana mükâfatından önce bir hayli sürünmem gereken bir yol sunmuştu.. Göreceğiz sonunu kısmetse bakalım ne olacak..
Seni merak edenler için, Ömer Topçu kimdir?
12 şubat 1988 yılında, kova burcunun buram buram etkilerinde, kendi isteğim ve bilgim dışında gelmiş bulunduğum bu tuhaf yer yüzünde, dört ablası, annesi ve rahmetli babasının hatıraları ile büyümüş, şu an 33 yaşında, yolu yarılamaya yakın bir müzisyenim. İlk orta ve lise eğitimimi tamamladığım İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Çocukluğumdan beri tutkum olan müzik heyecanım, üniversiteye gitme düşüncemi yok edince, sahne hayatım başlamış oldu. Ve peşine zaten bildiğiniz gibi yarışma serüvenim başladı. Daha sonra, altın plak aldığım, yılın şarkısı seçilen, “Çatlatan , patlatan ve kıskandıran” şarkım “Oh Olsun” ve peş peşe yayınladığım çalışmalarım ile hala varlığımı sürdürmeye çalışmaktayım.
Türkiye'de sanatçıların ve genel olarak insanların geleceğini nasıl görüyorsun?
Yeniden dünyaya gelsem yine Türkiye’de doğmayı seçerdim.. Çünkü ben Türkiye’nin çok güzel bir şarkı olduğunu düşünüyorum.. Sadece zaman zaman kötü okundu ve okunuyor bu şarkı.. hepsi bu.. Ancak; kesinlikle meslek olarak müziği seçmez, müzik yaparak bir gelecek planlaması yapmaz, Kesinlikle sanatçı olarak bu ülkede yaşamak istemezdim üzgünüm. Biz tarihten bugüne her zaman, sanatın her dalında, özellikle müziğe tutkun olan bir milletiz.. Ama; sanatçıya da bir o kadar vurdum duymaz, bir o kadar kıymet bilmez ve bir o kadar da sahip çıkmayan bir milletiz. Türkiye’nin en önemli değeri Neşet Ertaş ,borç içinde sürdürdüğü yaşamını aynı şekilde tamamlarken, müzikte kaç nota olduğunu, ve okuduğu şarkının tonunu bilmeyen insanlar, boğaza karşı yalılarda yaşıyordu. Bu bir talep etme meselesiydi çünkü. Talep eden belli.. edilen belli.. Ben öldükten sonra bir sokağa adım verilmiş, şarkılarım dilden dile dolanmış, her yerde yayınlanmış, ardımdan saygı ile bahsedilmiş, bunlardan bana ne! Ben öldükten sonra istersen küfür et.. Yaşarken kıymetimi bilmeyen, öldükten sonra da bilmesin..
Ne tür tatillerden hoşlanırsın?
Tatillerden çok hoşlanan biri değilim. Tabi bu kişinin tatil anlayışına göre değişir. Eğer tatil eşrafı toplayıp, deniz kum güneş yapmak ve partilemekse O, benim açımdan tatil değil bir işkence.. Ama mesela güzel bir orman içinde, etrafında ağaçlar olan, tamamen doğaya hapsolmuş, maximum iki dostunla ya da sevgilinle, çok kafa ağrıtmayan yormayan dostlarla! gidilen, içinde kömür sobası ya da şöminesi olan, sıcak, temiz bir ahşap evde kafa dinleme, doğayı yaşama, benim için huzur bulabileceğin bir tatil olabilir.. Nasıl da canım çekti.. yazarken yaşadım.. :(
Hangi dönemde nerede yaşamak isterdin?
Kesinlikle 80 yıllarda yaşamak isterdim.. Çünkü; 90’ları yaşadım çok da güzeldik biliyorum.. 2000’leri yaşadım gördüm biliyorum.. bu yaşadığımız 2020’li dönem, En lezzetsiz, en sıkıcı, en keşmekeş, en heyecansız, en robotlaşmış, en hissiz, en ruhsuz dönem bana göre. Ve bu dönemin Daha ilerisini hiç merak etmemekle birlikte, yaşamadığım ve güzel olduğunu düşündüğüm, 80’li yılları yaşamayı, o tarihte olmayı isterdim.
Bu sabah nasıl bir ruh haliyle uyandın?
Haftanın üç, maksimum dört günü uyuyorum. Uyandığımda uyumamaya direten, uyuduğunda da uyanmamayı direten biriyim.. Gündüzleri genelde uyumayı tercih ediyorum. Geceleri de yaşamayı, ve bir şeyler üretmeyi tercih ediyorum, eğer o moda sahipsem tabi.. Genel olarak uyandığımda çok sevimli biri olmam. Ancak, bir zararım da dokunmaz.. Sessiz, sakin, suskun birkaç saat geçiririm sonra normalleşirim. Bazen bütün günüme yayılır ruhsuzluğum, bazen de hadi bugün kendini biraz sev!diyerek, kendimi onararak, mutlu olmak için sebepler arar bulurum.
Kendinde tahammül edemediğin, sana en itici gelen özelliğin ne?
Olmaz mı? Çok fazla var hem de… ani parlamalarım, yanlış anlayıp yanlış yapmalarım, çok istediğim bir şeye, pervasızca, sonuçları ne olur diye düşünmeden, sazan balığı gibi atlamalarım. Sonra.. keşkelerim, sağlığım konusunda çok acımasız ve iradesiz davranışlarım, çabuk sıkılmalarım, sakin ve sabit durmam gereken yerlerde elimi kolumu nereye koyacağımı bilmeme durumlarım, saçımla oynayışım, yüzümle oynayışım, abuk subuk konuşmalarım.. Defalarca kez uyarmama, ve ikaz etmeme rağmen, kliplerimde kameraya boş ve gereksiz bakış ifadeleri ile baktıran yönetmenler yüzünden, bazı kliplerimde kendimi çok itici buluyorum.. Ama normalde asla öyle biri değilim.
Kendi jenerasyonuna ait olduğunu hissediyor musun?
Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Git gide de aitlikten daha da uzaklaşıyorum bunu hissediyorum. Eğer zaman, şartlar ve olanaklar istediğim ve umduğum gibi olsaydı, ya tüm dünya haberdar olurdu benden ve saygı duyarlardı, ya da yaptıklarım karşılığında kesinlikle deli olduğum düşünülüp, beni bir hastaneye yatırırlardı.. Hele yeni jenerasyon asla! Ne müzikleri ne tarzları ne kafa yapıları hiçbir şekilde aynı değiliz ya bana hiçbir şekilde hitap etmiyorlar.
Yaşlnmak konusunda ne düşünüyorsun?
Berbat hissediyorum! saçlarım beyazlamaya başladı.. Beşiğini salladığım yeğenlerimin yanlarında küçücük kaldım.. Hepsi dev adam! Hangi ara 33 oldum? Sanki daha dün gibi, sokakta çamurdan pasta yapıp, onu yemeye çalışıyordum.. Yapmam gereken bir sürü şey vardı, en azından bazılarını yapabilmiş olmalıydım bunca yıl.. Kimse şu pause tuşuma dokunan ve beni durduran hain, acilen play tuşuma bassa, şu daralan zamanda koşup yakalasam bir yerinden hayatı...
Eğer ölüm kokusu bir parfüm olsaydı sence ne olurdu?
Ölüm bir parfüm olmasın ..Ölüm olmasın.. Kimse ölmesin.. Hadi bu soruya biraz aydınlık katalım.. Ölüm çok soğuk bir şey.. şöyle diyelim; ölümsüzlüğü yayan dev bir parfüm varmış ve dünyaya çarpıp parçalanmış ve yaşayan her canlı bu kokuyu soluyup ölümsüzleşmiş diyelim. Bence şimdi daha güzel oldu
SÖYLEŞİNİN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ