2018 yılı verilerine göre kamu ekonomisine kaynak sağlayan her 100 TL’den 49 TL’sini İstanbul, Bursa ve Kocaeli İlleri sağlamaktadır. Dış ticaret müsteşarlığının, depremin yaşandığı 1999 yılı verilerine göre Marmara çevresindeki 8 ilin (İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Eskişehir, Düzce ve Bolu) yaptığı ihracat Türkiye ihracatının %68’idir.Ayrıca bir deprem durumunda yaşanacak toplumsal kaosun neye mal olacağı yada kaçak gaz elektrik ve benzeri etkenlerle çıkabilecek yangınların bilançosu yada sanayinin sağlığa zararlı maddelerinin hangi oranda çevreye yayılacağı ve verebileceği zarar ve çevre kirliliği veri yetersizliği nedeniyle mantıklı bir tahmin imkanı vermemektedir…
Ülkemizde 1999 depreminden sonra, depreme karşı alınmış önlemlerin yetersizliği 23 Ekim 2011 Van ve 24 Ocak 2020 Elazığ depremlerinde endişe ile görülmüştür. AFAD raporuna göre Van’da 17 bin konut yıkılmış ya da ağır hasarlıdır. 644 insan hayatını kaybetmiştir. Toplam 2217 işyerinin 351’i ağır, 456’sı orta ve 877’si az hasarlı olarak tespit edilmiştir. Van merkezli nüfus 400 bin iken deprem sonrası 100 binlere düşmüştür. Elazığ’da ise AFAD raporuna göre incelenen 23 045 binanın %83’ü hasarlı çıkmıştır.
Van ilimizde son imar planı 1994 yılında yapılmış. Van’daki yaklaşık 60 bin binanın yalnızca %15’inin ruhsatlı olması yaşanan yıkımın nedenlerinin en bariz açıklamasıdır.. Bursa’daki ruhsatsız ve kaçak binaların miktarı da endişeleri ciddi boyutlara taşımaktadır. Bazı ilçelerimizdeki kaçak bina oranının %80’lere kadar çıktığını söylersem şaka olduğunu düşünmeyin lütfen.
Önemli bir veride şudur. İMO ve TÜİK verilerine göre Türkiye’de 18 milyonu aşan bir kamu stoku bulunmakta, bu stokun %67’si ruhsatsız ve kaçak, %60’ı 25 yaş ve üzeri konutlar, %40’ı oturulabilir değil ve depreme karşı güçlendirilmesi şart konutlardır. Ve 2012 ‘de çıkan yasaya rağmen, hayati konu olan KENTSEL DÖNÜŞÜM konusunda, son 8 senede yapılanlar ihtiyacın % 3’ üne bile ulaşamamıştır…
Deprem bölgelerindeki yerleşim alanlarında, I. ve II. Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler kapsamında yer alan Sanayi Tesisleri ve bunlarla iç içe geçmiş bulunan NATO Boru Hatları, Doğal Gaz Boru Hatları, LPG Boru Hatları, yerleşim alanları içerisinde hiçbir standarda bağlı olmaksızın kurulan ve işletilen Akaryakıt İstasyonları, Tüp Gaz Satış Bayileri ve benzerleri, bir arada bulunmaktadır. Tüm bunların taşımakta olduğu yangın ve endüstri kazaları olasılıkları ile bu alt yapı tesislerinin yer aldığı bölgelerin taşıdığı deprem riskleri, kentleri patlamaya hazır birer bomba haline getirmekte ve yaşam güvenliğini ortadan kaldırmaktadır.
Sanayi–depolama–liman vb. tesislerin, alt yapı tesisleri ile ulaşım hatlarının yer aldığı bölgelerin, deprem açısından da riskler taşıyor olmaları ve pek çoğunun fay hatları üzerinde bulunması tehlikenin boyutlarını artırmaktadır. 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin ardından depremin etkisi ile İzmit Körfezinde yaşanmış olan TÜPRAŞ yangını ve 28 Temmuz 2002’ de yaşanan AKÇAGAZ patlaması dahi, bu konuda gerekli önlemlerin alınması için yeterli olamamıştır. AKÇAGAZ patlaması ile ilgili başlıkları hatırlayın. Şöyle yazmıştır gazeteler… “Kürelerde yansa idi körfez atom bombası gibi patlardı. Ucuz atlattık.” 11 Mart 2011 Japonya depreminden sonra meydana gelen nükleer santral felaketi ve sanayi tesislerindeki tahribat Türk kamuoyunda deprem ve nükleer santral yapımları ile sanayi tesisleri arasındaki bağlantılar daha kolay kuruldu. Japonya’da tüm çevre yönetmeliklerine harfiyen uyulmasına rağmen,11 Mart 2011’de Sendai’de deprem ve tsunaminin sanayi tesislerinde yarattığı etki karşısında Japon yönetimi, geçmişin bilimsel araştırma metotlarının, bu felaketlerin etkilerini engelleyecek araştırma yeterliliğinde olmadığını itiraf etti.
--devam edecek--