?>

Mesut Yılmaz’ın adı yaşatılmalı

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, 81’inci ölüm yıl dönümünde rahmet ve şükranla anıyorum. (M.A)

Musa Alioğlu

4 yıl önce

Türkiye 12 Eylül askeri darbesini geride bırakıp normalleşmeye başlayınca 1983 yılında üç siyasi partiye izin verildi.

Kuruluşuna kerhen izin verilen Anavatan Partisi’nin lideri Turgut Özal Anadolu’yu gezerken o yıl Trabzon’a da geldi. Özal, daha önce pavyon olan binadaki ANAP İl Başkanlığı’na gelince, Karadeniz Gazetesi adına sorduğum soruyu, “İthal ikamesi” dersine çevirip, tam 25 dakika beni sorduğuma pişman etmişti. Bina dışında çıktığımda ince bıyıklı, iyi giyimli bir adam, binek bir aracın bagajından Emin Çölaşan’ın “24 Ocak Kararları” kitabını dağıtıyordu. “Bana da bir kitap verir misiniz?” dedim. Tok bir sesle “Teşkilattan mısınız?” diye sordu. “Hayır, gazeteciyim” deyince kitaptan bana da bir tane verdi. İlk kez orada gördüğüm bu adamın kim olduğunu, ne iş yaptığını partililere sorunca şunları söylediler. “Aslen Rizeli. İstanbul’da zengin bir aile çocuğuymuş, Avrupa’da okumuş ve partinin propaganda işine bakıyormuş. Adı da Mesut Yılmaz’mış.” İlginç geldi.Aradan bir süre geçti, seçim faaliyetleri yoğunluk kazandı. Bir gün “Ankara’dan Mesut Yılmaz arıyor” dediler. Mikrofonik sesiyle partisinin ilanlarının gazetede yayını konusunu görüştük ve gıyaben de olsa tanıştık. İlk yüz yüze karşılaşmamız seçim için Rize’ye gelişi nedeniyle oldu. Soğuk gibi görünen ama sıcak gülen bu genç adam için memleketindeki siyaset ağalarının “Boşuna gelmesin, buradan oy moy alamaz” dediğini bildiğim için ne olacağını doğrusu ben de çok merak ediyordum. Gün geldi seçim yapıldı ve Özal’in ANAP’ı tüm Türkiye’de olduğu gibi Rize’de de ezici üstünlük sağladı.O genç adam milletvekili olmuş, kibirli siyaset bezirganlarını yere sermişti.Başarısında, Demokrat Partili olan ve Yassıada’da yargılan amcası İzzet Akçal’ın da büyük bir katkısı vardı tabii. Bir sohbetimizde “Ailem ‘Ailemize bir kurban yeter’ düşüncesiyle kardeşim Turgut’u ticarete, beni de siyasete hazırladı” diyen Yılmaz’ın iyi bir hatip değilse de, çok başarılı bir müzakereci olduğunu İstanbul Erkek Lisesi’ndeki devre arkadaşı, münazaralardaki rakibi Rutkay Aziz televizyonda anlatmıştı.1985’ın son günleriydi. Mesut Bey karlı bir günde Trabzon Havalimanı’na indi. Partisinin Rize İl Kongresi vardı, beni de oraya davet etti. Kabul ettim ve gittim.Orada bana, yayın sorumlusu olduğum gazetemizle ilgili bazı sorular sordu.Bir kaç ay sonra Dışişleri Bakanlığı’ndan arandım. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün bir düzenlemesi ile lisan ve mesleki eğitim için Londra’ya gideceğim söylendi. Aralarında mesleği halen daha sürdüren Şeref Oğuz, Vahap Munyar, Faruk Bildirici ve Orhan Uğuroğlu’nun da aralarında olduğu toplam 12 gazeteci Londra’ya gittik.Aradan yıllar geçti siyaset rüzgarları ters esti ve 3 Kasım 2002’deki genel seçimlerde, koalisyon ortağı üç parti barajı geçemedi ve parlamentoya giremedi. Mesut Yılmaz, ANAP Genel Başkanlığı’ndan istifa ederek, aktif siyasi hayata tam beş yıl ara verdi.2007 genel seçimlerinde yine Rize’den bağımsız milletvekili seçildi. Kimilerine göre yeniden ve bağımsız adaylığı, hakkındaki Meclis soruşturmaları ve Yüce Divan’a gönderilmesine bir yanıttı.Meclis’te kürsüye çıkarak kendisiyle ilgili ihale yolsuzluğu iddialarına şöyle yanıt verdi: “1,5 sene başbakanlık yapıp, 3,5 sene denetlenen tek insan benim.Benim hakkımda denetlenmedik dosya bırakmadınız. Hepinize teşekkür ediyorum. Sonuçta yine ben buradayım.”Bu dönemde Mesut Bey’le senelerce bir temasım olmadı. Bağımsız milletvekilliği sona erince siyasi yaşamını, 2009’da ANAP-DYP birleşmesi ile oluşan Demokrat Parti’de, 2011’de noktaladı. Sonraları Almanya ve Avusturya’da bazı üniversitelerinde konferanslar vererek ülkemizin dış politikasını hep savundu.Hayatının dönüp noktası olan, oğlunun vefatından sonra Beykoz Konakları’na taziyeye gittiğimde, tanıdığım Mesut Bey gitmiş, saçları ağarmış yaşı kemale ermiş bir Mesut Yılmaz görmüştüm.O görüşmemizin son olacağını nereden bile bilirdim ki. Ama evladını kaybeden bir babanın yaşayacağı ıstırabı ancak yaşayan bilebilirdi.Ölümüyle, Berna Hanım eşini, Hasan babacığını, Turgut Bey ağabeyini ben değerli bir büyüğümü, ama Türkiye değerli ve kaliteli bir devlet adamını Rize ise onurlu bir evladını kaybetmiş oldu.“Dağ başına havalimanı yaparak devleti zarara uğrattı” denilen Mesut Yılmaz’ın “Yapın” dediği Sabiha Gökçen Meydanı yıllardır Avrupa’nın en başarılı hava meydanlarından biri olarak ülkemize milyonlarca dolar döviz kazandırıyor.Şimdi bize düşen, görevde iken Sabiha Gökçen Havalimanı’nın yapılması için siyasi risk alan, Yüce Divan’a bile giden Mesut Yılmaz’ın adını; yapılmakta olan Rize-Artvin Havalimanı’na vermektir.Menderes, Melen ve Demirel gibi onun da bir başbakan olarak memleketindeki havalimanında adı ebediyen yaşatılmalı.Başın sağolsun Türkiyem…

YAZARIN DİĞER YAZILARI