Umurbey adı üstünde Bursa’nın kadim mahallelerinden biridir… Çocukluğumda iz bırakan mahalleler arasında İpekçilik, Sakaldöken, Mollaarap, Kerpiçhane hattındakiler yer alır… Zira anne tarafından akrabalarımızın hepsi de bu hat üzerindeki mahallelerde yaşıyordu.
Yani… Umurbey ve civarı çocukluğumun güzergahıydı! Eski halini iyi bilirdim… Sokaklar şimdiki gibi yine daracıktı, ama birbirini gölgelemezlerdi. Bahçelerinde erik ağacı ve sarnıçları olan evlerdi; çoğu ahşap eski Bursa evleriydi. Sokak aralarında üç ya da dört katlı konaklara da denk gelirdiniz.
1970’li yıllara doğru Bursa’nın her yerinde olduğu gibi bu bölgede de eski evler birer birer yıkıldı, yerlerine apartmanlar yapıldı.
Ahşap evlerde yaşamak zordu. Elinizden çekiç, keser eksik olmazdı. Çatısı akar, bacası tüterdi, sıvaları dökülür, muslukları patlardı. Temizliği zordu. Eski Bursalılara bir verip 5 almak cazip geldi, direnen aile büyükleri ise kadınların dırdırına dayanamadı, müteahhide verip apartman dairesindeki yaşamın rahatlığını tercih ettiler.
Şimdi o nesil, bugün neyi kaybettiğini çok iyi biliyor, ama zamanı geri döndürmek mümkün değil…
Artık, Umurbey, İpekçilik, Sakaldöken civarının dar sokakları beş, altı katlı bitişik nizam apartmanlarla dolu.
DÜN GÖRDÜKLERİM ÇOK DEĞERLİ
Şimdi… Bunları niye yazdım… Dün gördüğüm şeyin kıymeti anlaşılsın diye… Dün Umurbey’deki Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi’ne gittim… Daha önce açılışında oradaydım, bir de meslektaşımız Dr. Murat Kuter’in yazdığı ‘Tofaş Spor Kulübü 35 Yılın Hikayesi” adlı kitabın tanıtım toplantısı için yolum düşmüştü.
Dün aslında Müze’ye değil, daha önce sadece varlığından haberdar olduğum kafeteryasına gittim.
Genç tarih araştırmacısı, yazar Kerim Bayramoğlu ile arada sırada Bursa turu yaparız. Aradı, Umurbey’de Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi’nin kafeteryasında olduğunu söyledi; hemen yanına gittim. Yıllar insanın ya bakış açısını değiştiriyor ya da amaca bağlı olarak kendiliğinden farklılaşıyor.
Daha önceden gittiğim bir yerdi, ama bu defa gördüklerim ve bana hissettirdikleri çok başkaydı…
200 YAŞINDAKİ KARADUT AĞACI, 400 YAŞINDAKİ ÇINAR! Müzenin giriş kapısından içeri adım atar atmaz görkemli bir dut ağacı karşıladı. Sonradan öğrendim ki, 200 yaşındaymış!
Ve kafeteryaya giderken uzunlukları 30 metreyi (belki de daha fazla) bulan devasa bir anıt çınarı gördüm; önünde saygıyla eğildim. O da 400 yaşındaymış… Ağaçların görkemi gökyüzünü kapatıyordu.
Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi’nde beni yemyeşil, saklı bahçe karşılamıştı…
İnanılmazdı… Muhteşemdi… Niye daha önce fark etmemiştim ki! Ve kafeteryada Kerim Bayramoğlu ve Müze Müdürü Aylin Tatlı ile buluştum. Hoş bir söyleşi oldu. Eski Bursa’dan, müzeden, bahçesinden konuştuk epeyce…
Kafetarya’da başımı aşağı çevirdiğimde sergi salonuna dönüşen Hamam’ın üstten muhteşem manzarası, karşıya baktığımda ise devasa ağaçların olduğu korunun insanı dinlendiren görüntüsü eşlik etti bana…
KAFETERYAYI 1 YILDIR TOFAŞ İŞLETİYORMUŞ!
Aslında orada bir kafeteryanın olduğunu hep biliyorduk. Ama sıradan bir Bursalının göze alamayacağı kadar yüksek fiyat politikası olduğu kulağımıza geldiğinden gitmeyi göze alamamıştık…
Kafeterya bir yıldan beri el değiştirmiş! Kafeteryayı ve işletmesini Tofaş devralmış. Artık fiyatlar öncekine göre epeyce makul.
Pizza, hamburger, kahvaltı, sigara böreği, çorba, makarna, köfte ve et yemekleri de var ve 22.00’a kadar da açık… Spesiali ise tartışmasız pizza!... Kapalı alanı 40 kişilik, açık alanı da kattığınızda 110 kişiye hizmet veriyor. En kısa zamanda Asya’mı oraya götüreceğim, hem artık bizim kültür gezisi klasiği haline gelen müze ziyaretini gerçekleştireceğiz, hem de Müze’nin kafeteryasında ağırlayacağım…
SANAT GALERİSİ GİBİ KAFETERYA!
Kafeteryanın kapalı alanı aynı zamanda da sanat galerisi gibi… Bayıldım. Duvarlarında 10’un üzerinde yağlıboya ve suluboya eser asılı. Aralarında 1930’lu, 1940’lı yıllardan kalma olanlar da var.
Ayrıca Mısırçarşısı’ndaki Celil Lor adlı sanatçının yaptığı metalden minyatür at arabaları, çeşit çeşit faytonlar sergileniyor; eEşsiz bir koleksiyon. Aslında hepsi Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi’ni ve Umurbey Hamamı’nı restore eden yüksek mimar Naim Arnas’ın koleksiyonu… Ama artık Tofaş’a ait.
Tofaş Fayton Kafeterya’nın işletmeyi devralırken, içindeki sanat eserleriyle birlikte almış. Çok da iyi yapmış. Zira eserler, orayı başka bir boyuta taşıyor… Onlar olmasa eksilirdi.
Velhasıl kafeteryanın kapalı ortamı çok nezih; açık ortamının doğası ise harika!
Daha önce nedense fark edemediğim bahçede gezindim. Ağaçlar o kadar görkemli ki, etrafı saran beton binaları kapatıyor, görmüyorsunuz ve kendinizi ormandaymış gibi hissediyorsunuz.
Eğer bölge 2002 yılında Tofaş Anadolu Müzesi’ne dönüşmeseydi, belki orası da dikey yapılaşmaya kurban gidebilirdi.
Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker’in yeşil alanlara misyon kazandırarak gelecek nesillere aktardığı projelerden biri…
Müze Müdürü Aylin Tatlı’ya bahçede kaç bitki olduğunu sordum, 55 çeşit bitki olduğunu anlattı… Mesela Defne, çınar, ıhlamur, sedir, mazı, fıstık çamı, Toros sediri, karadut hatta erik ağacı bile var.
Koruluktaki ağaçların büyük kısmı eskiden kalma!
MÜZEDE ÇOCUKLARIN EN ÇOK İLGİSİNİ ÇEKEN ŞEY
Müzenin maksimum yıllık ziyaretçi sayısı 80 ile 90 bin civarında. Özellikle de ilk ve orta okul öğrencileri ziyaret ediyor. Aylin Tatlı’ya çocukların en çok ilgisini neyin çektiğini sordum; “Parçalanmış Palio. Asılı duruyor; onu transformes ile özdeşleştirip çok heyecanlanıyorlar…” dedi.
Merak ettim, müzeyi yıllar önce iki kez gezmiştim, Kerim Bayramoğlu ile tekrar gezdik.
Zaman tünelinden geçtik… Tekerlekler… At arabasıyla gömülmüş olan savaşçı mezarının replikası… Her çeşitten at arabaları, faytonlar ve Tofaş’ın ilk ürettiği araçlar ve diğerleri…
Tüm işçilerin imzaladığı bir araç… Ve tabii ki parçalanmış Palio… Ve Bursa’da otomotiv endüstrisinin gelişmesinin tesadüf olmadığı konusunda bir kez daha hemfikir olduk.
Bence hem müzeyi ziyaret edin hem de bahçesinde dolaşın, kafeteryasında oturup beton ormanı içerisindeki bu vahayı soluyun. Bu arada bahçede otopark sorunu yok, park yeri de var.
Bu yerin mutlaka Bursa’da turizmin bileşenleri olan kuruluşlarca yerli ve yabancı turistlere yönelik destinasyonunda yer alması gerekiyor.
KISA TARİHÇE
Müzenin yapıldığı alandaki fabrikayı eski Bursalılar bilir; Mehmet Peker’e ait meşhur İpeker fabrikasıydı. 1920 yılında Mehmet İpeker almış ve 1970 yılına kadar da işletmiş. O yıllardan sonra kapanmış ve atıl halde kalmış.
1998 yılında dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker, Tofaş yöneticilerine müze için Umurbey’deki bu yeri öneriyor…
Tofaş’ın eski yöneticilerinden Jan Nahum, Yüksek Mimar A. Naim Arnas ve Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Bölüm Başkanı Prof. Önder Küçükerman öncülüğünde heyet de İpeker Fabrikası’nın yerinde “Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi’nin kurulmasına karar veriyor…
Uzun süren bir restorasyon ve yapım sürecinden sonra Tofaş Bursa Anadolu Arabaları Müzesi alanında ilk ve tek olarak. 28 Haziran 2002‘de açıldı… Umurbey Hamamı da sergi salonu olarak hizmete girdi. Müzenin kurumsal sitesine şöyle bir not da düşülmüş:
“Tofaş Bursa Anadolu Arabaları Müzesi, sadece eski araba müzesi değil, Bursa’da otomotiv sanayinin temelini atmış olan en eski ustalara, yeni ustalardan bir teşekkür niteliğindedir…”