Yeni asgari ücret 5 bin 500 lira net. “Yeterli oldu mu?” diye sorgularsanız görünen şu: Neye göre değerlendirme yaparsanız yapın, piyasadaki pahalılığa göre, döviz kurlarına göre, enflasyondaki artışa göre, açlık sınırı hesabına göre diye başlayıp nerden hesaplarsanız hesaplayın rakam düşük kalmıştır.
Türk-İş’in Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’nın 2022 Haziran ayı sonucuna göre; gıda enflasyonu yüzde 117’yi aşmış. Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 6 bin 319 liraya, yoksulluk sınırı da 20 bin 818 liraya çıkmıştır.
Asgari ücretle çalışanların oranı Hollanda’da %3, Almanya’da %5, AB ortalamasında %9 iken ülkemizde bu oran %57’dir. Bu durumda asgari ücret insanımızın yaşam standardı kalitesinin yanında, ülkemizdeki iş ortamının kalitesini de belirleyen bir unsurdur. Özetle nereden bakarsanız bakın, neye endeksli hesap yaparsanız yapın bu yeni asgari ücret, yetersiz ve yaraya merhem olmaktan uzaktır.
Diğer taraftan bu artışla birlikte neler olabileceğini de değerlendirmeye çalışalım. İlk görülen işverenin ödemeler dengesinin değişeceği ve bu maliyet farkının ürün fiyat farkına yansıyacağıdır. Kayıtlı işçi çalıştıran tüm müesseseler için kaçınılmaz olan alt sektörlerin maliyetleri de yeni asgari ücrete bağlı olarak artacak, bu artış bağlı olarak tüm ürün fiyatlarına yansıyacaktır. Bu fiyat artışları da doğal şekilde enflasyonu körükleyecektir. İkinci olarak piyasada zaten yüksek olan işsizlik daha da artabilir, çünkü işletmelerin zorunlu işçi çıkarması gündeme gelebilir. Ayakta durabilmek adına küçük işletmelerde kayıtsızlık körüklenebilir. Özetle bir önce %50 artış gibi rekor artışla düzenlenen asgari ücret zammı nasıl 6 ayda eriyip bugüne gelindi ise, bugün %30 artış ile yapılan ve köklü yapısal reformlarla desteklenmeyen bu yeni ücret zammının da kısa sürede eriyip gücünü kaybetmesi kuvvetle muhtemeldir. Tam bir tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan döngüsü.
Peki o zaman ne yapılacak da bu döngü kırılacak, insanlar daha refah yaşayacak. Çok açık ki çözüm maaşa zam yapmakta değil, paranın alım gücünü arttırmakta. Bu nasıl olur? Ancak köklü ekonomi tedbirleri ile, üretimi ve ihracatı arttırmak, ithalatı azalmak, her türlü lüzumsuz harcamadan, israftan kaçınmak, borçlarınızı ve borçlanma ihtiyacınızı azaltmak, denk bütçeler yapmak, bütçe dışı harcamalar yapmamak, tasarruflarınızı ve döviz rezervlerinizi arttırmak, dış ticaret açığı değil, fazlanız olmasını sağlamak gerekecektir. Elinizdeki imkanları iyi ve doğru kullanma zorunluluğundan taviz vermemelisiniz. Böylece enflasyon düşecektir. O zaman cebinizdeki paranın alım gücü yükselecek, ücretlere yapılacak %5’lik artışlar bile refah yaratacaktır. Dünya’daki örnekleri doğru bir bakış açısıyla irdelemenin pek çok faydası olabilir. Aslında bunların pek çoğu da bizi örnek almış ülkeler. Ayağında çarığı olmadan 7 düveli dize getirip sebze meyve karşılığı fabrikalar yapmış bir ülkeyiz biz. Zormuş gibi görülen bu tedbirler 5 yıl öncesine kadar uygulanabildi. Bankalara uygulanan sıkı para politikasından taviz verilmediği ve denk bütçe yapılabildiği yıllar yakın tarihimizde yaşandı. Hatta borçlanma ihtiyacının azaldığı, ekonominin borç verilebilecek cesareti sergilediği zamanları gördü bu ülke. O günlerin ekonomi politikaları sürdürülebilse idi bugün yaşanan pek çok problem yaşanmayabilirdi. 2004-2017 arasında tek haneli enflasyon ile yaşadık. 2012 ‘de %6,16 enflasyon oranını yakaladık. Paramızın tüm dünyada itibarı vardı. O gün yapabilmiş isek, yine mümkün. Eğer doğruları yapar isek.