Günümüzde yaşanan pek çok sorunun çözümünde, fiilen “Şirketler Topluluğu” olup da, hukuken bu statüde bulunmadığından dolayı pek çok olumlu kazanımlardan yoksun kalındığı gözlenmektedir. Dolayısıyla, bu çalışmada “Şirketler Topluluğu” hakkında bir ön bilgi sunmanın yararlı olacağı inancındayız.Sermaye şirketleri, özellikle anonim şirketler hukuku, uzun yıllardan beri ekonomik yaşam gerçeğine yabancı bir hukuki varsayımda ısrar etmektedir. Bu hipotez, bir şirketler topluluğu içinde yer alsa, bağlı şirket konumunda bulunsa bile bir şirketin, dolayısıyla bir sermaye şirketinin bağımsız olduğudur. Bir şirket başka bir şirketin hakimiyeti altında bulunsa, onun belirlediği politikalar kendi menfaatine uymasa bile uygulamak zorunda kalsa, hakim şirketin talimatları aynen yerine getirmeye fiilen zorunlu olsa, bu talimatların yerine getirilmesi kendisine kayıp verse bile bağımsızdır, serbest iradesini kullanır demek gerçeği görmezlikten gelmektir. Bu varsayım, gerçeğe gözün kapatılması, yöneticilere, azlığa ve küçük pay sahiplerine haksızlıklar yapılması anlamına gelmektedir. Kanunlar, şirketin talimatlarına uyan yöneticileri sorumlu saymış, hatta, yargı onları tazminata mahkum etmiştir. Haklılık temelinden yoksun bağımsız şirket doğmasına göre, bağlı şirketin yönetim kurulunun, bu şirketin menfaatini gözeterek karar alması gerekir; aksi halde sorumlu olur. Oysa yavru şirketin yönetim kurulu, talimat dışında çalışan, menfaatler çalıştığında, hemen daima hakim şirketin ve topluluğun menfaatlerini ön planda tutmak zorunda olan, aksi halde işini yitiren, hakim şirketin, topluluğun veya makro politikalar sebebiyle bir topluluk şirketinin yararına olup, kendi ortaklığının kaybı sonucunu doğuran kararlar veren bir organdır. Hukuki konumu “bağlı yönetim kurulu” terimiyle ifade edilir. Bağlı şirketin topluluk dışında kalan pay sahipleri de aynı çaresiz konumdadır. Kayıp hatta zarar tehlikesi altındadır. Bazı bilim adamları ise işletmeler, daha dar bir terimle şirketler topluluğunun katı kurallarla düzenlenmesinin bu alandaki gelişmeyi durduracağı görüşündedir. Türk Ticaret Kanunu ekonomik hayat gerçeği ile hukuk kurallarının çelişmemesi gerektiği düşüncesine ağırlık tanımış ve şirketler topluluğunu bazı temel kurallara bağlamıştır. Kanundaki şirketler topluluğuna ilişkin düzenlemenin bazı hükümleri, Alm.POK’un 17-21 inci maddelerinden bazı değişikliklerle alınmıştır. Bir kısım hükümlere de aynı kanunun bağlı işletmeler hakkında hükümleri (291 ila 337 nici paragraf) esin vermiştir. Ancak Türk Ticaret Kanununun sistemi özellikle sorumluluğa ilişkin kuralları özgürdür (TTKm.195/1 gerekçesi).TTK’nunda “şirketler topluluğu” terimi tercih edilmiş, çeşitli hükümlerinde ise, aynı kavramı ifade etmek üzere sadece “topluluk” sözcüğünü de kullanmıştır. Bu kavram yerine çeşitli devletler hukuklarında, “konzern” “grup/topluluk”, “bağlı şirketler/ bağlı topluluk” sözcüklerini kullanmayı uygun bulmaktadır.Şirketler topluluğu kavramı yönünden önemli bir sorun da tanımdaki belirleyici unsurun, “hakimiyet veya tekelden yönetim” mi yoksa “kontrol” mu olduğudur. Avrupa Topluluğu’nun şirketler hukukuna ilişkin Yedinci Yönergesiyle, Belçika, Fransız, İngiliz ve İtalyan hukuklarında kabul edilen sisteme göre , bir şirket diğer bir şirketi (şirketleri) oy çoğunluğu veya diğer hakimiyet araçları ile kontrol ediyorsa, şirketler topluluğundan söz edilir. Buna karşılık, bir şirket diğeri üzerinde herhangi bir şekilde bir etki icra edebilmek gücüne sahipse o şirket “hakimiyet” kurmuş demektir. Kontrol, matematiksel ve dolayısıyla kesin bir ölçüttür. Hakimiyet ise, karinelere de sonuç bağlar. “Kontrol” anlayışı ana şirketin yavru şirketler üzerinde kurduğu veya kurduğu varsayılan hakimiyet olgusu üzerine yapılandırılmıştır. Kontrol araçları, “kontrol” sistemini benimseyen düzenlemelerde çoğu kez sıra numarası altında sayılır. Sermaye çoğunluğu, oy çoğunluğu, yönetim organındaki üyelerin çoğunluğu gibi. Kontrol sisteminde hakimiyetin uygulanıp uygulanmadığına bakılmaz; hatta hakimiyetin uygulanmadığının ispatına bir sonuç bağlanmaz. Bu anlayışa göre, şirketler topluluğunun tepesinde işletme (TTK m195/6) konumuna ve yetkilerine göre, tek elden yönetim için gerekli politikaları oluşturup bunu en alttaki şirketlere kadar uygulatabiliyorsa, hakimiyet ve tek elden yönetim vardır. Yoksa, tek elden yönetimin bulunmaması sebebiyle her işletme kendi politikalarını uyguluyor, kendi seçtikleri yoldan gidiyorsa hakimiyet ve dolayısıyla topluluk da yoktur.Türk Ticaret Kanununun 195(1) madde fıkrasında açıkça anlaşıldığı üzere “Kontrol “ sistemini temel almış, sadece ikinci fıkrasında bir karine kabul edilmiştir. Karineye dayanılması halinde karşı taraf bunun aksini ispat etmek zorundadır (TTK m.195/1 gerekçesi). Ailenizle esenlikler ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.