Çaldıran Seferi öncesinde, Yavuz Sultan Selim vezirleri ile toplantı yapmaktadır.Konuyla ilintisi nedeniyle İran Sefiri Siyavuş Paşa da Divan’ a davetlidir.Söz sırası gelince Siyavuş Paşa, Türk-İran ilişkilerini anlatmaya başlar. Yavuz Sultan Selim ise Paşa’nın sözlerinden çok, üzerindeki Şah’ın armağanı olduğunu bildiği kürkle ilgilenir.Ve Paşa’yı şu anlamlı sözlerle uyarır:“Paşa, Paşa! Görürüm ki, Şah’ın hediyesi kürkü giyip gelmişsin. Sırtında onun minneti, yüreğinde bizim itimat ve lütfumuzun belirtileri var.Bu ikilem arasında Acem işini nasıl sağlıkla değerlendirebiliriz? Var git, kılığını değiştir gel. Toplantıya öyle devam ederiz.”
****Devlet işlerindeki bu özgün hassasiyet üzerine bir örnek daha, farklı bir olayda karşımıza çıkıyor.Bir zamanlar bağımsızlık sevdası ile yanıp tutuşan Mısır Hidivi İsmail Paşa, amacına engel olarak gördüğü Hariciye Bakanı Halil Şerif Paşa ile sürtüşmeye başlar. Mısırlı Paşa açıkça efelenirken, Bakan da ona sıradan bir Osmanlı Valisi gibi davranıp, onun kafasındaki başkaldırı düşüncesini manen ezmeye çalışmaktadır. Bu nedenle de İsmail Paşa’yı çoklukla aşağılar.Buna çok sinirlenen Hidiv İsmail Paşa, Hariciye Bakanını görevden aldırmak için, Sadaret Müsteşarı Mansurizade Mustafa Paşa’ ya Hazinedar’ını gönderir. Haznedar yanında yüklüce hediyelerle getirmiştir. Ayrıca Bakanın azline karşılık on bini kendisine yirmi binide Sadrazam’a sunulmak üzere 30 bin altın masanın üzerine konulmuştur.Müsteşar tüm hediyeleri ve altınları elinin tersiyle iteleyip, Mısır Hidivi’nin temsilcisine yukardaki Yavuz Sultan Selim’in sözlerini hatırlatarak şöyle der:“Cebimde sizin sunduğunuz altınlarla, sırf sizin hatırınız için Hariciye Bakanını Sadrazam’a nasıl kötülerim? Şunu biliniz ki, altının insanları esir eden cazibeli rengi her vicdanı karartamaz. ANCAK!”Yönetici olmanın, kendisini ve yakınlarını zenginleştirmek olmadığına inanmış, Ülke yararına hep ilkeli davranmış, milleti yönetmenin cep doldurmak ötesinde çok kutsal bir ibadet olduğunu benimsemiş, gerçek ABİDE şahsiyetlerin ortaya koyduğu bu örnek olayın sonu maalesef kötü. Karşımıza çıkan netice bir bakıma koca Osmanlı Devletinin parça parça nasıl çöktüğünü anlatıyor. Bakın nasıl: Hidiv İsmail Paşa, eyleminde ısrarcıdır.Gözden çıkardığı otuz bin altınlık rüşveti elli bine yükseltip, aile fotoğrafının baş köşesinde yer alan Valide Sultan’a takdim edince; memleket bekçisi Hariciye Bakanı Halil Şerif Paşa ile birlikte, yetkisini satmayan Sadaret Müsteşarı Mansurizade Mustafa Paşa’da o saat makamlarından kovuluyorlar.Giden sadece bu ilkeli ve dürüst insanlar olmuyor elbette. Ülkenin geleceği de onlarla beraber sonucu belirsiz bir karmaşanın içine yuvarlanıyor.Bunları okuyunca Kanuni Sultan Süleyman’ın “Beni tabuta koyarken elimi dışarda bırakın. İnsanlar öbür tarafa bir şey götüremediğimi görsün” cümlelerini anımsıyorum.“İyi ya da kötü, hiçbir eylem ebediyen saklı kalmıyor. Ve mutlak bir bedelle karşılaşıyor.”