Bir adam düşünün, 1980 yılından bu yana tribünlerde…
Hem iç sahada, hem dış sahada, her maçta…
53 yıllık kulübün 36 yılına gözleriyle şahit bir adam…
7 yaşında mahallenin abilerinin peşine takılarak girdiği Atatürk Stadı’ndan lider olarak çıkmış bir adam…
Mehmet Güzelsöz…
Hakikaten de soyadı gibi güzel sözlü, özü sözü bir adam…
Çoğunuz adını biliyor, birçoğunuz iyi tanıyor, bazılarınız kader ortaklığı yapıyorsunuz belki…
Ama tanımayanlara, tanıyacak fırsatı yakalayamamış olanlara rahatlıkla söyleyebiliriz, o adam gibi bir adam…
Diyarbakır doğumlu bir Bursalı…
Papazçeşmeli dahası…
Fuat, Camcı, Abdülkerim, Fehmizat gibi nice isimler olmuş kader arkadaşları…
Zorlu deplasmanları, acı dolu sayısız maçları, kederli sezonları yüklenmiş hafızası…
“Sildim” diyor, “2010 öncesini sildim hafızamdan, çok acı var çünkü…”
Yeni neslin ondan öğreneceği çok şey var hasılı…
Bursasporluluğu tartışılmayacak bir adamla Bursasporluluğunu konuştuk.
36 yıla sığan her anıyı tek tek anlatma şansı olmasa da önemli hatıraları cımbızladık…
Neden bu kadar çok sevildiğini bilmiyor ama o “herkesi seviyorum” diyerek gönlünün kapılarını sonuna kadar açıyor.
İşte;
Tüm olumsuzlukları olumlu tavrıyla bertaraf edebilen nadide insanlardan biri olan Mehmet Güzelsöz ve onun Bursaspor’u, Teksas’ı, hayatını verdiği tribün yılları ve önemli mesajları…
Mehmet öncelikle yüreğinde taşıdığın büyük Bursaspor sevdası ile başlayalım sohbetimize… Nasıl başladı bu aşk?
Ben Diyarbakır doğumluyum. 7 yaşında Bursa’ya geldim. Papazçeşme’de büyüdüm. Benim geldiğim yer Bursasporlu taraftarların membası. En yoğun Bursaspor nüfusunun olduğu yerler… Ben onların arasında o hisleri yaşayarak büyüdüm. Stada davullarla, bayraklarla güle eğlene gidilirdi. Onların arkasından, biraz da meraktan ‘bu adamlar nereye gidiyor, peşine takılalım’ diyerek biz de giderdik. Stat yürüyerek çok uzak gelirdi bize o zamanlar… Girebiliyorsak girerdik, giremezsek yine sallana sallana dönerdik. Yaş geçtikçe biraz daha bilinçlendik ve farkına vardık. Aşıyı o zamanlardan aldık. Fuat abi, Camcı, rahmetli Abdülkerim, yine rahmetli Fehmizat onlar hep bizim arkadaşlarımızdı o dönem… Sonra kendimiz yürümeye başladık. Biz yürürken de bizim peşimizden küçükler gelmeye başladı. Öyle başladı bizim Bursasporluluğumuz. Ortaokul dönemlerimizde Türkiye Kupası finalini yaşadık Altay ile beraber. Elimizde çantalar arkadaşlarla maça gitmiştik. O dönemde statta Maraton ile Teksas’ı bir duvar bölüyordu. Betondan, köfte ekmek satan bir büfe vardı. Oradan atlayıp kale arkasına geçiyorduk. Finali yaşamak bambaşkaydı benim için. Kupa maçından sonra Bursasporluluğumuz biraz daha katmerlendi.
Seni efsane Teksas’ın lideri yapan tribün geçmişinde unutulmayacak çok anın var… Acısıyla tatlısıyla sayısız yaşanmışlıklar var. Bugün tribünlere yeni yeni adım atan çocuklara, gençlere o geçmişi özetler misin?
İnsanlar InterToto’yu, şaşalı dönemleri yaşadık sadece sanıyor. Bizim çok kötü günlerimiz, çok zor dönemlerimiz oldu. Sürekli kümede kalma savaşı, sürekli yenilgiler, kendi evimizde fark yemeler… Biz bunları gözlerimizle gördük. Ertuğrul Sağlam söylüyordu da insanlar kızıyordu ya hani, takım kümede kaldığında burada konvoy yapılıyordu diye… Gerçekten oldu bunlar, olmadı değil. Kümede kaldık diye sevindiğimiz günler oldu bizim. Deplasmana istediğimiz gibi rahat rahat gidemiyorduk. Koşullar çok farklıydı.
Nasıldı o dönemin deplasman şartları?
Her şeyden önce otobüsler bu kadar iyi değildi. Yollar bu kadar iyi değildi. Şimdi 12-13 saat dedikleri yolları biz 18-20 saatte gidiyorduk. 3 günümüz yollarda geçiyordu bazen. Bir de otobüs bozulduysa, yandın… Ulaşabileceğin kimse yok, çünkü cep telefonu yok. Hele dağ başında kaldıysan… Ulaş ulaşabilirsen. Mesela Elazığ, Aydın, İzmir deplasmanlarında çok yaşadık bunları. O kadar çok yerde kaldık ki… Ankara’ya giderken zaten sayısızca oldu. Ya lastik patlıyor, ya motor arıza yapıyor. En kötü araçlar veriliyordu çünkü. Maddi sıkıntılarla çıkılıyordu yollara. Sağ olsun o zamanın yönetimleri gereken ilgi alakayı gösteriyorlardı. Bazı yöneticilerimiz vardı deplasman giderlerini karşılıyorlardı. Mesela bana göre en rahat dönemi İbrahim Yazıcı ile yaşadık. Rahmetli, insan halinden, psikolojisinden anlayan biriydi. Kulübün imkanları güzelleştikse taraftarın şartlarının da aynı doğrultuda güzelleşmesini istiyordu. 5 otobüs gideceğimiz yere 10 otobüs gitmemizi istiyordu. Çünkü o da taraftarın yapacağı katkının farkındaydı.
Hiç unutamadığın deplasmanlar hangileriydi?
Benim için en unutamadığım sezon şampiyon olduğumuz sezondu. Diğerlerinin hepsini hafızamdan sildim. Benim miladım 2010… Çok acılarımız oldu, çok kötü sezonlarımız oldu… O en kötü dönemlerimizde bile Bursaspor taraftarında “Biz bir gün şampiyon olacağız” inancı vardı… Bu kulüp bir şey yapacak, bu kulüpten bir şey olacak. Bir sezon mutlaka olacak inancı vardı… Bizim arkadaş topluluğumuz bu inançla yaşadı hep ve oldu da...
Şampiyonluk sezonunda en iyi deplasmanın hangisiydi?
Kadıköy’de Fenerbahçe’yi 3-2 yendiğimiz deplasman… 2-0 mağlup durumdayız. Ama garip bir duygu var içimde, “Bu maçı kazanacağız” deyip duruyorum. “Nasıl alacağız” deyip duruyorlar çocuklar. Israrla “Alacağız” diyorum. Batu vardı yanımda. “Bak şu şapkayı çıkartıyorum cebimden, takacağım kafama gol atacağız” dedim. Hakikaten öyle oldu. Maç 3-2 bitti Batu bana tuhaf tuhaf bakıyor. “Demedim mi ben sana” dedim. İnanamadı…
Öyle totemlerin var mıydı?
Bazen yapıyordum. “Ellerinizi çözün” diyordum çocuklara. İnsan sıkıntılı olduğunda çatar ya sağına soluna, ben de öyleydim. “Sen oradan çekil, oraya geç, sen bağır, niye bağırmıyorsun?” gibi çatıyordum etrafıma.
Neden bu kadar çok seviliyorsun?
Bilmiyorum ki, onu arkadaşlarıma sorman lazım. İnsanın kendini övmesi ya da anlatması çok zordur. Ben simitçi ile simitçi olurum, herkesin anlayacağı dilden konuşurum. Paylaşmayı çok severim. Acısını tatlısını onlarla paylaşmayı çok severim. Otobüs bozulduğunda onları bırakıp gidemem. Kavgada birini bırakıp kaçmayı sevmem.
Ama senin de başına her ne gelirse gelsin hep yanındalar…
Evet çünkü seviyorlar. Ben de onları seviyorum ama… Karşılıklı… Sen birilerini sevmezsen, birilerine sevgini vermezsen, sevdiğini hissettirmezsen olmuyor. Geçmişten yaşadığımız şeylerden ders alarak da yanımdaki arkadaşlarıma, bizden sonra gelen jenerasyona ona göre davranıyorum. Biz çok çektik bari hiç olmazsa bizden sonra gelenler çekmesin. Elimizden ne gelirse yapalım, onlara yardım edelim…
Kaç yıl oldu tribünde?
1980’den hesap edersek 36 yıl… Dedim ya kendimizin farkına varmadan stadın etrafındaydık.
Bursaspor’a adanmış bir hayattan bahsediyoruz burada… Hiç “Yeter artık” dediğin zamanlar oldu mu peki?
Çoook… Ama nereye bırakıyorsun? “Ben bu hafta maça gelmiyorum” derim. Bir bakıyorsun herkesten önce deplasman yolundayım. Genelde takıma kızıyorsun, futboluna kızıyorsun. Ama bırakamıyorsun da… Öyle bir şey… Akşam 7’de Antalya’da maç var. Biz geceden atlayıp arabaya yollara düşmüşüz. Duramıyorsun çünkü.
Tribüncülük içinde hangi anlamları ve duyguları barındırıyor sana göre?
Sevgi, saygı, sadakat… Bunların olması lazım... Çevrende beraber bulunduğun arkadaşlarınla sadık olman lazım... Takımını sevmen lazım... Sanal ortam yüzünden tribüne takılan o kadar çok insan var ki. Tribünde bir selfie çekinen “Ben tribüncüyüm” diyor. Eskiden bizim bazı yöneticilerimiz yapardı. “Tribünden geldik biz” demek için. Tribüncü olma olayı farklıdır. 3 sezon, 5 sezon, 10 sezon gelip gitmişsen, içeride dışarıda maçlara gitmişsen o zaman tribüncüyüm dersin. Yoksa sezon içinde 4 tane iç saha maçına gel, deplasman yapma, sonra “Ben tribüncüyüm” de. İşte o her sezon takımın peşinden her yere giden adamlara da saygısızlık olmuş oluyor. Sadık olmak lazım sevdiğimize. Bizim sevdiğimiz Bursaspor. Ancak altını çizmek istiyorum, öncelikle iş, eş, çocuklar… Onların olması lazım, düzenini kurması lazım... Onlarca, yüzlerce bunu yapan arkadaşımız var. İşini, eşini, çocuğunu düzenini oturtmuş içeride, dışarıda her maça geliyorlar. Ekonomik olarak rahatlar. 4 kişi bir arabaya atlayıp yollara düşebiliyorlar. Çalıştıkları için kimseye minnetleri yok. Türkiye’nin bir ucuna gidebiliyorlar. Paylaşım yaptıktan sonra maddi olarak da yormaz, keyfi de olur.
Son yıllardaki taraftar profilini nasıl tanımlıyorsun?
Son yıllardaki taraftar profilimiz biraz sanal aleme düşkün. Sanalcılık var. Hiç unutmuyorum, facebook furyasının başladığı ilk dönemlerdi. O zaman herkeste bir Facebook hevesi var… En sonunda kızdım, “Facebook’tan Facebook’a konuşmayın Face to Face görüşün” demiştim (gülüyor). Şimdi mesela toplantı yapıyoruz herkesin elinde telefon, ne konuya adapte olabiliyorsun, ne karşındaki insana bir şey verebiliyorsun. Biz bile alıştık şu telefonlara. Öyle lanet bir şey ki… Büyük kolaylık. Diyorum ya dağ başında kalıyorduk, kimseye ulaşamıyorduk. Şimdi dünyanın her yerinden konum atıyor herkes birbirine (gülüyor). Bir tipiye yakalanıyorduk, nerede kaldığımızı bilmiyorduk. Bir gün Elazığ’da kaldık öyle… Minibüsle gitmiştik. Kurtlar yiyecek diye korktuk inan. Nasıl bir tipi var. Yol kardan kapalı gidemiyoruz. Arabanın içinde sarkıtlar oluştuğunu biliyorum. Dediğim gibi şartlar çok kötüydü. Kaza yapan arkadaşlarımız oldu, yaralı kurtulanlar, kaybettiklerimiz de oldu. Yollar çok kötüydü. İki otobüs yan yana geçerken aynaları birbirine çarpardı. Şimdi yollar süper. Bunun ayırımını çok iyi yapabiliyoruz. Hayatım yollarda geçti çünkü. 15 günde bir Bursa’nın dışına çıkan insandım...
Kaç deplasman yaptın sayısını hesap ettin mi hiç?
Yok, hiç etmedim. Çok çünkü… Sadece lig maçları değil ki, kupa maçları var, basketbolu var… Saymaya kalksak sayamayız. Kilometreleri hele, hesaplamak mümkün değil.
Hiç olmayacak bir sebepten kaçırdığın bir deplasman oldu mu?
Adana’da arabamız bozuldu. Antep’te maç var biz Adana otogarında maç seyrettik. Bir otobüs insan oradan geri döndük sonra. Bir de bayrak asma törenini kaçırdım. Doğum günümdü bir gün önce. Şampiyon da olmuşuz. Eğlence uzadı, gece eve geç geldim, uyuya kalmışım. İnanılacak gibi değil… Bir uyandım, bayrak asılmış, her şey bitmiş. Bir de böyle bir hikayem var…
Son yıllarda taraftarın tribünlerden uzaklaşmasının nedenleri sadece Passolig uygulaması mı yoksa başka sebepler de var mı?
Tek neden Passolig değil… Ama sadece Bursa’da değil Türkiye genelinde futboldan soğudu insanlarımız. Şike olayları, taraftarın üzerine biraz baskı kurulması, taraftarın biraz politize edilmeye çalışılması gibi durumlardan kaçtı insanlar… Bu baskıyı biz kendimiz de yaşadık. Hükümet karşıtı bir tavır almamız istendi. Biz bunu yapmadık. Beşiktaş olaylarının başımıza gelmesinin en büyük nedenlerinden biriydi bu… Türkiye genelinde ses getirecek bir kitleye sahibiz çünkü, bizden istedikleri tavrı almadık. Gezi olaylarına katılmadık. Ama gitmek isteyene de engel olmadık. Bireysel olarak gitmek isteyen gitti. Her düşünceden insan var çünkü bizim aramızda. Böyle de olması gerektiğini düşünüyorum ayrıca… Tek tip insan istemiyorum. Dil, din, ırk ayrımı yapmam ben…
Biz camia olarak hiçbir zaman başarı var diye takımımızın peşinden gitmedik. Aksine en kötü günde daha kalabalık olduk. 2010’daki şampiyonluk ile birlikte sanki heyecanımızı yitirdik… Sen bunu nasıl yorumlarsın?
Mazoşist bir yapımız var bizim… Ne olduk havasına girdik, burnumuz biraz büyüdü. Bir şey olduk zannettik kendimizi. Sonra üstüne az önce anlattığım olaylar, cezalar derken insanlar küstü, koktu. İnsanların evi var, ailesi var, işi, çoluğu çocuğu var. Haklılar, bütün hayatını Bursaspor’a adayacaksın diyemezsin kimseye. Biz de bütün hayatımızı Bursaspor’a ayırmadık ki… Bizim de eşimiz, dostumuz, ailemiz, arkadaşlarımız var. Ona göre yön çiziyoruz kendimize. Ama çok korktu insanlar o dönemde. O zaman kaçış başladı.
Yeni stadyum için düşüncelerin neler? Hayatını Atatürk Stadı’na adamış ve orada yıllarını geçirmiş bir isim olarak Timsah Arena’ya alışabildin mi?
Ben Atatürk Stadı’nın taş duvarlarının olduğu dönemi bilirim. Daha sonra bizim tribünün arkasına ek yapıldı. Maratonun oradaki ağaçlardan stada çıkılıyordu. Bir tane bekçi gelirdi, o kadar. Şimdi yıkık her yer, çimler, otlar büyümüş. Tuhaf oluyor insan. Timsah Arena’nın inşaat dönemlerini de hep gördüm. Kalabalık olunca
güzel ama alıştırmamız lazım insanları. Bizim en büyük sıkıntımız çatının oraya kedi yollarına yer yapmalarını istedik, pankart çekebilmek için. Ama yapılmadı. Bütün statlarda var bir tek bizde yok. Stat daha inşaat aşamasındayken söyledik, ısrar ettik. Ama boşa çıktı.
Stadyumu henüz tam dolu haliyle göremedik. Sence bunu ne zaman başarabilir ve devamlılığı sağlayabiliriz?
Stadımız çok güzel. Ben beğeniyorum ama daha çok şey lazım buraya. Biraz aceleye getirildi. Takım biraz başarılı olsun, biraz o havayı hissetsin insanlar. Evden çıktık yeni bir eve taşındık. Çekmek için bir şeyler lazım. O da takımın başarısı ile olacak. Bizim çekirdek kadromuz belli. 10-12 bin seyircin yine var. Atatürk Stadı’na gelen taraftar da onlardı. 40 bini yapabilmek için başarılı bir sezon gerekiyor. 1 sezon yeterli. 3.’lük, 4.’lük gibi… Zaten öyle olsa ertesi sene full çekecek. O zaman buranın tadı damaklarında kalacak, bir daha gitmek isteyecekler.
Statta sizin açınızdan ne gibi sorunlar var?
Kendi aramızda koordinasyon eksikliğimiz var. Başka bir sorunumuz yok.
Onu nasıl sağlayacaksınız peki?
Olur… Biz zaten onu başarmak üzereydik. Beşiktaş olayları başımıza gelmeseydi, Taraftarlar Birliği adı altında yaptığımız o organizasyon bizi bir araya getirmişti. O olaylar bize büyük darbe oldu. Uzun yıllardan beri büyük mücadele verdiğimiz ve olmasını istediğimiz şeyi tam yapmıştık. Kristal vazo gibi… Dağıttılar bizi. Biraz zamanımızı alacak toparlamak…
Diğer gruplarla aran nasıl?
Hepsiyle iyi… Sağ olsunlar hepsinin saygısı, sevgisi vardır… Severler beni, ben de onları severim. Benim için grubun hiç önemi yok. Önemli olan Bursaspor taraftarı olmaları… Ben Teksaslıyım. Teksaslılar Derneği Başkanıyım… Taraftarlar Birliği Başkanlığı yapmak istiyorum. En büyük hayalim bu… Bütün taraftarları tek bir çatı altında birleştirmek istiyorum. O, o grubun insanıymış, bu, bu grubun insanıymış çok önemli değil. Bursaspor taraftarı sonuçta… Bir kaynak vardır, suyun çıktığı yer. Teksas işte o suyun çıktığı kaynak noktasıdır. Bir kaynak varsa suyu aynı noktada tutmanız mümkün değil. O su dağılmak zorunda. Bizim istediğimiz oydu zaten. Kale Arkasında, Maratonda diğer yerlerde bakıyorsunuz bağırmayı, tezahürat yapmayı bilen insanlar var. Seyirciden taraftara dönüşen bir kitlemiz var. Bu sayıyı 40 bine çıkardığımızda bizi kolay kolay kimse yenemez. Bunun için de seri galibiyetler lazım. Seri olsun, kavga çıkar stada girmek için. Eski stat olsa biraz basın yoluyla gaza getirip 25 bin kişiyi yığabilirsin. Burada bir o kadar daha insan getirmen gerekiyor. Bu da şu aşamada başarı ile olur.
Teksas ismi çok büyük bir marka aslında. Bununla ilgili neden bir şey yapılmıyor? İstanbul kulüplerinin taraftar grupları bunu yaptığını görüyoruz çünkü…
İstanbul’un rantı büyük... İstanbul medyanın merkezi... İyi pazarlanıyorlar. Biz sadece kötü anlamda pazarlanıyoruz Türkiye’ye. Neden böyle diye sorarsan, istemiyorlar. Özellikle o algıyı yaratmaya çalışıyorlar. Çünkü karşılarındaki en büyük güçsün. En büyük rakiplerinden birisisin. Bizim iyi taraflarımızı ön plana çıkartmıyorlar.
Bu sezon Bursaspor’u nasıl görüyorsun?
Yönetimsel anlamda eleştirilere katılmıyorum. Niye katılmıyorum? Çok enkaz edebiyatı yapmalarına gerek yok ama gerçekten de öyleydi kulüp. Kötü bir Bursaspor aldılar. Bu yönetime biraz süre tanımak lazım. Çünkü Ali başkan iyi bir adam... Samimiyetine inanıyorum. İyi bir Bursasporlu her şeyden önce... Keşke onun
gibi 20 adam daha olsa camiada, bugün farklı bir konumda olurdu bu kulüp.
Teksaslılar Derneği Başkanı olarak, ömrünü Bursaspor’a adamış bir Bursasporlu olarak camiaya nasıl bir mesaj vermek istersin?
Sabır… Sabretmemiz lazım… Şu takıma biraz sabır, biraz daha destek... Bu sene alma zamanı değil, aksine verme zamanı. Sosyal medyada herkes bir şeyler yazıyor. Sabırlı olacağız, olmak zorundayız. Fedakar olmak zorundayız. Passolig’i ben de istemiyorum mesela, ama yapacak bir şey yok. Tribünümüz de çok güzel olacak. Çok güzel çocuklar geliyor. Bu camia farklı yerlere gelecek. Benim umudum var. Yineliyorum, biraz sabır…