Devlet hepimizin ve neyi varsa milletin. Yapılan her yatırımın bedeli elbette millet tarafından ödeniyor ve elbette devletin bütün borçları da milletin.
Medyada şöyle bir haber okuyoruz;
“Sayıştay raporlarına göre, 8 projenin yüzde 169 daha pahalı olduğu görülürken, bu para ile 8 yerine yaklaşık 24 otoyol, köprü ve tünel inşa edilebilirdi.”
Detaylara bakılırsa raporlarda, Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli ile yapılan 4 otoyol, bir tünel ve 3 köprünün toplam maliyeti 22 milyar 215 milyon 713 bin dolar olmuş iken, aynı projelere geçiş garantileri nedeni ile, kamuya devredilinceye kadar, 59 milyar 747 milyon 817 bin dolar ödeme yapılacakmış. Böylelikle devlet kaynaklarıyla 22,2 milyar dolara mal olacak 8 proje için hazineden 37,5 milyar dolar daha fazla para ödenmiş olacak ve bu para hepimizin cebinden çıkacak ayrıca bunlar bu şekilde ihalesi yapılan onlarca projeden yalnızca 8 adedi. YİD modeli ile yaptırılan geçiş garantili projelerde garanti kapsamındaki araç sayısı tutmazsa, aradaki farkı hazine yani vatandaşlar ödüyor. Ayrıca üstlenici firmanın aldığı yurt dışı kredilere de devlet garantör oluyor.
Yap İşlet Devret (YİD) sistemi, Türkiye için yeni bir sistem değil. Rahmetli Turgut Özal zamanında gündemimize girmişti. Türkiye’de ilk YİD modeli 1980’li yıllarda, Mersin-Akkuyu nükleer enerji santrali ile gündeme gelmişti. Hidroelektrik barajlar, enerji santralleri, havaalanları, ticaret merkezleri, serbest ticaret bölgeleri, metro, limanlar, demiryolları gibi kompleks projelerin gerçekleştirilmesinde uygulama alanı bulmuştu. Kendi finansmanını bulması, süratle tamamlanması, makul bir faiz ile ödemenin uzun bir süreye yayılması nedeni ile kabul görmüş, Türkiye’nin ivedi denebilecek ihtiyaçlarına çare olmuştu. Örneğin devletin bütçe imkanıyla yaptığı birinci boğaz köprüsü 3 yıl 8 ayda tamamlanırken, ikinci köprü 2,5 yılda YİD benzeri bir sistem, birinci köprünün gelirinin bir kısmı karşılığı çıkarılan tahvillerle toplanan finansman sistemi ile bitirilmişti ve geçiş ücretleri de yadırganmadı.
Yap-İşlet-Devret modeli, ulusal ve uluslararası konsorsiyumlar tarafından alt yapı yatırımı, tasarımı, inşası ve finansmanın sağlanması, işletme dönemi sonunda bedelsiz olarak yatırım yapılan ülkeye devredilmesi şeklinde bir sistem olarak gündemimize girmişti. Bununla beraber, bir üretim projesi söz konusu ise, yatırımın gerçekleştirildiği ülke tarafından işletme dönemi boyunca; üretilen mal ve hizmetlerin belirlenen fiyatla satın alınma garantisinin verilmesini de içermekte idi. Pazarlık genelde işletme süresi üzerinden yapılırdı. Ancak bugün olduğu gibi geçiş garantisi adı ile ucu açık ve belirsiz, somut olmayan garantiler içermezdi. Ve maliyet fiyatı ile ödemeler arasında döviz bazında böylesi büyük farklar duyulmuş şey değildi. İhaleler açık ve saydam yapılır, istenirse detay bilgilere cevap verilirdi. Bugün maliyet ile ilgili önergelere şirket sırrı diyerek cevap alınamıyor.
Bir vatandaş demiş ki, 600’lerde Çin’i, 1071’de Bizans’ı, 1453’te Haçlıları, 1915’te Avrupa’yı, 1922’de yedi düveli yenmeyi başardık ama 2022’de cehaleti yenemiyoruz. Ülkemiz yüksek enflasyon altında ezilirken, Millî Eğitim Bakanlığı Türk lirasındaki değer kaybı nedeniyle, 0cak 2022’den bu yana, 183 adet okul yapımını kapsayan 114 ihaleyi iptal etmiş ancak başka bir kurumumuz, Ahlat Köşkü’nün yanına 83 bin 500 metre karelik bir alanda, 53 bin 375 metre kare kapalı alanı olan 9 adet bakan konutları ve müştemilatı yapılması kararını almış. Bilindiği gibi Ahlat Köşkü inşaatı için de kıyı kanununu ihlal gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verilmiş, fakat inşaat bitirilmişti.