Kişiler bu gibi durumlarda yargı yoluna başvurmakta ve bir sonuç alınamadığında ise, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmaktadırlar.
Bu çalışmada, konu ile ilgili yargı süreci ve nihai karar incelemesi sunulmuştur.
Bir kamu hastanesinde tedavi gören kişi; tüberküloz ve böbrek yetmezliği tedavisinde kullanılan … adlı ilacın işitme kaybına sebebiyet verdiğini, kulak, burun, boğaz muayenesinde anılan ilacın kesilmesinin önerilmesine rağmen 20 gün sonra kesildiğini, bu nedenlerle kendisinde %82 oranında işitme kaybı oluştuğunu ileri sürerek idare mahkemesinde açtığı tam yargı davası reddedilir, bu kararın temyiz başvurusu ise, Danıştay … Dairesi tarafından mahkeme kararı hukuka uygun bulunduğundan onanmasına karar verilir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin kararıyla kesin olarak reddedilir.
Kişinin, olağan yasal yolların tükenmesi üzerine, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiası ile Komisyona yaptığı başvuru üzerine, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilir.
Somut olay; hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmal sonucu, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına ilişkindir (Anayasa m.17/I).
Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk, § 51).
İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
Bir tedavi işlemi sırasında ya da sonrasında sağlık personelinin herhangi bir hatası olmaksızın hasta için istenmeyen sonuçların meydana gelme olasılığının her türlü tıbbi işlem için kaçınılmaz olduğunun öncelikle belirtilmesi gerekir. Hastalıktan koruma yöntemi veya tedavi işleminin anormal ve öngörülemez sonuçları, tıbbi işlemlerin risklerinden kaynaklanmaktadır (Eliçe Aydın ve diğerleri, B. No: 2015/5228, 20/3/2019, § 53).
Öte yandan bir mesleğin belirli riskler içermesi, icrası sırasında meydana gelecek tüm risklerin hukuki sorumluluk dışında olduğu ve ilgililerin sorumlu olmadığı anlamına gelmemektedir. Sağlık personeli, mesleğini yerine getirirken özen yükümlülüğü kapsamında bu tür risklerin gerçekleşmesini önlemeye ilişkin olarak elindeki tüm imkânları kullanmak mecburiyetindedir. Buna göre riskleri mümkünse önleyici, değilse asgariye indirici şekilde davranmaları, buna rağmen riskler doğduğunda yapacakları müdahaleyle zarar veya tehlike neticesini mümkün olduğunca ortadan kaldırmaları gerekmektedir (Eliçe Aydın ve diğerleri, § 54).
Somut olayda; kişiye yapılan tıbbi girişim ve uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğunun uzman bilirkişi raporuyla belirlenmiş ve söz konusu raporun mahkeme kararına dayanak yapılarak idarenin kusurlu olmadığı tespit edilmiştir. Bu sebeple, kamu makamlarının Anayasa’nın 17. Maddesinde öngörülen özen ve derinlikte pozitif yükümlülüklerini yerine getirdiği açıktır. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varan T.C..Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçe ile;
- Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna,
- Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediğine,
Karar vermiştir.1
Ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.