Berk DEMİRPOLAT/BURSA.COM
Bursa.com’da, Bahar Görgün’ün sunduğu Eğitimin Öncüleri programına konuk olan Özel Yönder Okulları Müdürü Ertuğrul Akbaş; 2005 yılında Prof. Dr. Üstün Dökmen ve Uzm. Psik. Süleyman Hecebil ortaklığında ilk olarak 1 anaokuluyla başlayan yolculuğun, 2011 yılında Yönder Okulları ile büyüdüğünü ve Türkiye’de eğitime yön vermeye başladığını söyledi. Şu an Türkiye genelinde 43 anaokulu ve 5 Yönder Okulu olmak üzere, toplam 48 şubeyle hizmet verdiklerini söyleyen Akbaş, anaokulu anlamında Türkiye’nin en büyüğü olduklarını ifade etti.
Anaokullarında eğitimi, profesyonel bir eğitim programı ve uzman kadrolarla sürdürdüklerini irdeleyen Akbaş, Yönder Okulları’nın da anaokulu velilerinin isteği doğrultusunda açıldığını belirterek Bursa’da 2013 yılında 200 öğrenciyle hizmet vermeye başladıklarını ve şu an 450 öğrenciyle sürdürdüklerinin altını çizdi.
BİR OKUL NE YAPAR, NE YAPMALI?
Öğrenciyle ilk ilişkinin karşılıklı diyalog ile başlaması gerektiğini vurgulayan Ertuğrul Akbaş, “Öğrencimizin kaydını yapmadan önce, onunla sohbet ediyoruz ve başlangıç noktamızı öğreniyoruz. Başlangıç noktamızdan sonra akademik olarak çocuğa ne verebiliriz, sosyal olarak, psikolojik olarak ne verebiliriz buna bakıyoruz. Bunlar önemli, insan gelişiminde üç basamak vardır. İnsanlar toplumsal, psikolojik ve sosyal bireylerdir. Hem biyolojik gelişim insana katkı sağlar, hem toplumsal gelişme hem de psikolojik gelişme katkı sağlar. Biz okul olarak bu üç basamağın toplumsal ve psikolojik ayağını oluşturuyoruz. Çünkü biyolojik gelişim biraz aileye bağlı. Ama biz bu aşamada profesyonel bir eğitim kadrosu ve bilimsel bir eğitim programıyla çocuklarımıza burada saat 9’a 10 kala’dan 16:40’a kadar eğitim veriyoruz” dedi.
YÖNDER’DE YABANCI DİL EĞİTİMİ VE SPOR-SANAT FAALİYETLERİ
Yönder Okulları’nda yabancı dil eğitiminin önemine değinen Akbaş, “Yabancı dil eğitimi bizim için çok önemli. Çocuklarımızın; dile karşı yatkın olmaları, çift dilli bir dünya vatandaşı olmaları, İngilizce’yi anadil düzeyinde B1 düzeyinde, 4.sınıftan itibaren İspanyolca’yı İspayolca konuşulan ülkelerde yardım almayı gerektirmeyecek düzeyde konuşabilmesi bizim için çok önemli. Çünkü İspanyolca, dünyada en çok konuşulan ikinci büyük dil. Biz de bu anlamda Bursa’da, 4.sınıftan sonra İspanyolca’yı zorunlu eğitim olarak veren ilk okuluz. Çocuğun İspanyolca’yı, sınavını vermesi gereken bir ders gibi değil de ‘Türkçe gibi konuşmam gereken, benim geleceğimde çok önemli noktaya sahip bir ders’ olarak algılaması bizim için çok önemli. Bu aşamada özel metotlarla programımızı yürütmeye özen gösteriyoruz” diye konuştu
Yönder Okulları’nda ikinci büyük aşamanın, spor ve sanat gelişimi olduğuna dikkat çeken Akbaş, “Çocuklarımızı okula kabul ettikten sonra profesyonel yetenek kadromuz, beden eğitimi, resim, müzik öğretmenlerinin olduğu kadromuz, çocuklarımızı bir takım testlere alırlar. Bunlar anatomik, psikolojik testlerin yanı sıra karşılıklı diyaloga dayalı testler olabilir. Çocuklarımızın hangi spora daha yatkın olduğunu öğrenmek bizim için çok önemli. Genelde 3.sınıfa kadar çocuklarımız birkaç branşta istekli oluyorlar, denemelerine izin veriyoruz. Mutlaka her öğrencimizin, yeteneği bazında bir enstrüman çalmasını önemsiyoruz. Her öğrencimizin yüzmesini önemsiyoruz. Bugün Bursa’da, en büyük yüzme organizasyonlarından bir tanesini yürütüyoruz. 4 seviye grubunda 4 antrenör ile çalışıyoruz, bu anlamda da çocuklarımızı iyi tespit ettiğimizi düşünüyoruz” ifadelerinikullandı.
Ayda bir tiyatro etkinliği yapmaya çalıştıklarını vurgulayan Akbaş, ana sınıfı öğrencileriyle, 3, 5 yaş ve birinci sınıflara drama eğitimi verdiklerini belirterek, “2.sınıftan sonra biraz daha sinema tarzına kayıyoruz, sinema etkinliklerimiz oluyor. Sosyal beceri çok önemli, oyun önemli. Bizler eğitim programlarını oluştururken, MEB müfredatını biraz daha zenginleştirmeye çalışıyoruz. Bir eğitim-öğretim yılında 36 hafta var, 6 haftalık periyotlarla 6 farklı tema işliyoruz. Bu temaların her birinde çocuklarımızın belli kazanımları var. Bu kazanımlara göre de çocuklarımızın ölçme değerlendirme etkinlikleri var” açıklamalarında bulundu.
YAŞ ARTTIKÇA BEKLENTİLER DEĞİŞİYOR, HEDEFLER FARKLILAŞIYOR
Her sınıfın farkı bir beklentisi olduğunu anlatan Akbaş, ”Birinci sınıf için servis, yemek, kurum sıcaklığı önemli olurken 2. sınıf öğrencisi için matematik önemli bir olgu haline geliyor. Bir ortaokul öğrencisine TEOG önemli hale geliyor. Biz o yüzden her sınıf düzeyinde hedeflerimizi ayrı koyuyoruz. Bu aşamada öğretmen seçimi çok önemli. Şuna inanıyoruz, başarılı öğrenci başarılı öğretmen ile geliyor. O yüzden kurumlarımızda nitelikli bir öğretmen seçim prosedürü uyguluyoruz. 3 aşamalı bir ayağımız var. Önce CV taramalı bir mülakat sistemi, örnek ders anlatımı ve ardından deneme sürecimiz ve özellikle çalışmaya karar verdiğimiz kadroyla uzun süren sözleşmeler imzalıyoruz” dedi.
1’DEN 4’E AYNI ÖĞRETMEN PEDOGOJİK VE PSİKOLOJİK AÇIDAN ÇOK ÖNEMLİ
“Özel okullar bunu sürdüremedikleri için bunu farklı savunma mekanizmalarıyla sosyalleşme adı altında, uzman öğretmenlik adı altında farklılaştırıyorlar. Bir insanın yaşamında, ona fayda getiren ve zarar getiren kişilere baktığımızda, birinci ailedir, ikinci öğretmendir. Bugün hangi anne babaya sorarsanız sorun, çocuğunu okula vermez, öğretmene verir. Yani birinci sınıf ve ilkokul ayağında öğretmen çok önemli bir olgudur”
Özel okul öğretmenlerinin çocuğu düşünmesi ve psikolojiye hakim olması gerektiğine değinen Akbaş, “Ben psikoloji kökenli bir eğiticiyim. Yıllardır özel okullarda psikolog ve psikolojik danışman olarak çalıştım. Bütün kademelerde görev yaptım, 15 yıllık tecrübem var ve burası 4. Kuruluşunu yaptığım özel okul. Bursa’nın, İstanbul’un değişik yerlerinde çokça tecrübem var, o yüzden her zaman önemsediğim şey, bir eğitimci psikolojiye hakim olmalı” diye konuştu.
BİRAZ ÇOCUKLARIN GELİŞİMİNE BAKMAK LAZIM
Çocuklar anne karnında 3.aydan itibaren kaydetmeye başlarlar. Eğer anne stresli bir ortamda hamilelik geçiriyorsa, bu çocuğun gelişimini etkiliyor. Mutlu bir ortamdaysa bu da olumlu etkiliyor. Yani çocuk, yetişme ortamlarına göre okula hazırlanmış oluyor.
0-3 yaş arası, doğal ortam denilen ortamda çocuk sürekli kaydediyor. Günlük 30 ila 40 veri alıyor.
3-6 yaş arası, konuşma yeteneği geliştikten sonra çocuklar algılamaya, etrafında olup bitene anlam vermeye başlıyor.
6-11 arası, genelde bilinçaltı ile hareket ediyorlar.
Okullarda en dikkat çekici şeylerden birinin davranış değişim programları olduğunu söyleyen Ertuğrul Akbaş, “Çocuğun doğal gelişimine müdahale edilirse türlü psikozlar doğar ve çocuğu normal çizgisinden saptırmış oluruz. Bunlara dikkat etmek gerekiyor, eğitimcilerin bunun farkında varması gerekiyor” dedi.
AKBAŞ ÖZEL OKULLARDAKİ ARTIŞA DA DEĞİNDİ
Özel okullarda son yıllarda yaşanan artış hakkında da açıklamalarda bulunan Akbaş, bunun temelinde MEB’in teşvikinin yattığını aktardı.
Son 5 yılda özel okullaşmanın, her yıl %15 arttığını ifade eden Akbaş, 2009 yılında özel okullarda 300 bin olan öğrenci sayısının 2015’te 1 milyon 40 bine yükseldiğini belirterek şu açıklamalarda bulundu; “Ülkenin sosyo-ekonomik düzeyi arttıkça aileler çocuklarını özel okula göndermeye meyil ediyorlar. Ama şu soruları sormak lazım, ‘Özel okul sistemi büyüdükçe acaba kalite ne kadar büyüyor? Çok büyük kampüslerde, güzel binalarda eğitim gören çocuklarımız gerçekten iyi bir eğitim alıyorlar mı?’ Bunun en belirgin örneği şudur, çocuklarımız yıllarca özel okullarda eğitim görürler, haftada 10-15 saat yabancı dil eğitimi alırlar fakat konuşma noktasına gelindiğinde konuşamazlar. Bu, Türkiye’nin en acı tablolarından biridir bu bağlamda. Bütün ülkeler bunu becerebiliyorken, biz beceremiyoruz. Bunun en temel nedeni, ülkemizde ciddi bir ‘uzmanlık ve ustalık problemi’ olması. Önceden bütün mesleklerde usta, çırak problemi varken şimdi eğitimde de bu sıkıntı yaşanıyor. Yeni mezun olan öğretmen, tecrübe sahibi olmadan usta öğretmenim diyor.”
BİLMEK AYRIDIR, YABABİLMEK AYRIDIR, OLMAK APAYRIDIR
Ailelerin, ‘ben yapamadım çocuğum yapsın’ demesinin ciddi disiplin sorunlarını da beraberinde doğurduğunu söyleyen Müdür Akbaş, ailenin bu tutumunun, okulun işini bir kat daha zorlaştırdığını belirtti. Türkiye’de bir denge problemi olduğuna değinen Akbaş, insan yaşamında başarı, huzur, anksiyeta ve depresyonun yer aldığını ve yaşamda verilen her kararın insan hayatında farklı kimlikler oluşturduğunu ifade etti.
“ÇOCUĞUN DÜŞMESİNE İZİN VERİRSEK YÜRMEYİ DAHA HIZLI ÖĞRENİR”
Öğretmenin önyargılı olması, çocuğun gelişimine zarar verir. Kötü başlayan serüven kötü sonuçlanır. Kuruma kendini ait hissetmeyen veli, mutlaka sorgulasın ve çok uzatmadan kurum değişikliği yapsın diyen Akbaş, “İlk üç sene kurum değişikliği yapılabilir. Sistem çocuğa zarar veriyorsa, o kurum değiştirilmeli. Çocuk mutluysa devam etmeli, anne baba kendi beklentisinden ziyade çocuğun beklentisine uygun olup olmamasına baksın, biraz bilimsel bakmak lazım olaylara. Uzman desteği önemlidir ancak psikoloji ve psikiyatrik destekten önce okulun eğitim kadrosu velilerin ilk tercihi olmalı. İyi bir okul, çocuğu kolay kolay uzmana yönlendirmez, kendisi çözer. Bu önemli bir kriterdir. Tanımak, tanınmak, farkındalığın yüksek olması, sorun çözme yeteneği önemli kriterlerdir. Bugün ükemizde yaşanan birçok problem eğitim sisteminden, bilinçli karar vermemekten kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı.
Ayrıca Akbaş, çocuğun eğitiminde, geribildirimin çok önemli olduğunun altını çizdi.