İki hafta önce iki sanayici dostum ve arkadaşım ile kısa bir Bulgaristan ve Yunanistan'ı kapsayan kısa bir gezi yaptık.Çok değerli arkadaşlarımdan birinin her iki ülkede kısmen üretim ve montaj fabrikalarını ziyaret ettik.Bursa da üretmiş olduğu taşıt koltukları ve elektrikli araçlarını, dünyanın çeşitli ülkelerinin yanı sıra ,bu iki ülke de görmenin mutluluğunu da yaşadık.Aynı zamanda şirketimin de iki ülkede 20 yılı geçkin ürünleri kullanılmaktadır.Eskiye oranla otomobil ile giriş çıkışlar çok rahat ama; insan kaçakçılığı ve Suriye gibi ülkelerden Avrupa'ya göç etmek isteyen insanların yoğun istekleri nedeni ile giriş ve çıkışlarda çok sıkı denetim yapılmakta olduğunu gözlemledik.Bu yazıyı yazarken amacım gördüklerimi ve gözlemlediklerimi paylaşmaktı ama geri dönerken İpsala sınır kapısından ülkemize giriş her açıdan meşakkatli olduğunu gözlemledik.Bunun nedenini pek anlamış değilim, gümrükten geçerken otomobilimizin kırmızı alarm verildiği söylendi. Bunu gün içerisinde rutin aralıklar ile ülkemize giren araçlara uygulanıldığı belirtildi.Bu nedenle otomobilimizin içerisindeki her türlü eşyayı ve bagajı boşaltmak için, aracımız xraydan geçirmek üzere güneşin alnında bir yere çektik.Orada, Avrupa'dan otomobili ile ülkelerine dönmenin sevinci kursağında kalan gurbetçi kardeşlerimizin isyanlarına şahit olduk.Bir aile 'Almanya'nın Köln şehrinden geliyoruz onca sınır geçtik böyle şey görmedik 'diye isyan ediyorlardı.Kendilerini teselli etmeye çalıştık.Hadi bizler ne ise üç beş bavul ve bir kaç saat gecikme..Ama onlar bunca sınır geçmiş ve ülkelerine tam girmişken böyle bir muameleye tabi tutulmaları bence kabul edilebilir durum değil.Yapılabilir ama onlara yardım etmek, onları her açıdan bilgilendirmek ve onlara rahat ve güzel bir ortam sağlamak koşulu ile olabilir.Yaşlı, hasta, yol yorgunu insanlarında olduğunu unutmamak gerekiyor. Onları neye uğradığını şaşırmış vaziyette görünce ve bu haftaki yazımı; Yıllarca gurbet ellerde çalışan vatandaşlarımız için yazacağıma dair kendime söz verdim.Tesadüf o dur ki, Almanya da yıllarca çalışan bir dostum e-posta ile bir yazı göndermiş tam da gurbetçilerimizi anlatan. Ben o yazıyı okurken gerçekten duygulandım ve bu haftaki yazımın ekine koymaya karar verdim.'Gurbeti yaşamayan anlayamaz..'Bildiğiniz açık ceza evi.. 11 ay ölesiye gibi çalışır.. İzin parası biriktirir.. İmkanın varsa biriktirebildiysen 3 hafta gidersin çünkü yazın 4 kişilik bir ailenin uçak parası şanslıysan minimum 2000 tutar.. Bide harçlığın olacak, yanında sevdiklerini öpüp koklamanın bedeli budur ..Gurbette yaşayanlar mutluluklarını satın alır, öyle gelir Türkiye'ye... Çünkü yaz oldu mu 2 misli arttırırlar her şeyin fiyatını.. Koskoca senede aileni 1 kere görürsün.. Kardeşlerini, anneni, babanı, sevdiklerini o koca yılda bir kere koklarsın.. Doyamazsın Türkiye'ye gitmene bir kaç ay kala geçmez o günler, bitmez..uçağa binince saatler bile ilerlemez...Hele birde arabayla 2600 km sürüyorsan.Gittiğinde bitmesin, yavaş geçsin günler diye dua edersin.. Gurbetten gelen misafirlerinizi izleyin uzaktan.. Geç yatarlar, ama ne kadar geç yatarlarsa yatsınlar erken kalkarlar. Ne kadar az uyursa, o kadar çok kalmış gibi hisseder. Yıllarca gider gelir.. Her sene ailesinden ayrılırken bir yanı ölür.. Gelirken heyecandan, dönerken ömründen hep bir yanı eksilir.. Geleceği zaman ailesi karşılar sevinçle evde bayram havası olur. Yolcu ederken cenaze evine döner.. Kimsenin yüzü gülmez, herkes ağlar.. Böyle geçer bir gurbetçinin ömrü.. Sonra bir bakarsın bir uçak iner.. Ailesi gelir, tabutunu teslim alır.. Gülerek, heyecanla beklenen o misafir ağlanarak, ağıtlarla karşılanır.. Kimsesiz gibi.. Bir uçağın deposunda bir eşya gibi gelir.. Sevdiklerine ve ülkesine. Kısaca Gurbet Yarı Ölümdür zaten..Bu yazım gurbette yaşayanlara ithaf olunur Saygılarımla