Ekonomide, piyasa durgunluğu yaşanırken, fiyatların artması manasına geliyor.
Temmuzda ikinci kez arttırılan ve toplam yıllık yüzde 80’e ulaşan asgari ücret zammı ertesinde bir yazı yazmış, “birkaç ay sonra yeniden asgari ücret konuşulacak” demiştim.
Sadece 2 ay geçti ve henüz ocak ayına 3 aydan fazla var. Konuşulmaya başlandı. Çünkü yönetenler ciddi bir enflasyon yaşanırken kalıcı reformlar yerine günü geçiştirme gayretine girdiler. Çünkü seçime ve oy kaybetmemeye endeksliler. Şu an belkide en çok istedikleri şey ekonominin iyi, vatandaşın mutlu olması ancak yapılan hataların geri dönüşü ne yazık ki uzun vadeli. Yine de geçmişten ders alıp, keşke hemen bir şeyler yapılmaya başlansa.
Ülkemiz çok zengin kaynaklara sahip bir ülke. Ancak, siyaset kurumu bunu değerlendirmek yerine, sağıyla soluyla, iktidarıyla muhalefetiyle cehaletten beslenmeyi en kolay yol olarak görmekte. Sistem buna müsait hale getirilmiş ve değiştirmek kimsenin işine gelmiyor. Son 20 yılda ülkenin eğitim sistemi 17 kez değiştirildi. Her gelen sayın bakan reform yaptı. Sonuç Türkiye’nin 203 üniversitesinden sadece 10 tanesi dünya sıralamasında ilk 500 içine girebildi. İlk 250’de ise yoklar. Ve asgari ücretle çalışan halkın yüzde 53’ü açlık sınırının altında gelir düzeyi ile geçinmek zorunda.
Alt yapıya yapılan hizmet görünmüyor diyerek, üst yapıya sezonluk ömürlü yatırımlar yapıp, sonra da doğal afetlerde zarar görenlere kader diyen bir yönetim anlayışımız var. Siyasilerin, çalışanların refah düzeyini arttıracağız diye ücret artışı yaptıklarını duydunuz mu? Genelde Enflasyona ezdirmeyeceğiz diye zam yaparlar. Arkasından da artan giderleri karşılamak için elektriğe, doğal gaza, benzine, mazota zam yapılır. Enerji hammaddesine zam yapıldıkça da bütün ürünlerin fiyatı yükselir. Tam bir kısır döngü. İşte yine aynı noktadayız.
Halbuki, çok değil 6-7 yıl önce, ülkemizin parası nispeten değerlenmeye başlamıştı. Demek doğru şeyler yapılırsa oluyormuş. O dönemde enflasyon ve piyasa kredi faizleri tek hanelere düşmüş, piyasa canlanmış, vatandaşımız nefes almıştı. Ancak devam edemedi maalesef.
Paramız geçtiğimiz sene yüzde 80 üzerinde, bu sene başından beri de yüzde 30 üzerinde devalüasyona uğradı. Dolar son 5 sene içinde 8 liralardan 18 liralara çıktı, 19’u zorluyor, yılsonu öngörüleri de sürekli yükseliyor. Enflasyon resmi rakamlara göre yüzde 80,21. Yansıması yüzde 150’den fazla. Nitekim ENAG yüzde 181,37 şeklinde açıklama yaptı.
Bundan sonra neler olabilir. Görünen o ki, paranın değer kaybetmesi, yüksek enflasyon ve kredi sıkıntısı sonucu piyasa durgunluğu yaşanması muhtemel ve bu hissedilmeye başladı. Buna karşın düşmesi beklenen enflasyonun gerek dünyadaki ekonomik konjonktürel durum gerekse ülkemizin bildiğiniz ekonomik şartları nedeniyle daha da artma riski yüksek. Hammadde fiyatlarındaki artışın ürün fiyatlarına yansıması ise, talep düşmesi ile hızı bir miktar kesilse de doğal sonuç. Bu durumda Stagflasyona girme riski taşıdığımız ortada.
Bilirsiniz ki Türkiye’de uzun vadeli öngörüler yapabilmek, istikrar fakiri olmamız, sık sık sert iniş çıkışlar yaşadığımız gerçeği nedeniyle zor. Hele bizimki gibi kırılgan ekonomilerde tahmin ya da öngörü yapmak hiç akıllıca değil. Çünkü piyasa, güvenli bir plana göre değil, gecelik kararlar ile belirleniyor ve istismara açık. Bu durum müteşebbisleri aşırı tedbir almaya ve yatırım düşüncelerini ertelemeye zorluyor. Sonuç piyasalarda daralma. İstihdam kaybı. Paranın değeri nedeniyle İhracat artışları olsa da ithalat artışlarının dış ticaret açığını arttırması ve katma değerin yetersizliği, ülke ekonomisine istenen faydayı sağlayamıyor.
Belki de şöyle demek en doğrusu. Uzun süreli olacağına inanılan bir güven ortamı oluşana kadar, ne kadar çok istesek de ekonomide şartların iyileşmesi zor gibi görünüyor.