Karışık alg patlamasının gelişmesi sonucunda müsilaj olarak adlandırılan doğa olayı gerçekleşmektedir. Bu alg patlamaları kimyasal kaynaklı kirlilikten değil; azot, fosfor gibi canlıların sentez için kullandığı organik kaynaklı nütrientlerin çok olmasına bağlı gelişebilmektedir. Sadece nütrient fazlalığı alg patlamasına yeterli gelmemekte, sıcaklıkların artması, denizin durgun olması vb. etkilerin de bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir.
Yıllarca İstanbul Boğazı’nda cam göbeği renginde oluşan alg patlamalarını, görüntüsünden olsa gerek bırakın şikâyeti, televizyonlarda doğa güzelliği haberleriyle izledik.
Bugün müsilajı, bir öcü gibi bekler hale geldik. Marmara’da oluşan noktasal köpürmelerinin medyada “müsilaj başladı” başlıklarıyla paylaşıldığını görüyoruz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Marmara’da çok sıkı çevre denetimi gerçekleştirildiğine şahit oluyoruz.
Ülkemizin çevre standartlarının yükseltilmesi hepimizin arzusudur. Fakat Marmara’nın ortaya koyulan hedeflere ulaşması bir zaman işidir.
Geçtiğimiz yıl Marmara Bölgesi’ndeki atıksu arıtma tesislerine daha kısıtlayıcı deşarj kriteri uygulanmasına karar verildi. Bu uygulamayla arıtma tesislerinin bu standartlara uyumu için bir zaman tanındı. Öngörülen süreçte arıtma tesislerinin yeni projelerini yapmaları ve sonrasında inşa edecekleri yeni tesis veya ünitelerle yeni deşarj limitine uyum sağlanması beklenmektedir. Bunlar şu ana kadar bilinen ve kabul edilenlerdir.
İktidar partisinin üzerinde çalıştığı ve basına yansıyan yasa teklifi müsilajla ilgili mevcut çalışmaları kökten değiştirecek niteliktedir.
Yasa teklifi mevcut durumda arıtma tesislerine uygulanan %50’ye varan enerji teşvikinin, suyun yeniden kullanımı seviyesine kadar arıtılması durumunda %100’e çıkarılmasını öngörmektedir.
Zaten küresel ısınmaya nedenli su kaynaklarının tükenmesine bağlı olarak suyun yeniden kullanımı ciddi bir alternatif olarak karşımızda dururken, bu tip yatırımların işletilmesine %100 destek verileceği ihtimalinin belirmesi arıtma tesisleri projelerinin yeniden ele alınması sonucunu doğuracak gibi durmaktadır. Arıtma tesis deşarjında kirliliği %25 oranında daha etkin arıtabilmek için konvansiyonel teknolojilerle daha çok inşai ve mekanik yatırım planlarken, bu senaryoda ileri teknoloji içeren filtrasyon uygulamalarıyla suyun yeniden kullanımı alternatifi değerlendirilebilecektir. Halk arasında membran teknolojiler olarak adlandırılan bu filtrasyon sistemlerinin enerji maliyetlerinin elimine edilmesi durumunda daha uygulanabilir olduğu bilinmektedir. Betona, paslanmaza para bağlanacağına, ileri filtrasyonla bir taşta iki kuş vurulması tercih edilebilir.
Yasa teklifinin söylendiği şekliyle kanunlaşmasının, Marmara Bölgesi’nde bir yıldır süren arıtma tesisi revize ve yapım işleri üzerinde çok önemli etkileri olabileceği söyleyebiliriz.
Uzun dönemde Marmara’da su tüketen sektörlerin faaliyetlerine devam etmesinin sürdürülebilir olduğu görülmemektedir. Almanya, İtalya, İspanya, İngiltere, Hollanda vb. örneklerinden de görüleceği üzere ileri teknoloji üreten ve çoğunluğu su zengini ülkeler olsa da su tüketen üretimleri terk etmişlerdir.
Görünen gelecekte, Marmara Bölgesi’nde endüstriyel atıksu oluşumları kendiliğinden azalacaktır. Gelinecek o noktada geriye bakıp, atıksuları disiplin altına almak için yurt dışına ne kadar varlığımızı transfer ettiğimize bakıp, hayıflanır mıyız bilemiyoruz?