Aşırı Rus taraftarlığı yüzünden, “NEDİMOF” lakabı ile anılan Mahmut Nedim Paşa, Sadrazamlığı döneminde kendine rakip olarak gördüğü Galip Paşa’yı padişaha gammazlayıp Kayseri’ye sürdürmüştü.Sultan Aziz’in Başyaveri Hafız Mehmet Bey, Galip Paşa’nın çok yakın dostu idi. Sürgün işine çok canı sıkılmıştı. Bir yolunu bulup, işinde çok doğru ve dürüst bir memur olan, can dostunu İstanbul’ a geri getirmenin çarelerini aramaya başladı.Çok beklemedi. Galip Paşa gider gitmez, dostu Hafız Mehmet Bey’e Kayseri’nin meşhur pastırmasından bir torba göndermişti. Başyaver bir fırsatını bulup pastırmayı Sultan Aziz’e takdim edilmiş gibi sofraya koydurdu. Padişah’ın beğendiğini görünce de taşı gediğine koydu. “Galip Paşa kulunuz, pastırmayı gönderdiği Kayseri’de ömrü şahanenize dua ve hizmetle meşguldür efendim.”O an Sultan Aziz, haksızlık ettiğini düşündüğü, Galip Paşa’nın sürgününden duyduğu pişmanlığı hatırladı. “Galip Paşa uzunca bir zamandır taşradadır. Bundan böyle hizmetlerine burada devam etmesi daha faydalı olacaktır. Payitahta gelsin” diye emretti.Avdetinde durumu İstanbul’da Hafız Mehmet Bey’den öğrenen Galip Paşa, şaşkınlık içinde şöyle dedi. “Ne tuhaf bir dönemde yaşıyoruz birader. Ben pastırma ile fare tutulduğunu bilirdim ama Nedimof’un elinden esir kurtarıldığını bilmezdim.”———0———-Yıl 1859. Padişah Abdülmecit mali konuları içeren yeni bir istikrar programı hazırlamıştır. O dönemin Sadrazamı Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa idi. Padişah’a yalnız ekonomik önlemlerle düzelme sağlamanın olanaksız olduğunu, rüşvet olayları ile de sıkı bir mücadele gerektiğini söyler. Sultan, “Ekonomi düzenlerken, rüşveti baş sıraya çekmenin gereği ne ola?” diye sorar.Sadrazam, düşündüğünü çekinmeden söyleyen dobra bir yapıya sahiptir. Konunun önceliğini belirtmek için, rüşvet belasının Saraya kadar ulaştığını, Taht-ı Hümayun’un dibinde bile rüşvet çarklarının döndürüldüğünü, yakın aile bireylerindeki menfaat entrikalarının ayyuka çıktığını detayları ile anlatarak; “Ulu Hakanım, yapılacak en evvel iş budur” der.İtham çok ağırdır. Ve Abdülmecit, Sadrazam’ın sözlerini, “haddi aşkın” bulmuştur.“Bre Paşa, ağzının söylediklerini, kulağın işitir mi? Bu dediklerin yüzünden Mühr-ü Hümayun’u senin elinden almamız gerektiğini hiç hesaplamaz mısın?” Paşa’nın cevabı çok cesurca olmuştur.“Sadrazamlık makamı öncelikle bizim vicdanımızdadır. Efendimiz beni çocuk mu sanırlar? Kulunuzun hiç mesnetsiz ve delilsiz konuştuğu vaki olmuş mudur?” Padişah hiddetle sorar.“Öyleyse de bakalım. Tahtımın altında faili rüşvet eyleyen yakınım hangi gafildir?” “Estağfurullah Hakanım.” Yumuşatması ile söze devam eden Mehmet Emin Paşa, isim vermekten kaçınmaz, “Valide Sultan hazretlerinin bile gümrük işlerinden pay aldığı söylenmektedir.” “Yaa!” der Hünkar. “Efendim önce bunlar, sonrası kolay” der Sadrazam.Padişah o an çok hüzünlenmiş, derin bir sessizliğe gömülmüş, uzun uzun düşünmüş. Sonra tüm yanlışların üzerine kararlılıkla giderken, doğruların adamı Sadrazam Mehmet Emin Paşa’yı da dürüst yönetiminin bayraktarı olarak son nefesine kadar yanında tutmuş. Ailesi yerine, dürüst insanların önerdiği gerçeklere kulak vermiş.Osmanlı’nın çöküş döneminde zaman zaman hayat bulduğu devrelerden bir hikaye.