Yeni bir dizi çalışması için bir süredir çalışmaktayım. Geleceğin ışığı olduğundan emin olduğum tarihi yaşanmışlıkları hikaye formatında aktarma gayretim olacak. Bu fikir birkaç ay önce bitirdiğim, Hasan Basri Bilgin’in “Türklerin Altın Çağı” adlı kitabını okurken oluştu. Kaynaklarımdan birisidir.
Amacımız, bilinmeyen maziye keyfe göre kılıf biçmek değildir. Eski yaşanmışları hatırlatıp, kesinlikle siyasetten, politikadan uzak, tarafsız bakarak, bireysel ve toplumsal hayatın, yarınlara dönük biçimselliğine, tarihin tuttuğu ışığı yansıtmaya çalışmaktır.
Tarihi gerçekleri, yaşandığı gibi, yansız ve önyargısız ve hatta yorumsuz aktarmak, faydalı olmasının ön şartıdır. Belli bir amaca hizmet maksatlı olarak tarihi gerçekleri saptıranlar, zirve peşinde olup zırvalayanlar ya da suya sabuna dokunmaya korkup geleceği KİRE bulayanlar ile gerektiğinde risk almaktan çekinmeyip reform peşinde olanları ayırmak gayretinde olmak gerekir.
Dünü bilmeyen, tarihten ibret almayan, yarını doğru inşa edemez. Atalarına saygısı olmayan toplumlar, saygı duyulacak insanlar üretemezler…
***
Ahalinin durumunu yerinde görmek ve onlarla yüz yüze görüşme amacı ile Sultan Abdülmecit, 1844 yılında yurt gezisine çıkar. Vapurla İzmit, Mudanya ve Midilli’yi dolaşır. Boğaz kalelerinin askeri durumunu denetler. Akabinde programını değiştirerek, etrafını saran bürokratlarının sözlerini boş verip zamanının çoğunu halkla görüşmelere ayırır. Ve bu sayede pek çok problemi yerinde çözer. O tarihte Kocaeli Çuha fabrikasını ve eksiklerini gidermek için devletin yapması gerekenleri yerinde görür, buradan alınan aşırı vergiyi indirip makul düzeye getirir.
Hemen arkasından kara yoluyla Varna seyahatine çıkar. Uygulamalardaki bütün yanlış ve eksikleri gözüyle görür. Dönüşünde Tanzimat ve Islahat konusunda saptadığı kusurları, bir genelge ile çözümü için ilgililere yollar. Enteresan olanı, idaresi altındaki çeşitli milletlerden insanların dertlerini tek tek not alıp, bunları Takvîm-i Vekâyi matbaasında basılan bir risalede toplamasıdır. Eserin üzerine ibretlik şu cümleyi yazar. “Halk adını bilmese de HAK ve ADALETİ temsil eden idareye hayrandır. Ve bu idarenin HASRETZEDESİDİR.”
***
Hukuk ve nizam devleti kurabilmek uğruna canını veren, HAKKANİYET şehidi 1618 yılında tahta çıkan, 1622 de 17 yaşında öldürülen Genç Osman devrindeyiz.
Germiyan Kadısı, bir kasaba pazarından vergi toplaması için Eyalet Bey’inin oğluna ruhsat verir. Halk şikayetçi olunca tarafların temsilcileri Padişah Divanına çağrılır. Genç Osman’ın muhatabı babasının makam forsu ile halkı soymaya kalkan Eyalet Bey’inin oğlu. Genç Osman ona soruyor;
-Söz konusu çiftçilerimiz pazarda sattıklarını ekip biçerken sen yardım ettin mi?
-Hayır Padişahım.
-Topraklar senin miydi, sularını sen mi saldın? Mahsulü senin arabanla mı taşıdılar?
-Hayır Padişahım.
-Pazar yeri senin mülkün müdür?
-Değildir Padişahım.
-Bre Eşkıya. O vakit senin hatta benim bu kişilerin emeğinde ne katkımız vardır ki, yasaların dediğinden daha fazla vergi alarak onları soymaya kalkarsın. Sana emrimdir. Bundan böyle mülkün temeli “Hak ve Adaletten “ sapmayasın.
***