. Oysa, Çin' de bulaşıcı hastalığın duyulduğu günlerde kimse en ufak bir tehdit hissetmemişti. Salgının Avrupa' ya ulaştığında bile bir duyarsızlık vardı. Hatta İtalya' da ilk ölümün açıklandığı gün olayın Lombardiya Bölgesi' nde bir kasabayla sınırlı olduğu yazılıp çiziliyordu.Hastalanan yaşlı adam ölmüştü, iş bu şekilde sonlanmıştı.
Vakalar ve ölümler farklı coğrafyalardan gelirken 06 Mart gecesi Rusya ve Suudi Arabistan' ın petrol arzı noktasında anlaşmazlığa düşmesiyle tablo değişti. 09 Mart sabahı küresel piyasalar petrol fiyatlarındaki çakılmanın şokunu yaşadılar. Bu kırılmayı açıklamaya çalışanlar birden salgına gözlerini diktiler. Aslında sadece sürü psikolojisinin değişmesini sağlayacak haber gelmişti.
Salgının hızla yayıldığı doğrudur, bir sağlık sorunu olduğu da gerçektir ancak karşılaştığımız gerçeklerle mukayese edilmeyecek bir refleks verdi insanoğlu.
Süreç içerisinde bizde verilen tepkilere bir göz attığımızda, ifade etmek istediğimiz durum daha iyi anlaşılacaktır.
Türkiye' de COVİD 19' dan ilk ölümün raporlandığı tarih sonrasında, aniden " Evde kal" sloganlarıyla gönüllü karantinaya girilmeye başlandı. Bu tarih 17 Mart günüdür.
Peki, 17 Mart gününde vaka sayımız neydi? O gün ülkemizde 98 kişiye COVİD 19 pozitif tanısı konmuştu.
Haber etkisiyle insanlar evler kapanmakla yetinmemiş, evine gelen sucuya bile kapıyı açamaz hale gelmişti.
Süreci biliyorsunuz; 08.05.2020 itibarıyla toplam vaka sayısı 135.000 ' nin üzerine çıkmış durumdadır. Bu tarih için günlük vefat sayısı 48, vaka sayısı 1848 olarak açıklanmıştır.
98 kişiye tanı konduğu gün evlere giren bizler, vaka sayısının 1848' e çıktığı gün normal hayata dönmeye çalışıyoruz. Vefat eden 1 kişi duyurulurken dehşete düşen toplumumuz, 48 kişinin aramızdan ayrıldığı gün rahatlamaktayız.
Bu durum sadece psikolojik davranışların beklentilere, korkulara bağlı değişiklik gösterdiği tespitiyle açıklanabilir.
Evet bir salgın var; ancak salgına gerektiği ciddiyeti abartmadan veya ona kayıtsız kalmadan bu süreci atlatmamız gerekmektedir.