Özellikle İzmir’in Bayraklı ve Bornova ilçeleri önemli oranda etkilendi. Yine ilk bilgiler göre İzmir’de 20’ye yakın binanın çöktüğü, onlarca binanın ağır hasarlı olduğu gelen bilgiler arasında. Seferihisar’da tsunami etkisi meydana geldiği deniz seviyesindeki neredeyse tüm binaların zemin katlarını su bastığını, sokakların sel şeklinde su altında olduğu bildiriliyor.
Şu an 6 can kaybı olduğu, artacağı endişesi var. Hasarın boyutu henüz belli değil. İnsanlar korku içinde, ne yapacaklarını bilemez halde koşuşturmaktalar. Artçı sarsıntılar devam ediyor. En büyüğü 4,9 şiddetinde tespit edilmiş. İzmir can kurtarma ekipleri görev başında. Çevre illerden her türlü yardım için harekete geçildi. Enkaz altında pek çok insan var. Artçı sarsıntılar yeni çöküntülere neden oluyor. Çevrede pek çok enerji tesisi var. Risk fazla. Allah milletimizin yardımcısı olsun.
Bu yazıyı 30 Ekim Cuma günü saat 15.45’de yazıyorum. Siz okurken afetin boyutları daha bir netleşecek bilgi sahibi olacağız. Ne var ki gerçekçi bakarsak, bu boyutta bir yıkımda ne yazık ki can kayıpları olacaktır. Ve bu gayretler ile ortam içinde, refleks olarak pandemiye dikkat ve tedbirlerde ihmaller, olumsuz sonuçlara neden olacaktır.
Bornova, İzmir’in en eski ilçelerinden birisi. Denize en yakın bölgede ve binaların yaşı 25’den fazla. Bu binaların çoğu kentsel dönüşüme muhtaç binalar. Bayraklı’da ise Gökdelenler bölgesi denilen alanda yıkımlar olduğu söyleniyor. Şu an itibarı ile haberlere yansıyamıyor olsa da, bu yazıyı okurken, istemesek de, arzu etmesek de çevredeki pek çok ilçede de ciddi hasarlar olduğunu duyacağız. Umalım ki Aliağa ve benzeri tesislerde, 99 depremi sonrası yaşananlardan sonra gerekli ve önemli tedbirler alınmış olsun.
Göre göre, bile bile yaşanan bu afetler acı veriyor. Yüreğimizi yakıyor. 21 sene önce çok kötü bir ibret, sonra Van, sonra Erzincan uyarı dolu dersler. Şimdi bir yenisi daha. Bu filmi defalarca gördük, defalarca yaşadık. Kaç tane büyük devlette böylesi sorunlar yaşanıyor söyler misiniz?
Yine birileri bir enkazın altında, “Sesimi duyan var mı?” diye bağırmaya çalışıyor, kalan son gücünü kullanarak. Yine devlet görevlilerimiz afetzedelerin yanında olmaya, kurumlar, vatandaşlar acıları hafifletmeye gidiyor. Deprem kader değildir diye defalarca yazdım. Ancak bizim için kader oldu anlaşılan. Yarın, öbür gün bunlar İstanbul’da, Bursa’da, deprem riski yüksek, binaları çürük olan illerimizde, ilçelerimizde yeniden yaşanacak. Bunu çok iyi biliyoruz. Deprem olacağını biliyoruz.
Ders almıyoruz. Elimizde imkan varken, fırsat varken gerekeni yapmıyoruz. Olacakları kabullenmiş, toplanma alanları, afette kullanılacak malzeme dolapları, Sahra Hastaneleri yapıyoruz. Kabullenmiş, kaderimize razı, başımıza gelecekleri bekliyoruz. Bakalım bu depremi unutmamız kaç gün sürecek? Deprem bölgesindeki insanların dramı ne kadar ders olacak?
Kahraman bir millet olduğumuzda aşikar. Öyle vatandaşlarımız var ki, daha fazlasını almak için demirleri meydanda çatlaklarına el giren binasının sağlam olduğunu iddia ediyor. Yönetimler bir türlü bu işin yöntemini olgunlaştıramadığı için her kafadan bir ses çıkıyor. Kentsel dönüşüm yapıyorum diye, çok yüksek binalar yapan, 3 günde bir kalıp söken, beton sulamayı aklına dahi getirmeyen, üç kuruş fazla kazanmak için pek çok yanlışın içinde olan Müteahhitlik mesleğinin adını lekeleyenler de, denetim mekanizmasında suiistimaller içinde olanlar da az değil. Hep birlikte depremi bekliyoruz.