Tüm insanlarımızı ilgilendiren bu konuya önce bir genel bakışla eğilmek istiyorum.
Ülke olarak enerji üretim kaynakları açısından zengin bir durumda mıyız? Bu kaynakları ne kadar ve nasıl kullanıyoruz? Yeterince yatırım, yeterince üretim, yeterince tasarruflu kullanım yapabiliyor muyuz? Bunlarla ilgili kanun ve yönetmelikler yeterli mi? Dünyadaki gelişmiş uygulamaları yeterince izliyor muyuz? Teşvikler, sınırlamalar yeterli mi diye sorguluyor muyuz? Tüm bunları ve akla gelebilecek diğer soruları bir devlet birimi ile koordineli olarak yürütmenin gerekli olduğu uzun yıllar önce görülmüş ve 24 Haziran 1935 tarihinde 2819 sayılı yasa ile Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) Genel Müdürlüğü kurulmuş. Bu kuruluşun görev ve yetkileri Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’ne 2011 yılında devredilmiştir.
Bu kuruluşun görevleri nelerdir? Ana başlıklar olarak:
1- Su kaynaklarını ve diğer enerji kaynaklarını etüt ederek elektrik enerjisi üretimine elverişli olanları saptamak.
2- Hidrolik etütler ve jeoteknik araştırmalar yapmak.
3- Baraj ve Hidroelektrik Santral tesislerinin ön inceleme, master plan, yapılabilirlik ve kesin proje aşamalarından oluşan mühendislik hizmetlerini yürütmek.
4- Yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgâr, jeotermal vb.) ile ilgili araştırma, etüt çalışmaları yapmak.
5- Sanayi, konut ve ulaşım sektörlerinde enerji tasarrufuna yönelik etütler, bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapmak.
6- Enerji kaynaklarının rasyonel kullanımı ile ilgili çalışmaları yürütmek.
7- Hidroelektrik santrallerin inşaat, işletme denetimi ve danışmanlık hizmetleri ile kamulaştırma işlemlerini yürütmek.
8- Görev ve uzmanlık alanı kapsamındaki etüt ve araştırma işlerini; kurum ve kuruluşlara, ücreti karşılığında yapmak.
Günümüzde geldiğimiz nokta nedir? Kurulu gücümüz ve kaynakların kapasiteleri ne miktardadır?
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) yayımladığı raporda, en düşük anlık tüketimin 14 Mayıs 2021’deki 20.610,9 MW kapasiteyle ve en yüksek anlık tüketimin de 4 Ağustos 2021’deki 56.304,2 MW kapasiteyle karşılandığını belirtiyor. TMMOB; “Fazla kapasite, kullanıma hazır olup kullanılmayan miktar değildir. Dönemsel “emre amade kapasite” ile aynı dönemin puant (pik saat) talebi arasındaki fark, kullanılmayan kapasitedir”, diyor. Raporun devamında; 2010 ile 2021 arasında yıllık ortalama %6,9 artış olmuş, en yüksek artış ise %12,2 ile 2013 yılında gerçekleşmiştir. Bu dönemde termik santrallerin kurulu gücü 1,44; üretimleri 1,37; yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji santrallerinin kurulu gücü 3,09; üretimleri 2,12; toplam kurulu güç 2,02; üretim 1,57 kat artmıştır.
Bu dönemde yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı santral yatırımları hız kazanmıştır. Ayrıca raporda Türkiye kurulu gücünün %48,4’ünün 0 ile 10 yaş arasında bulunduğuna dikkat çekiliyor. Bu kadar genç bir yapıya sahip olan üretim te- sislerinin neden oldukça düşük kapasite oranlarına sahip olduklarını açıklamak gerekir.
Burada, henüz üretime başlamamış olan nükleer enerji tesisinin de göz önünde bulundurulmasında fayda var. Hayata geçecek ilk nükleer santral Mersin’in Gülnar ilçesinde Ruslar tarafından kurulmakta olan 4800 MW kapasiteli Akkuyu Nükleer Enerji Santrali olacak. Bundan sonra kurulacak Nükleer Enerji Santrali’nin Sinop’ta Japonlar tarafından kurulması hedeflenmektedir. Kurulacağı arazinin ağaçları kesilmiş, saha hazırlanmaktadır. Yer seçiminin ana faktörlerinden biri, depremselliğin en düşük olmasıdır. Akkuyu Nükleer Santrali, her biri 1200 MW güçteki 4 reaktörden oluşacaktır. Buradan anlaşılıyor ki elektrik enerjisi üretiminde iç ve dış kaynaklar çok titizlikle incelenmeli, izlenmeli ve yatırımın zamanlaması çok dikkatli yapılmalıdır. Bu arada HES’lerin yarattığı çevre sorunları da bir çözüme kavuşturulmalıdır.
Enerji konusu gündemimde olmaya devam edecek...