Bu kadar basit ve sıradan. Görevini yaptı, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde dava açtı.
Sizin avukatınız da olabilirdi.
Müvekkilesi olan kadını ağır yaralamış bulunan şahıs cezaevinden bir süre sonra çıktı. Çıkınca avukatı tehdit etti, müvekkilini tehdit etti, sonunda da tehdide boy eğmeyen avukatı ve müvekkilesini öldürdü. Adaletin, avukatın, hukukun, insanlık tarihinin ne olduğunu idrak edememiş bir yobazlık, cehalet, yozlaşmış şiddet kültürünün son zamanlarda sıkça rastlanan hatta “hoş görülen” tezahürü.
Aynı gün bir başka ilde, olayda bir hasta yakınının bir doktoru katlettiği haberini aldık.
Kötü olan, eskiden ayda yılda bir denk gelinen ve toplumda büyük infial yaratan eylemler sıradanlaşmaya, günlük yaşamımızın bir parçasını almaya başladı. (Asıl irdelenmesi gereken budur ve buradan bir an evvel kurtulmalıyız.)
Bilginiz dahilinde midir bilmiyorum, zaten oldukça “yumuşak” olan pandemi nedeniyle de büsbütün “yumuşatılan” ceza infaz rejimi neticesi on yıl hapis cezası alanlar bile orasından girilip burasından çıkılarak altı aylık bir hükümlülük sonunda serbestler. Ecevit affına hep kızarız ya, kızmayalım o kadar. Sonrakiler popülist düşüncelerle daha âlâsını ortaya koyuyor.
On yıl ceza deyip geçmeyin, ülkede işlenen suçlara verilen cezaların yüzde biri bu yüksek kalemde değildir. Ortalaması bir yıldır. Ceza mahkumiyetlerinin çok az bir yüzdesi cezaevi ile sonuçlanır. HAGB alınır, erteleme alınır, paraya çevirme alınır, zaman aşımından düşme kararı alınır, alınır da alınır. Yegane istisnası “siyasi” olarak nitelenen suçlardır. Orada iltiması bırakın, tüm özenler (!) en ağır biçimde gösterilir. Öteden beri sokağın, asayişin, kamu düzeni anlamında en az siyasi suçlar kadar ilgi görmesi gerektiğine inanan biri olarak terör ya da siyasi olarak adlandırılan suçlara dair hakim anlayış tarafından gösterilen hassasiyetin yaşamın diğer alanlarında önemsenmemesinin vatandaşın adalete, sisteme güvenini aşağıya çektiğini belirtir dururum.
Neticesinde ekonomisi, eğitim ve kültür seviyesi belli baremi aşamamış, üstüne üstelik milyonlarca okur yazmaktan bile yoksun düzensiz sığınmacı - göçmen alan bir ülkenin yaşam alanlarına, sokağa dair diğer tedbirler yanında ceza mevzuat ve uygulaması bu kadar esnek ve yumuşatılmış olunca her yer suç işleme alanları haline dönüşür, öldürme, yaralama, yağma, dolandırıcılık, çete, hırsızlık, kaçakçılık hadiseleri medyayı, sokakları ve mahkemeleri taşırır. Nihayetinde de bazen eleştirsek de yaşanacak memleket havası yerini terk etme düşüncelerine bırakır.
Sıkça vurgulamayı görev addederim, mesleğinde şirazeyi şaşırmış az sayıda istisna maalesef her meslekte var ve elbette ki eleştirilebilir, ancak temelde avukatlar ve meslek, en temel insan haklarınızın, mülkiyet, can, özgürlük tümünün savunmasının bir parçası. Hukukun insan haklarının hakim olduğu bir ikliminde can damarıdır savunma. Savunma gücü korkutulmuş sindirilmiş hakimleri, savcıları, avukatları görevlerini yaparken siyasetten, şiddetten kaçan bir toplum tahayyül edebiliyor musunuz?
Bu iklim, herkesin sığınmacı olarak Amerika’ya kaçtığı Meksika gibi Orta Amerika’daki ülkeleri çağrıştırmıyor mu hepimize? Ya da her tür yer altı üstü zenginliğe rağmen medeniyet, demokrasi, yaşam kalitesi ya da insani değerlerinden haktan hukuktan bahsedemeyeceğiniz diğer yakın coğrafyaları. İşte HUKUK O KADAR ÖNEMLİ. Bir avukata, savcıya, hakime, yargı görevlisine yapılan her tür baskı ve hukuksuz saldırılar neticesinde toplum ve ülkeyi bu iklime zorlar.
Bununla savaşmalıyız.
Sonuç olarak, bu kutsal görevleri yaparken, görevleriyle ilgili şiddet gören tüm meslektaşlarımıza ve tüm meslek mensuplarına geçmiş olsun diliyorum. Kaybettiklerimiz ise vicdanımda aynen bu ülke için, memleket için bizler için hayatını feda eden güvenlik görevlilerimiz gibi ki hepsine rahmet diliyorum, kendilerine manen borçlu olduğumuz şehitlik mertebesindedir.
Bizleri mutlandıracak, umutlandıracak bayramlara kavuşmak dileklerimle buruk girdiğimiz Kurban bayramınızı tebrik ederim.