Ticaret hukukunda bir avukatın en sık karşılacağı meselelerden biridir, ayıplı mal ticareti. Ayıplı mal derken kastettiğimiz; bir tacirin diğer bir tacire satış yaparken, sattığı ürünün olması gerektiği gibi çıkmamasıdır. Basit gözden geçirmeyle, kullanımla, veya sonradan gizli şekilde ortaya çıkabilir; ve ayrı kurallara tabidir. Basiretli tacir olmanın gerekliliğiyle bağlantılıdır. Farklı hukuk düzenlerinde, ayıplı mal ticaretine farklı kurallar uygulanır.
Ayıplı mal tesliminden dolayı mağduriyet yaşayacağını düşünen bir tacirin en çok dikkat etmesi gereken konulardan biri, “süreler ve bildirim” konusudur. Örneğin, malın teslimi sırasında açıkça belli olan ayıplarda, alıcının iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmesi; Türk Ticaret Kanunu 23. Madde uyarınca zorunludur. Kanunda belirtilen süreler, tacirler arası sözleşmeyle farklı şekilde belirlenmiş de olabilir. Bildirme şekli de farklı şekilde düzenlenmiş olabilir. Tüm bunlar, belki de milyon dolarlık bir siparişin çöpe gidip gitmeyeceğini belirleyen ince hususlardır.
Ticarette ayıplı mal sorunu, modern dünyada ortaya çıkan bir sorun değil. O kadar eskiye dayanan bir sorun ki, bunun ne kapitalizm, ne sanayileşme, ne de başka bir gelişmeyle ilgi-alakası olmadığını görebiliyoruz. Bir müşterinin teslim aldığı ürünün istenilen kalitede olmadığı yönündeki ilk bilinen şikayeti, hatta ilk yazılı müşteri şikayeti, Milattan Önce 1750 senesine dayanıyor. MÖ 1750’de yazıldığı tahmin edilen kil tabletin üzerindeki şikayet şu şekilde: Nanni ismindeki bir müşteri, Ea-nāṣir’den bakır satın alıyor. Nanni, bakır ticaretini tamamlaması için yardımcısını (yetkili temsilci) Ea-nāṣir’e yolluyor ve ödemeyi yapıyor. Ancak Ea-nāṣir, Nanni’nin sipariş verdiği kalitedeki bakır yerine, düşük derece bir bakır getiriyor, ve Nanni bu bakırı kabul etmiyor. Nanni, yazdığı yazıda şikayetlerini Ea-nāṣir’e bildiriyor, ürünün sipariş ettiği kalitedeki ürün olmadığını ve düşük kalitede olduğunu belirtiyor, ve sipariş ettiği kalitedeki bakırın kendisine teslimini, aksi takdirde ödediği paranın tamamının iadesini talep ediyor. Kil tablet, hala British Museum’da sergileniyor. (İşbu köşeyazısını yazdığım tarihte net olarak hatırlamasam ve ziyaret fırsatı bulamasam da, Bursa Arkeoloji Müzesi’nde de benzer bir kil tablet olduğunu hatırlıyor gibiyim.)
Neredeyse 4000 sene önce, bu şekilde, ayıplı mal bildiriminde bulunan ve dolayısıyla seçimlik haklarını kullanacağını bildiren bir Mezopotamyalı tacirin mektubundan bahsediyoruz. Bugün bile pek çok tacirin yapmaktan sakındığı veya atladığı bir bildirim adeta. Tabi o zamanlar seçimlik hak diye bir kanuni terim yok, ancak hukukun bir insan bilimi olduğunun somut kanıtını görüyoruz. Zira üniversitelerin hukuk fakültelerinde okutulan antik “Roma Hukuku” dersinin ne denli önemli olduğunu, hukuk felsefesinin de boşa geçen bir ders olmaması gerektiğini fark ediyoruz. Hukuk, insan psikolojisinin bir sonucudur. Yanlış ürün gönderimi de bunun bir parçası. Hukuk düzeninin size sağladığı hakları kullanmak da, yasal haklarınızın ne olduğunu bilmekten ve aksiyon almaktan geçiyor.