Cidde
Arap Yarımadası'nın Kızıldeniz'e bakan ilk limanı olan Cidde şehrinin özellikle üçüncü İslam halifesi Osman bin Affan döneminde büyük önem kazandığı biliniyor.
Suudi Arabistan Turizm Bakanlığı verilerine göre, arkeolojik çalışmalar neticesinde bulunan yazıtlar ve tarihi eserler Cidde'de Taş Devri'nden bu yana yerleşim olduğunu gösteriyor.
Cidde'nin, yaklaşık 3 bin yıl önce balık avlamak için gelen bir grup avcının burada kalmaya karar vermesiyle kurulduğu düşünülüyor.
Bazı tarihçiler ise Cidde'nin Yemen'deki Marib Barajı'nın MÖ 115'te çökmesinin ardından burada yaşamaya başlayan Beni Kuda'a Arap kabilesi tarafından kurulduğunu söylüyor.
Yakut bin Abdullah el-Hamevi, "Ülkeler Sözlüğü" (Mu'cem el-Buldan) kitabında, Cidde'nin ismini, bu şehirde doğan İslam öncesi Araplar arasında tanınan Cidde bin Cerem bin Kuda'a'dan aldığını ifade ediyor.
Bazı tarihçiler ise şehrin ismini, Hazreti Havva'nın dünyaya indiği ve defnedildiği şehir olduğu için Türkçesi "büyükanne" anlamına gelen Arapça "cedde" kelimesinden aldığını ve halkın telaffuz şeklinden zamanla "Cidde"ye dönüştüğünü savunuyor.
Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'ye açılan kapı
İslamiyet'in doğuşundan sonra Cidde, deniz yoluyla Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'ye açılan kapı olması sebebiyle büyük gelişim kaydetti.
İslam halifesi Hazreti Osman'ın Cidde'yi Mekke için başlıca liman olarak seçmesinin ardından şehrin önemi daha da arttı.
İslam coğrafyacısı Muhammed bin Ahmed el-Makdisi, meşhur kitabı "Aḥsenü't-teḳasim"de bu tarihi şehri şöyle niteliyor:
"Cidde, sokakları düz, evleri Fars üslubuyla yapılmış, zengin ve tüccar ile dolu güvenli bir şehir."
Cidde, İslam aleminin önemli şehirlerinden biri olma özelliğini Emeviler, Abbasiler, Eyyubiler, Memlükler ve Osmanlılar döneminde de korudu.
Müslüman hacıları Portekiz saldırılarından korumak için surların örüldüğü Cidde, Memlükler döneminde kayda değer bir kalkınmaya şahit oldu.
Kızıldeniz kıyısındaki kentin gelişimi
Zamanla önemi daha da artan Cidde, ekonomik, siyasi ve sosyal düzeyde Arap Yarımadası'nın en büyük şehirlerinden biri haline geldi.
Süveyş Kanalı'nın 1869'da açılması ve buharlı gemilerin gelmesi, Kızıldeniz kıyısında yer alan Cidde ve çevresi için yeni bir başlangıç oldu.
Sonraki yıllarda Cidde, turistlerin uğrak yeri haline dönüşmeye başladı. Yetkililerin kentin sokaklarını, camilerini ve dükkanlarını restore etme faaliyetleriyle birlikte Cidde'ye yönelik ilgi arttı.
Başkent Riyad'a 950 kilometre, Mekke-i Mükerreme'ye 80 kilometre, Medine'ye 420 kilometre uzaklıktaki tarihi kent, 21 Haziran 2014'te Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Mirası Listesi'ne dahil edildi.
Cidde'nin "küresel bir turizm destinasyonu" olarak sunulması için kentin kültürel mirasına zarar vermeden yürütülen restorasyon ve yeniden yapılanma operasyonları dikkati çekiyor.
Cidde'deki tarihi yapılar
Surlarla çevrili tarihi Cidde, El-Mazlum, Eş-Şam, El-Yemen, El-Bahr, Er-Ruveys ve El-Karantina sokaklarının yanı sıra kentin en eski sokaklarının yer aldığı El-Beled olmak üzere yedi bölgeye ayrılmış durumda.
Cidde kentinde tarihi ve kültürel yapılar arasında ayrıca El-Hun, El-Kasba, Ed-Delalin ve El-Attarin hanları da bulunuyor.
Cidde'yi çevreleyen surlar da kentin tarihi yapılarından biri. Memlük Sultanı Kansu Gavri döneminde inşa edilen surda birkaç kule ve kapı bulunuyor. Surdaki yapılardan çoğu zaman içinde kaybolsa da kentin giriş kısmında kalanları restore edilerek ziyaretçilerle buluşturuldu.
Kentte öne çıkan tarihi yapılardan biri de "Nasif Evi". 1872'de inşa edilen tarihi saray, kentin mimari tarzını en belirgin şekilde yansıtıyor.
"Büyük Çarşı"da (Es-Suk el-Kebir) irili ufaklı ahşap kapılarıyla dikkati çeken dükkanlar ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor. Tarihi çarşıdaki dükkanlarda genellikle kumaş satışı yapılıyor.
Tarihi kentin en eski camisi ise El-Mazlum Mahallesi'ndeki Eş-Şafii Camisi. Farklı mimari tarzıyla ziyaretçilerini ağırlayan caminin minaresinin 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor.