TBMM'ye sunulan Sokak Hayvanları Yasası'nda yer alan ötanazi uygulaması kamuoyunda tartışılıyor…
Bizim kuşağın hayvansever çocuklarının yüreği itlaf denilen köpek katliamın tanıklığıyla yaralıdır…
Her ötenazi denildiğinde gözümün önüne zehirli mancalar geliyor…
Özellikle de bir görüntü hafızama çivi gibi çakılı…
Kirişçi Kızı Sokağı’nda, Kayhan Camisi’ne giden kısa yolda Gözüm Recep Amca’nın (Kaya ablaların) evinin önündeki boşlukta duvara dayalı uzun tahtalar vardı.
Tahtaların arasındaki güvenli alanda bir anne köpek ile beş, altı tane yavrusu mutlu mesut yaşıyordu. Mahallenin çocukları olarak hem yavruları hem de anneyi doyuruyorduk.
Muhtemelen biri belediyeye şikâyet etti. Yavruların annesi son derece uysal, insan canlısı bir köpecikti… Belediye ekipleri geldi. Sağa sola manca attılar. Anlamadık ne olduğunu.
‘Hayvanları besliyorlar’, sandık.
Çok küçüktük, aklımızda, yüreğimizde kötülüğe yer yoktu.
Kısa bir süre sonra anne ve yavruları kıvranmaya başladı, ağızlarından köpükler geldi, kustular. Sonra da hareketsiz kaldılar…
Annem o mancaları elleyip ellemediğimizi sordu, zehirli olduğunu anlattı. Elleyip de elimizi ağzımıza götürürsek o köpekler gibi zehirleneceğimizi söyledi. Çok korktuk. Gördüğümüz yerde el sürmememiz için tembihledi.
O yıllarda naylon torba, çöp konteynırları filan yoktu. Çöpler kovayla aralık başına götürülür, Kamil Koç garajının duvarının dibine yığılırdı. Çöp arabaları haftada bir ya da iki kez gelip alırlardı.
Mancaları gördüğümüzde atabileceğimiz ne bir yer vardı, ne de içine koyabileceğimiz bir torba… Zehirli olduğundan elleyemiyorduk da…
Kendimce bir çözüm üretmiştim. Nerede yere atılmış bir manca görsem üstünü taş ile kapatmaya çalışırdım.
Bu ötenazi tartışmaları yapıldıkça hep zehirli manca yiyip kıvranan köpek yavruları gözümün önüne geliyor…
Manca denilen şey büyükbaş ya da küçükbaş hayvan akciğeriydi…
Akciğer yenmezdi, genelde evlerdeki kedilere, bahçelerde beslenen köpeklere adamakıllı kaynattıktan sonra doğranıp verilirdi…
Köpeklere nasıl ötenazi yapılacak ki! Kendileri mi karar verecek ölümlerine! Ötenazi sözcüğü insanlara mahsustur bir kere… Köpeklere dair yasa için sık telaffuzuna gelince; acısız öldürme yerine kullanılıyor. Yanlış… Tıpkı uyutma gibi!
Eylemin içeriğindeki acıyı sağmak adına yapılan bir kelime oyunu…
Velhasıl bizim kuşak zehirli mancalı itlaf taburlarına aşinadır. Hiç kimsenin dile getirmeyişi olmadığından değil, verdiği acıdan dolayı hafızaya atılan resettendir…
10, 15 yıl öncesine gidersek… Belediyelerde zorunlu deşarj olarak tanımlanan köpekleri toplayıp kapalı kasa bir kamyona atıp başka bir ilçenin kırsal alanına atma anlamına geliyor.
Yıllarca merkez ilçe belediyeleri topladıkları sokak köpeklerini ve kedileri civar ilçelere götürüp dağ ya da ova köy yollarında ıssız yerlere attılar… Ve bu işlem deşarj adı altında normalleştirildi…
Bunu da hayvansever akrabam sayesinde öğrendim. Kızının peyzaj bitkisi yetiştirdiği bahçede çoğalan kedileri belediyeye haber verip aldırıyor.
Birkaçı hasta olan hayvanların akıbetini merak edip kızıyla beraber kedileri ziyaret edelim dediklerinde ise 10’un üzerindeki kedinin buharlaştığını görüyorlar.
Kavga kıyamet Demirtaş Barajı’nın orada bir yere atıldığını öğreniyorlar. Yerin tarifini alıp bölgeye gidiyorlar. Saatlerce aradıktan sonra iki kediyi bulup yeniden bahçeye geri götürüyorlar.
Kedileri araştırırken, köpeklerin nasıl atık su misali ıssız yerlere deşarj edildiğini de öğrenmiştim…
Bugün gelinen nokta, geçmişte gereğinin yapılmayışının ağır kefaretidir…Zamanında kısırlaştırma, sahiplendirme gibi tedbirlere ağırlık verilseydi, sokak köpeklerinin sayısı bu kadar artmasaydı, şımarık çocuklara oyuncak misali alınıp atılan köpeklere göz yumulmasaydı durum bu kadar vahimleşmezdi…
BALIKLARI, KUZULARI, TAVUK LARI, İNEKLERİ, KEÇİLERİ, OĞLAKLARI, SİNEKLERİ ÖLDÜRÜYORUZ. NİYE KÖPEKLERİ ÖLDÜRMEYELİM!
TV Programlarını izliyorum… Yorumcunun biri “Eee ne yapsınlar. Kuduz köpek yaşatılacak mı?” diyerek hayvan itlafını savunuyor… Bugüne kadar kuduz olduğu bilinip de öldürülmeyen bir tane bile köpek yok.
Kuduz köpekler derhal itlaf edilir. Saldırgan köpekler de öyle… Adam çıkmış televizyonda “Balık da besliyorsunuz, ama yiyorsunuz. Kuzuyu seviyorsunuz, ama etini pişirip yiyorsunuz. Tavukları da öyle…” diyerek köpeklerin öldürülmesini öylesine savunuyor ki, “sivri sinek ve karasinekleri neden öldürüyorsunuz”a kadar götürüyor işi!
Her şeyde olduğu gibi bunda da kutuplaştık...
Bir tarafta sokak köpeklerinin saldırısına uğrayıp etinden et kopartmak suretiyle çatır çatır yenen savunmasız çocuklar, yaşlılar… Hatta kendini savunabilme gücü olmasına karşın sürüyle baş edemeyen kadın ve erkek yetişkinler mevcut... Yaşamını yitiren, ağır yaralanan, organ kaybı yaşayanlar da var...
Gözünün içine baktığınız evladınızın ya da torununuzun köpekler tarafından yenilerek yaşamını yitirdiğini gözünüzde canlandırın... Ayyy... çok korkunç... Yazıyı yazarken elim hayali bir görüntüyü silercesine istem dışı harekete geçti...
İnsanlar sokaklarda yürümekten, okuluna, işine yürüyerek gitmekten korkuyor… Herkesin altında arabası, cebinde parası, güvenli sitelerdeki konutları yok… Yani yoksulluğun insanı savunmasız kıldığı bir alan…
Diğer yanda ise… “Vur” dediğinde “Öldürmeye” hazır kıtaların varlığı…
Yasayla öldürme karar ve yetkisi belediyelere veriliyor, belediyeler yükümlülüklerini yerine getirmedikleri takdirde yetkililerin cezalandırılması da gündemde… Büyükşehir Belediyelerinin çoğunda önümüzdeki 4 yıl boyunca CHP’li başkanlar işbaşında…
Onların çoğu da köpeklere yönelik ötenaziye karşı! Ama kısırlaştırma ve barınak olanakları kısıtlı. Bizde Hayvanseverlerin oluşturduğu STK’lar ve barınaklar Batı’daki gibi desteklenmiyor…
AKADEMİK ODALAR, HAYVANSEVER STK’LARI, KENT KONSEYLERİ İLE NİLÜFER VE MUDANYA BELEDİYESİ’NDEN YASAYA TEPKİ
Her neyse… Bursa’da da Nilüfer Belediyesi, Nilüfer Kent Konseyi, TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, Bursa Veteriner Hekimler Odası, Bursa Eczacı Odası, Bursa Dişhekimleri Odası, Bursa Barosu, Bursa Tabipler Birliği ve birçok platform Üç Fidan'da ortak açıklama gerçekleştirildi.BVHO Başkanı Melike Baysal kaygılarını şu sözlerle dile getirdi:
“AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler tarafından yapılan basın açıklamasında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda 17 maddelik değişiklik öngören incelendiğinde yasa teklifinin detayları açıklanmıştır.
Teklif bağlı olarak suistimal edilebileceği, belediyelere 2028 yılına kadar hayvan bakımevi yapılacak uygulamalarda hiçbir sınır getirilmediği ve yorum farkına kurma zorunluluğu getirirken bu süreçte toplanan hayvanların ne olacağına ilişkin açık noktalar bulunduğu;
‘Kuduz şüphesi’, ‘saldırgan hayvan"’ gibi geniş anlam taşıyan ifadelerin bilime ve kanun yapma tekniğine de aykırı olduğu;
Bu haliyle kanunlaşırsa sorunun çözümüne hiçbir katı sağlamayacağı gibi ekosistemin zarar göreceği, yeni toplum sağlığı sorunlarına neden olacağı;
Toplum vicdanında onarılamayacak zararlar oluşturacağı, hayvanların sokaklarda olmaması gerektiğini savunan vatandaşların bile bu yöntemle ilgili memnun olmayacağı sonuçlar doğuracağı düşüncesindeyiz.
Bu iddiamızı desteklemek için genel gerekçenin şu cümlesi yeterlidir: ‘Sahipsiz hayvanların kontrolü maksadıyla 2004 yılından günümüze dek popülasyon kontrolü maksadıyla kısırlaştırma ve bakımevi kurulumu çalışmaları yürütülmektedir.
Mevcutta yaklaşık 105 bin hayvan kapasiteli 322 adet hayvan bakımevi bulunmaktadır."’
Bu cümledeki eksik bilgi şudur, 322 adet hayvan bakımevi mevcuttur ama bu ülkenin belediye sayışı 1389'dur, yani geri kalan 1067 belediye başkanı değişik gerekçelerle kanun ihlali yapmıştır, bu nedenle kısırlaştırma popülasyon kontrolü üzerinde etkili olmamıştır diyemeyiz çünkü bu ülkede sahipsiz hayvanlar için ‘kısırlaştırma yapılmamıştır’…
Dolayısıyla, aslında bundan sonrasını konuşmaya gerek yoktur, yasanın reddi gereklidir.”