“İnşaat Sektörü çöküyor.” “Sektöre destek verilmezse iflas kaçınılmaz.” “Sektör S.O.S. veriyor.” “Sektör durma noktasına geldi.” Vs. Vs.Bu tavır ve söylemler en azından ölçüsüz gibi duruyor. Sanki İnşaat Sektörü Ülke ekonomisinden bağımsızmış da destek olunmazsa batacakmış. Geçmişte Müteahhidin hak ettiği itibarın iadesi adına gayretlerimiz bilinir. “Müteahhitlik insan hayatına dokunan bir meslektir, Müteahhit önce aynaya bakmalı, hatayı önce kendinde aramalı, Müteahhidin kalitesi ürettiği ürünün kalitesidir” gibi pek çok ifademiz olmuştur. Bu söylemlerin havada kalmaması, yaşama geçirilmesi için kurduğumuz derneğin kendi yazdığım tüzüğünde, derneğin amaçları başlığı altında bu manada cümleler yer alır. Defalarca, nerdeyse her mesleğin, örneğin berber olmanın şartları var iken Müteahhit olmak için hiçbir şart ya da kriter aranmadığını, Belediyeye 250 TL yatıran herkesin Müteahhitlik belgesi alabildiği, bu nedenle AB ülkelerinin tamamında 30 bin civarında Müteahhit varken, Türkiye’de 400 bin Müteahhit olduğu söylendi. Meslek böylesine ayaklar altında idi ve en düşük eğitimli, hatta eğitimsiz kadrolarla çalışmaktaydı, hala da öyle. Haksız rekabetin tavan yaptığı, rant arayışının ahlak zafiyetine neden olabildiği bir ortama açıktı ve hala kısmen öyle. Şimdi dün bütün musluklar açıkken, bankalar temin edilen ucuz akreditasyon kredileri ile piyasayı düşük faizlerle borçlandırma yarışına girerken, bedava mal dağıtılıyormuş gibi yapılan alışveriş günlerinde açıkça radikal olduğu görülen daire satış grafiklerine bakıp da bugün iflas edebiyatı yapmanın çok doğru bir bakış açısı olmadığını görmek lazım. O gün yaşananlar ne kadar radikal hatta fantezi ise bugünkülerde o kadar öyle. Peki ne demeliydik diye soranlar olacaktır. Dün iyi ise bugün kötü mü olmalı. Elbette değil. Keşke hep iyi olması mümkün olsa. Ama kış olmasa yazın, Gece olmasa Gündüzün anlamı olmuyor. Ağustos Böceği değilsen yaz olduğunda kışa hazırlanmanın gereğini bilmen lazım. Yapmadı isen elbet bedeli olacaktır. Bindiğin dalı kesmeyecek, kazdığın kuyuya düşebileceğini bileceksin. Mesela ille de ben yapacağım diye, her yerin FSM ya da Ataşehir olmadığını bile bile Kentsel Dönüşüm projelerinde bol keseden teklifler yaparken hem dönüşümü hem de sektörü baltaladığını, ya da belki iyi amaçlarla sağlanan imkanları suistimal ederken mesela 0,5 emsal artışını yüzde yüzmüş gibi kullanırken bunun bir bedeli olacağını düşüneceksin. Şehri beton yığınına çevirip daha çok kazanmayı değil, belki daha az kazanmayı ama çocuklara yaşanabilir bir şehir bırakmayı tercih edeceksin. Daha çok yerine daha kaliteli peşinde olacaksın. Daha çok üretim ya da satış değil, daha istikrarlı üretim ve satış peşinde olacaksın. Yalnız kendi ekonomin için değil, Türkiye ekonomisine katkı için çalışacaksın. Bizim işler iyi diğer sektörler den bana ne demeyeceksin, zincirin parçası olduğunu unutmayacaksın. Yapmadıysan mutlak bir bedeli olacaktır. Liste uzun. Hani deveye sormuşlar boynun neden yamuk, nerem düz ki demiş ya o hesap. Hepimizin az çok payı olduğu kesin. Görüp de susmak dahi sonuca paydaş olmak değil mi. Belki kuru yanında yaşlar da yandı. Onların vebali de işte o susanlarda.Bakanlığın sektöre çok gördüğü 40 günlük eğitim sonunda Usta Sertifikası meselesini hatırlayın. Önce yönetmeliği çıkarıp sonra erteleye erteleye vıcık vıcık edilen mesele. Sonunda bir kuruma havale edildi. Öğretmene eğitimi sordum. “Etriye’nin ne olduğunu biliyorsa demirci olduğunu anlıyoruz” dedi. Sektörel eğitimde çığır açtığımız ortada. Tesisatçıda borunun ne olduğunu biliyorsa tesisatçı demek ki. Ama hala boru geçirmek için beton kırılmayacağını bilmiyor. Her şey sanki bir ŞAKA. Bunları eleştirdik mi, yoksa işimize geldi sustuk mu. Netice sık sık o aynaya bakacak, hatalarımızı görüp utanacak ve ders çıkaracağız. Kimseden destek falan gelmeyecek. Felaket edebiyatı yapmak yakışmıyor. Yanlışlarını düzeltme mücadelesi yaparsan aradığın desteğin içinde olduğunu göreceksin.Belki de bugün sektör senin yapamadığını yapıyor, kendi kendini temizliyordur.