Çocuk sahibi olan ya da tüm çocuklara bir anne duyarlılığı ile yaklaşan tüm kadınların Anneler Günü’nü kutluyorum…
Annem çocukken, gençken onu üzdüğümde “Sen de anne ol, çocuğun da sana aynısını yapsın e mi?” derdi…
Öyle de oldu… Her kız çocuğu annesiyle yaşadığını çocuğunda yaşıyor… Devir daim dünyası… Annem öldüğünden beri Anneler Günü’nde köşe yazısı yazamadım…
Sadece sosyal medya üzerinden genel geçer kutlamalar yaptım… Annemle ilgili yazı yazdım mı? Yazabildim mi? Bazen satır aralarında…
Annem şöyle derdi, böyle derdi falan… Aklım yeter de, sanırım yüreğim yetmedi… Hala da yetmiyor…
Annemi 2004 yılının Aralık ayında kaybettim. Kronik bir rahatsızlığı vardı, uzun süre yatağa bağımlı kaldı… Anne zamanım orada dondu sanki… Aradan 19 yıl geçmiş… Ama hep sanki geçen sene çekip gitmiş gibi.
Bazen bir koku, bazen bir yemek… Bazen bir renk, bir eşya…
Ve eski usul albümler… Aklınıza olmadık bir yerde düşüveriyor.
Artık albüm yapmayı da unuttuk. Her şey dijitalde… Bilgisayar çökse, ya da dijital bellekler aklını yitirse (bazen bir daha açılmamacasına arızalanıyor) anılar da kayboluyor…
Yürekte hep bir kara delik… Hep sızlıyor… Yokluğuna alışıyorsunuz ama varlığını, bir zamanlar var olduğunu unutmuyorsunuz…
(Annemin meşhur lafı; 'İnsan mezarına bile alışır kızım')
Bazen rüyalarımda görüyorum…
Ama ne hikmetse çoğu zaman rüyalarımda öldüğünü biliyorum; hatta çoğu zaman “Dur gitme, biraz daha kal, biliyorum, sen öldün, gideceksin” diyorum.
Bazen de rüyalarımda öldüğünü rüya olduğunu görüyorum. Yani rüya içinde rüya gibi bir şey. Çok seviniyorum, acayip mutlu oluyorum. Uyanınca çakılıyorum.
Rüyalarda buluşuyoruz işte… Her Anneler Günü’nde için sızlar durur… Tüm annesizler gibi… En azından belli bir yaşa kadar birlikte yaşayabildiğimiz için şükretmemiz lazım… Hiç annelerini görmeden büyüyen çocuklar var… Annemi yazacaktım… Yine yazamadım. Kendi duygularım öne geçti… Bir gün yazacağım anne seni… Ama o gün bugün değil… Ömrümü yitirmeden u dünyadan Yalakdereli dünya güzeli Emine’yi bir gün yazacağım…
Tekrar hepinizin tüm kadınların Anneler Günü’nü kutluyorum…
ANNEMİZİN MİTOKONDRİLERİ BİZDE… Duygu dünyasından gerçekliğe geçmek lazım… Orada çok kalmak yorucu… Annelerimiz bizim mitokondrilerimizde yaşıyor. Nesilden nesile giden bir zincir… Eskiden sadece kız çocuklarına geçtiği savunulurdu.
Son araştırmalara göre mitokondriler anneden kız, erkek dahil tüm çocuklarına geçiyor… Mitokondriler olmadan insan yaşayamaz… Zir onlar hücrelerin enerji üreten santralleri aynı zamanda.
Yediklerimizi, içtiklerimizi bir takım kimyasal tepkimelerle hücreler için gerekli olan enerjiye dönüştürüyor…
Annelerimiz DNA’larımızda, mitokondrimizde… Yaşam enerjimiz… Hayata dair yaptığımız her işte, her eylemde sarf ettiğimiz enerjinin yaşamsal kaynağı… Annelerimiz bizimle... Bizde yaşıyor… Bunu böyle bilmek kısmen de olsa insanı rahatlatıyor… Acısı çok taze olan Tuğçe… Duydun mu teyzem; annen senin mitokondrilerinde, seninki de kızında… Bu bir zincir… Ölümsüzlük gibi bir devir daim… Annen seninle, sende.. Benimkisi de bende…
Bu yaşamsal mitokondri sadece anneden çocuklara geçiyor ve yaşam enerjisini veriyor. Babadan geçiş yok. Annelik bu yönüyle ne kadar önemli…
Artık dünyada olmayan annelerimiz için “Yüreğimizde yaşıyor” diyoruz ya… Mecazen değil biyolojik olarak da öyle… Bir parçası bizimle ve bizden sonraki nesillerde yaşıyor…
SOSYAL MEDYA, TV PROGRAMLARI, ÇOCUKLARINI TERK EDEN ANNELER HATTA NİNELER VE ALGI PÜSKÜRTMESİDuygusallıktan biraz daha uzaklaşayım…
Son yıllarda sosyal medya toplumsal yaşamı da etkiler oldu. Anneler çocuklarını, nineler torunlarını, eşlerini bırakıp, sosyal medyadan buldukları çoğu da evli olan adamlara kaçar oldu.
Her iki tarafın eşleri, anne babaları, çocukları mağdur oluyor...
Sanki toplumun tümü böyle yaşıyormuş gibi bir yansıma var TV'de yayınlanan programlarda. Oysa bize yansıyan mikro bir azınlık.
Hesabını şöyle yaptım:
18 yaşını doldurmuş kadın seçmen sayısı 30 milyon 710 bin… Bunun 18-23 yaş arası 2,5 milyon…
Gündüz kuşağında bize yansıyan evliyken çocuklarını, torunlarını bırakıp, sosyal medyadan buldukları çoğu evli adamlara kaçan kadınların sayısı sandığımızdan çok daha az…
Gündüz kuşaklarında mağdur eşler bazen hafta boyunca programa katılıyor. Tüm kanallarda programa yansıyan çocuklarını bırakıp kaçan kadınların sayısı ayda en fazla 50,60 kişi civarında; yılda maksimum 600, 700 kişi yapar… 27 milyon 500 bin kadında bu kadar…
Yani sanıldığı kadar çok değil, istisnai durumlar. Ama günde her gün televizyonda gündüz kuşağı programlarında 3,4 saat evden kaçan kadınların şirret şirret konuşmalarını dinleyince, sanki çokmuşlar gibi bir algı oluşuyor…
En kötüsü ise bu algının toplum nezdinde sürekli izlenim ile normalleşmesi... Toplumun normali bu değil.
Bu ülkede anneler hala anne, evlatlarını şefkatle sarıp sarmalıyor, nineler de nine… Umutsuz değilim yani…