Bu çerçevede, asıl işveren – alt işveren ilişkisinin varlığı için aşağıda belirtilen unsurları içermesi gerekir:
a) Alınan işin; asıl işverenin işyerinde yürütülmesi,
b) Alınan işin; asıl işverenin işyerinde yürütülen yardımcı işleri veya asıl işin bir bölümü olması,
c) Alınan işin; işetmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren iş olması,
d) Alınan iş için görevlendirilen işçilerin, sadece asıl işveren işyerinde çalıştırılması.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19 uncu maddesinde, sözleşmelerin yorumunda göz önünde tutulacak ilke ile muvazaalı işlemler düzenlenmiştir. Anılan hüküm önünde, görünürdeki işlem ile muvazaalı işlem aynı işlemdir.
Asıl işveren – alt işveren ilişkisinde, muvazaalı işlem sayılan haller şunlardır (İş K m.2/VII):
a) Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle haklarının kısıtlanması,
b) Daha önce asıl işverenin işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması.
Üstte belirtilen hallerden birinin varlığı söz konusu ise, genel olarak asıl işveren – alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler (Mutlak muvazaa).
TBK’nın 19/I fıkrasında, irade teorisi kabul edilmiştir. Bu hükme göre; <i>“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” </i>Bu nedenle, her çeşit muvazaalı işlem, gerçek iradeye uymadığından, geçerli sonuç doğurmaz.
Bu anlamda, asıl işveren – alt işveren ilişkisinde, muvazaalı, gerçekte geçerli bir hukuki işlem değildir. Kural olarak muvazaalı işlem, üçüncü kişiler hakkında da geçersiz olup, muvazaada onlara karşı da ileri sürülemez.
Ancak, asıl işveren veya alt işveren, aralarındaki işlemden doğan alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı muvazaalı olduğu savunmasını bazı istisnai hallerde kullanamaz. Bunun için aşağıdaki koşulların varlığı aranır (TBK m.19/II):
a) Hukuken geçerli bir nedene bağlı olarak alacak kazanılmış olmalıdır.
b) Yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacak kazanılmış olmalıdır.
c) Alacak, iyiniyetle kazanılmış olmalıdır.
Muvazaalı işlemin geçersizliğini ispat yükü, bunu ileri sürene düşer.
Üçüncü kişiler, tanık dahil her türlü delille muvazaa iddiasını ispat edebilirler.
Muvazaalı işlemin hükümsüzlüğü davasında, mahkeme, emarelerle bağlıdır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu aldığı 21.11. 1979 tarih, Esas1978/ 13-627 ve Karar 1979/1380 sayılı içtihadında, söz konusu emareyi kabul etmiştir.
Her durumda, asıl işveren – alt işveren ilişkisinde ileri sürülecek muvazaalı işlem iddiası, görüldüğü mahkemece yapılan yargılamada re’sen göz önüne alınır. Davanın tarafları ileri sürmese de, mahkeme re’sen muvazaa olup olmadığını incelemek zorundadır.
Esenlik ve mutluluk dileklerimizle, en içten saygılarımızı sunarız.