?>

SABAH, LODOS VE ŞEHİR

Ta geceden kalma bir hırçınlıkla çın çın ötüyordu her yer, sabahleyin şehirde. Çatılar, kiremitler, ağaçlardan kopan kuru ve cılız kış dalları, trafik lambaları, tabelalar, yön levhaları her yer ve her şey sarsılarak, feryat ederek, huzursuz ve sinirlice sallanıyor, ses çıkarıyor, çınlıyordu.

Seda ÇAPÇI

4 yıl önce

Atatürk Caddesi’nin ta tepesine gerili, geniş gökyüzünün altında eteklerini döve döve, teras iplerine gerilmiş kocaman çamaşırlar gibi çırpınan Bursaspor bayrağını anımsar mısınız? Dehşetle ve çığlığa benzeyen sesler çıkara çıkara sarsılıyordu. O kadar çırpındı ki o bayrak lodosta en sonunda orada eskidi.

Şehir, net, parlak ve ılık bir resmin ardında, kendini oradan oraya atarak danseden; huysuzluk, asabilik ve ne yapacağını bilemeyen insanlara has çaresizlikle, yattığı yerde bir o yana bir bu yana dönen bir dev gibi kıpırdanıyordu.

Dağ eteklerindeki rengarenk badanalı evler, ağaçlar, yollar öylesine netti ki, lodosun parlaklık getiren ama sonu hiç de iyi bitmeyen endişesinin henüz farkına varmamışçasına gülüyorlardı, şehirde.

Evet gülüyorlardı.

Bazı evlerin dış cepheleri,  gülümseyen insan yüzlerine benzer fena şekilde. Şehir merkezinde yürürken Uludağ eteklerine doğru bakıverin görürsünüz onları.

Gülümseyen, başında şapkası olan, gayretkar ve çok çileli yaşamlar sürmüş ama yine de bunu belli etmeyecek vakara sahip gülümseyen insan yüzleri gibi..

Dağ etekleri çok güzeldi, sabah şehirde.

Dağ eteklerinde mantar gibi yayılan, pembe, yeşil, çivit mavisi, beyaz, turuncu badanalı evler; sabah ana caddeler üzerinde akan taşıtların içinde işe giden, eve giden, bir yerlere giden insanların, başlarını bir an olsun okudukları kitaptan, gazeteden, telefon ekranlarından, kendi dünyalarından kaldırıp, gülümseyen ve sade ama mutlu yüzlerine bakmalarına sebep oluyorduresmen.

O evlere bakarak, lodosla daha da belirginleşip parlayan şehir siluetlerini izlemek çok güzeldi şehirde.

Bursa, lodosun parlak ve ılık sinirinden nasibini almış, gülümsüyordu.

Şehirde bazen çılgın bir lodos bazen de sakin bir kar senfonisi çalardı. Şimdi doğalgaz zamanları. Sobalı zamanların kekremsi kömür kokusu yok şehirde. Genzi yakan, gözleri sulandıran, eskiyi hatırlatan şeyler. Yok hiçbiri. Tıpkı pastane dondurması kokusu, dönerli sandviç kokusu, Bakırcılar girişindeki çiğbörek kokusu, bahçeli evlerdeki şimşir kokusu gibi kaybolup gitti.  

Şehirler, soyu çok derinde olan şehirler zamanla yoruluyor ve kabuk değiştiriyorlar.

Ama şehirleri insanlar güzelleştiriyor, insanlar çirkinleştiriyor. İnsanlar yapıyor, insanlar bozuyor. Şehirler doğuyor elimize, şehirler ölüyor kollarımızın arasında. Şehirler hiç bitmiyor ya da şehirler hiç kalmıyor. Şehirlerin şansı insandır yani. Coğrafyanın kader olduğu gibi.

Bir dahaki lodosta neler olacak bakalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI