Ankara
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Genel Müdürü Murat Bilgiç, AA muhabirine, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik alanlarında yürüttükleri çalışmalara ilişkin bilgi verdi.
Sürdürülebilirliğin, iş modellerinin içine yerleştiğine işaret eden Bilgiç, banka olarak kullandırdıkları kaynakların tamamına yakınını yurt dışından temin ettiklerini söyledi. Bilgiç, kalkınma ajansları, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası gibi kurumlardan kaynak bulduklarını ve bunları kullandırma koşulunun sürdürülebilirlik olduğunu bildirdi.
Birleşmiş Milletler'in (BM) sürdürülebilir kalkınma amaçlarına uygun kaynak bulduklarını ve kredileri kullandırırken de bu amaçlara uyduklarını vurgulayan Bilgiç, bilançolarında görülen kredilerin yaklaşık yüzde 90'ının bu şeklide olduğunu dile getirdi.
Bilgiç, krediyi verirken projeleri bu kriterlere uygun mu diye değerlendirdiklerine dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Sadece kredinin geri dönme kapasitesine bakmıyoruz. Bankacılar önce ona bakar. Kredinin zaten orayı geçmesi lazım. Ondan önce bu amaçlarla eşlenik olması lazım. Bu amaçlar, yeşil dönüşüm, karbon salımını azaltmak, daha azaltıcı iş modellerine geçmek, kadın istihdamını ya da dezavantajlı kesimlerin istihdamını güçlendirmektir. Projeler buralardan geçer not alırsa bizden onay alabiliyor. Onay alması da yetmiyor, kredileri kullandırdıktan sonra da vadesine kadar aynı amaçlarla uyumu takip ediyoruz. Müşterilerimizin bunlara tamamen uyumu söz konusu olmayabilir. Öyle ise bize bir aksiyon planı sunmalarını istiyoruz. Bu aksiyon planını da yine kaynak kuruluşlarıyla paylaşıp ve bu plana uymalarını sağlıyoruz, takip ediyoruz."
Sosyal projelerde sosyolog raporu
Bilgiç, banka olarak firmalar için dönüştürücü rol oynadıklarını ve onları eğittiklerini ifade ederek, "Müşteriler, TSKB'den sürdürülebilirlik temalı kredi kullanarak, uluslararası kaynakların bu konuya ilişkin kaynağını da kullanmış oluyor. Sonraki işlerinde finansmanı biz sağlamasak bile bu kriterler artık o firmalarda yerleşik hale geliyor. Firmalar, sürdürülebilirlik kriterlerine uydukları ölçüde kredilerin koşulları da kendi lehlerine dönüşüyor, faiz oranları düşüyor, avantaj sağlanıyor. Bu kredilerden kullanmış şirketler, kendilerini ispat etmiş oluyor, bir sonraki finansman kuruluşuna gittiklerinde kredi incelemeleri çok daha hızlı sonuçlanıyor. Zaten bu karnelerine işlenmiş oluyor. Amacımız sadece o krediyi kullandırıp tahsil etmek değil, o firmalarda sürdürülebilir bir şekilde iş modellerini tesis etmek." değerlendirmesinde bulundu.
Diğer ticari bankalardan farklı olarak 15'ten fazla mühendis çalıştırdıkları bilgisini veren Bilgiç, şunları kaydetti:
"Mühendisler projeleri birebir değerlendiriyor. Bu da diğer finans kuruluşlarına konfor sağlıyor, bu müşteriler kendilerini ispat etmiş oluyor. Yakın zamanda sosyolog da istihdam ettik. Çevresel, sosyal yönetişim ilkelerine uyulmalı. Sosyal boyutu önemli projenin sosyolog raporları da reyting modelinde var zaten."
"Karbon düzenlemesinden etkilenecek firmaları eğitiyoruz"
Bilgiç, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamındaki "sınırda karbon düzenlemesi" uygulamasının önemine dikkati çekerek, "Avrupa Birliği (AB) en önemli pazarımız. Sınırda karbon düzenlemesinden etkilenecek demir çelik, alüminyum, enerji gibi sektörleri öne aldık. Bu sektörlerde karbon salınımının azaltılmasına yönelik programlar düzenliyor ve onları eğitiyoruz. Biz kredi portföyü olarak 2050 yılına kadar karbon nötr haline geleceğiz. Kredi portföyümüzü de nötr hale getireceğiz." dedi.
Firmaların Avrupa Yeşil Mutabakatı ile birlikte sınırda karbon düzenlemesi nedeniyle rekabet dezavantajına düşeceği belirten Bilgiç, şöyle devam etti:
"Çünkü saldıkları karbon kadar cezalandırılacaklar. Bunu bir şekilde nötrlemeleri lazım. Şimdiden enerji verimliliğini artırmaya yönelik iş modellerini değiştirmelerine yönelik görüşüyoruz. Enerji verimliliğini artırmaya yönelik yatırımlarını yani karbon salımını azaltmaya yönelik yatırımlarını destekleyebilecek fon arayışındayız, kaynak kuruluşlarıyla bunları da konuşuyoruz."
Bilgiç, firmaların bu kapsamda iklim reytingini de ölçtüklerine işaret ederek, "Mühendislerimiz, bütün kredilerde iklim risklerine göre, su riski, dönüşüm riski, kuraklık gibi riskleri proje bazında ölçüyorlar. Her bir proje için ödeme kapasitesi ve ilaveten iklim riski reytingi oluyor. Projenin, bunların ikisinden de geçer not alması gerekiyor, alamıyorsa da hangi şartlarda alınacağına dair taahhütname alınıyor müşteriden, 'Şu tür önlemleri almanız gerekiyor.' şeklinde. Onları da takip ediyoruz." diye konuştu.
"Kaynak maliyetleri azalacak"
Yurt dışından fon sağlanmasının ülkenin makro ekonomik durumuyla çok bağlantılı olduğunu vurgulayan Bilgiç, "Bu zorluklara rağmen Türkiye, dünya pazarında çok önemli bir ülke. Bu ülkenin yurt dışından kaynak bulamaması diye bir şey söz konusu değil. Kaynakların maliyetleri, yaşanan gelişmeler sebebiyle yüksek olabiliyor. Türkiye, model bir ülke. Geçen sene bütün zorluklara rağmen 750 milyon dolar kaynak temin edebildik. Bu sene hedefimiz de geçen sene ki performansı tekrar etmek. Makro ekonomik iklim iyileştikçe hem kaynağa erişimimiz hem de kaynak maliyeti aşağı doğru gelecek." değerlendirmesinde bulundu.
Bilgiç, deprem sonrası döneme ilişkin de çalışmalar yürüttüklerine dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Biz doğrudan özel sektörü finans eden bir kuruluşuz. İzleyen dönemde bölge ekonomisinin ayağa kalkması ve tersine göçü başlatmak için sürdürülebilir iş modelleri kurmak lazım. Yeni organize sanayi bölgeleri (OSB) kurmak gerekiyor. Bunlarda işbirliği yapabilir miyiz diye kaynak kuruluşlarıyla görüşüyoruz. Bugünden konuşmak gerekiyor. Daha sürdürülebilir nitelikli kalkınma modeline geçmek gerekiyor. Kaynak kuruluşlarına iyi bir hikaye sunmak gerekiyor. Örneğin, 'İskenderun'da yeni bir OSB kuracağız.' demek gerekiyor. Temayı özel sektörle birlikte oluşturmamız lazım. Deprem bizim çok odağımızda olacak."