İlk başta iktisadi enstrümanlara bağlı yaratılan parasal genişleme varken, sonrasında merkez bankalarının oluşturduğu karşılıksız paralar bizi bu noktaya getirdi. Fiyat anlayışı günümüzde ortadan kalktı. Çalışmak, emek, iş bilmek, uzmanlık anlamını yitirirken, piyasalardaki anlık değişimler insanoğlunu esir aldı.
Bazı toplumlar bu çılgınlık sürecini daha makul şekilde yönetebilirken, bazıları tarihlerinde görmedikleri bir fakirleşmeyi yaşamaktadır.
Hatırlarsanız, üç yıl önce Haziran 2019’da “Ya hiperenflasyon, ya deflasyon” başlıklı yazımızla içinde bulunduğumuz durumu irdelemiştik. Önümüzdeki hafta bu yazımızı yeniden baskıya vermeyi hedefliyoruz. Bugüne geldiğimizde küresel boyutta stag-flasyon korkusunun gündeme geldiğini görüyoruz.
Tüm bu yaşananlar içinden geçilen dönemin ne kadar dengesiz olduğunun kanıtlarıdır. Şu an için küresel bir enflasyon dalgasından geçildiği, enflasyonun dizginlenmesinden de resesyon riskinden dolayı çekinildiği bilinmektedir.
Bu dengesizliğin bir noktada denge arayışıyla sonlanması ve varlık değerlerinde ve enflasyonda normalleşme yaşanması beklenir. Tabi bu sürecin herkesi mutlu etmesi söz konusu değildir.
Sonuç olarak, bizi üretilen kadar tüketildiği ve değer yaratıldığı bir dönem beklemektedir.
İnsanoğlu bu tecrübesi sonrasında kendine dersler çıkarak ve gelecekte zenginliğin parasal genişlemeden oluşmaması için çok sıkı tedbirler alacaktır.
Bu noktada “disruptive innovation” olarak tanımlanan yeni teknolojileri üreten ülke ve kurumların dünya ekonomisine hakim olacağı bir zaman dilimini yaşamaya başlayacağımızı tahmin ediyoruz.
Parayı basıp, insanına dağıtan bir anlayışın dahi tartışılamadığı bir ortamda bunları kaleme almanın anlamı var mı, bilemiyoruz?