Pandemi iki nedenden dolayı hayatımızı daha fazla etkiledi. Bunlardan birincisi, global salgının insanoğlunu tarihte görülmemiş bir iyimserlik dalgasının tepe noktasında yakalamasıydı. Tüketimin, hareketliliğin ve beklentilerin doruğunda her şey birden tepetaklak oldu. Diğer taraftan, daha önce pandemi tecrübesi olmayan bir neslin ne yapacağını bilememesinden dolayı bir panik yaşandı.
Anlaşılabilen bir durumdur bu...
Bilim insanlarının tanımadıkları bir virüse karşı, kitaplardan okudukları salgın bilgi ve tecrübelerinden kendilerine yol çizmeye çalıştığına şahit olduk. Korkuların artmasında esas olarak bu bilinmezliğin ve muğlaklığın önemli rol oynadığını söylememiz yanlış olmayacaktır.
Elbette dünyanın eski dünya olmaması, küreselleşmeye bağlı olarak tek bir köy halini alması, şehirlerde on milyonlarca insanın üst üste yaşaması pandeminin bu noktaya ulaşmasına neden oldu.
Mutlak güce sahip olduğunu düşündüğümüz kimi ülkelerin sağlık sistemlerinde görülen yetersizlik ve dezorganizasyon ise sürecin akışında oluşan güvensizliği besledi.
Gelinen noktada bazı ülkeler salgının ilk atağını sonlandırsa da bazı ülkelerde olumsuz yansımalar hala hüküm sürüyor bununla birlikte sosyoekonomik koşullar normale dönmeyi zorunlu kılıyor.
Bir bilinmezin içerisinden geçerken evrimin temel dinamiği olan “ deneme, yanılma” yöntemiyle optimum bir çözüm yolu bulunmaya çalışılıyor.
Bu noktada; kısa bir süre içerisinde yeniden bir alevlenme olmaması durumunda salgının artık geride kaldığı söylenebilecek ya da alevlenme olması durumunda birkaç ay daha normale dönüşü erteleyeceğiz. Bununla beraber; ne yapacağımızı artık biliyor olacağımız için yeni dalganın etkilerini daha kolay kontrol altına alarak, hastalığı yeniden arkamızda bırakmış olacağız. Kısa ve orta vadede işlerin daha kötüye gitmeyeceği görülmektedir. Mart ayındaki şok, panik ve ne yapacağını bilememe durumunun bir kez daha yaşanması olası görünmemektedir.
Tek bir risk mevcuttur; o da orta ve uzun vadede virüsün mutasyona uğrayarak daha güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkması dönmesi ihtimali.
Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü ölçütündeki güçlü bilimsel kurumlar tarafından dünya genelinde virüsteki genetik değişimlerin çok yoğun bir şekilde takip edilmesini öneririz. Dünya Sağlık Örgütü merkezli tartışmalara bakılınca, dünyanın şu an hangi yapıyla bu işin takibini yapacağına karar vermesinin önemi ortaya net bir şekilde çıkmaktadır.