İş hayatına 6 yaşlarında başladım. Rahmetli dayımın dükkanının önünde yonca satarak.. Kurban bayramından birkaç ay önce başlardı. Sonra soğuk gazoz ilave oldu havalar ısınınca. Gazozlar 300 metre mesafedeki Uludağ gazoz fabrikasından, buzlar buzhanededen. Elektrikli değil tabii, adı üzerinde, buz dolabında buzların arasında soğuyordu gazozlar.
Dayım kundura tamircisiydi. Ama girişimcilik.. Ben onun yarattığı ek işte çalışıyordum. Taşı sıkıp suyunu çıkarma neslinin çocuğu...
Sonra yazları Kemal Abi'nin motosiklet tamir dükkanında çalıştım. Çırak olarak.. 13-14 anahtar derdi, götürürdüm. Yedek parça için Dörtyol'a...
Biraz büyüyünce kuru temizleme, nalbur, kebapçı... Liseye gelince meslek lisesinde olmanın gereği makina model atölyeleri...
Ve meşhur pazar pazarı.. Yine muhacirlik eseri.. Bulgaristan'dan göçenler para getiremedikleri için eşya getirip satıyorlardı. Ben de onlardan alıp.. Ve tabii Kilis ürünleri...
Sonra rahmetli babam emekli olunca gazete ve tekel bayii açtı. Ailece kim ne demeden çalıştık. Ben bu kez daha az, zira Bursa'dan Ankara'ya eğitim için göç etmek vardı. İlk gurbet..
Dükkan.. Sabah beşten gece yarılarına..
Ortak nokta ne diye bakıyorum.. Güven ve açıklık geliyor aklıma. Öyle ya, dükkanın anahtarı sende, sabah açıyorsun, silip süpürüyorsun. Zaman geliyor, kasaya bakıyorsun. Gelene gidene güleryüz.. Tabii hırsızı uğursuzu gelince de arslan kesiliyorsun. Ama biliyorsun ki yalnız değilsin.
Karşılıklı tarif edilmeyen bir emanete saygı anlayışı var.
Ekip ne diyorlar. Birbirine arkanı dönebilmek diyorum. Arkanı döndüğünde ne olup bittiğini bilmek... İster kurumsal kocaman şirket olsun, ister devlet dairesi.. Herkes dükkanımız gözüyle bakıyorsa sorun yok. Öncelikle dükkan sahibinin (ya da liderin) buna inanması gerekiyor tabii.
Sevgiyle kalın.