?>

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

İçindeki ‘şehircilik’ kısmının mazisi eskidir. 3 Mayıs 1920 tarihinde kurulan Bayındırlık Bakanlığı, 13 Ekim 1923 yılında kurulan İmar ve İskan Bakanlığı ile 13 Aralık1983’te birleşerek, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı adını almıştır.

Adil GÖKÇADIR

4 yıl önce

1978 yılında kurulan Başbakanlık Çevre Örgütü, 1984 yılında Çevre Genel Müdürlüğü, sonra Çevre Müsteşarlığı, 1989 yılında Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı olmuş, 8 Temmuz 2011’de ise Çevre Şehircilik Bakanlığı’na bağlanmıştır.

  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurulması ise 4 Temmuz 2011 tarihidir. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, Çevre kanadı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın, tek çatı altında birleştirilmesi ile oluşmuştur. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kuruluşu da 1 Mayıs 2003 yılıdır. Sonra ‘çevre’ ayrılmış Tarım ve Orman Bakanlığı olmuştur. Daha önce gıda, tarım ve hayvancılık olan vesaire. Yani tarım, çevre, imar, orman başlıklı bu dört önemli konuda bir türlü karar netleşmemiş.

Çevre konusu ise oradan oraya savrulmuş durmuş. Mesela Türkiye’nin ilk OSB’si Pilot OSB’nin kuruluş yılı 1961. İlk arıtma tesisini 1998’de yapmış. Yani tam 37 sene sonra. Bölge hızla büyümüş, kapasite yetmemiş, ikinciyi 2004 yılında yapmış. 40 yıl arıtmasız çalışan ve atıklarını Nilüfer’e atan bu bölge 2008 yılında ise Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan “en çevreci OSB” ödülü almış. Peki Bursa’da 13 faal çalışan OSB var. Bunların durumu ne acaba. Mesela Deri Organize Sanayi Bölgesi’nin arıtması çalışıyor mu, diye denetleyen var mı? 3 milyona yakın nüfuslu Bursa’nın evsel atıkları için arıtma çabaları, hatta OSB’ler için arıtma çabaları Sayın Erdem Saker’in Başkanlığı ile başlamıştır. Yani 1994-99 yılları Merak ediyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapılmış bu arıtma tesislerini belirli periyotlarda denetliyor mu? Kaçında bir aksilik gördü de kaç kez ceza yazdı mesela? Ya da üretimi durdurma cezası verdi? Nilüfer ve Ergene rengarenk akıyor. Peki buna engel olmak için ne yapılıyor? Bu iki dere konuşulur oldu ama Kocaeli dahil, Marmara’ya boşalan bütün nehirlerin zehir taşıdığını bilmeyen yok. 

Yazık ki, çevre konusu her dönemde üvey evlat. Hiçbir zaman kapsamlı şekilde ele alınmamış maalesef. Arıtma tesisleri uzun süredir konuşuluyor, termik santralların filtresi olmayan bacaları konuşuluyor, denizlerimizdeki kirlenme, balık ve deniz canlılarının giderek azalması konuşuluyor. Ancak geleceğimizi karartan çevre kirliliğine karşı neredeyse hiçbir önlem alınamıyor, iyi niyetli çabalarda var ama yaraya merhem olmuyor.

  Çünkü işin sahibi yok. Yeterince uzmanımız yok. Yabancı bir gemi gece Marmara’ya bir madde boşaltıyor ve çekip gidiyor. Fotoğrafı çekiliyor ama, durdurulmuyor, soruşturulmuyor, cezası kesilmiyor. Bir tahlil de yok, ne boşalttığı bilinmiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu durumlar için bir müdahale botu, uçağı, helikopteri yok. Gözlem imkanı da yok. Böyle ya da benzeri bir durumu yani çevreyi kirleten bir olayı vatandaş görse, nereye bildirecek belli değil. Bir acil durum numarası dahi yok. Örnek olsun diye söylüyorum; bir ara bir hazır börek firması, aldığı ıspanaklarda aşırı kirlilik tespit etmiş, teknolojik imkanlarına rağmen köklere kadar işlemiş kirliliği temizleyemeyince ıspanakları imha etmişti. Ayrıca duyarlı davranmış durumu yetkililere bildirmişti. Biraz araştırılınca anlaşıldı ki, sanayi atıklarının atıldığı derelerden, pompa ile su çekilip, ıspanak tarlaları sulanıyor. Peki bu ıspanakları pazardan satın alıp evde yıkayarak pişiren ve kanserojen ihtiva ettiğini bilmeden yiyen ailelerin, günahsız çocukların durumu ne olacak? Acaba kaç aile bundan ne şekilde etkilendi?

  Sayın Bakanımız çıktı ve “Haliç’i nasıl temizledi isek, deniz salyasını da öyle temizleyeceğiz” dedi. Çok iyi niyetli bir ifade. Pek çok insanda huzur duymuştur eminim.

Ancak bilimsel hiçbir tarafı yok. Müsilajın neden oluştuğunu, nelere sebep olabileceğini ya da kalıcı olarak nasıl yok edilebileceğini açıklayan bir konuşma değil. Henüz bir tahlil, analiz dahi yok. Ne olduğu çok net açıklanmış değil.  Belki de müstakil bir Çevre Bakanlığımız olmalı. Uzman ve işini bilen kadroları olmalı. Hava kirliliğinden, deniz kirliliğine, deniz canlılarından, toprak kalitesine çevre ile ilgili her konuda AB kuralları dahil en yüksek standartların oluşturulmasına çalışmalı, insan hayatı ve yaşam kalitesinin doğrudan ilgilendiren bu konuda, üniversitelerle, bilim adamları ile çalışılmalı. Bu siyasi bir konu değil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI