?>

Bir varmış bir yokmuş

Yüksel ÇİLİNGİR

3 yıl önce

Aşık Veysel’in uzun ince yolunda gece gündüz ilerliyoruz. Ne halde olduğumuzu bilmeden. Hatta önceleri pek de düşünmeden. Ozu’nun filmlerinde olduğu gibi, yolu yol olarak görüyoruz, dağa bakınca dağ, denize bakınca deniz. Sonra başlıyor dillenmeye her şey. Yollar kavuşmayı çağrıştırıyor zamanla, dağlar Kerem’in aşkını, deniz umut oluyor içimizde. Derken bir bakmışız, bir arpa boyu yol gitmişiz. Ve yol sadece bir yol, dağ öylece yerinde, deniz aynı dalgalanmakta. Ama biz artık o biz değiliz. Aslında bir arpa kadar olabilsek ne mutlu, içinde dünyaya yetecek kudret var. Bir şarkı duyuluyor zihnimizin bir yerlerinde. Kimler geldi, hayatımdan kimler geçti… Şarkının orijinali “if we were free”, Sol Raye’den. O da hatıralardan bahsediyor. “İlkbahardaki o pazar gününü hala hatırlarım, ilk merhabanın getirdiği hisleri…” İlkbahar yaklaştı, tazelenir mi yine her şey? Bir arpanın içine sığdırdıysak hayatı, hatıralar da uzak olmasa gerek. “Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde…” diye başlıyor masallar. Aslında zaman zaman içinde demeli, Tarkovsky’nin filmlerindeki gibi. Herkes, yaşanan her şey anın içinde. Çocukluğumuz, annemiz babamız, dostumuz düşmanımız. Hatta nesiller öncesi içimize işlemiş duygular, hayatın izleri. Hep bizimle. İnsan ne zaman kendisiyle baş başa kalır? Başını yastığa koyduğunda? Ya da öylece sakin oturarak? Bir günün muhasebesi var tabii, sonra haftanın, ayların, yılların... Dün, bugün, hatta yarınki hallerimiz hep birarada. Bir de uyurken yaşadıklarımız, rüyalarımız var. Uyanıkken bir şeyleri anladığımızı sanıyoruz, olmuyor. Uyurken, bir şeyler oluyor, anlamıyoruz. O kadar mı karışık her şey? Ah Orhan Veli... Şimdi sorsak, anlatabilir misin? Birisi belgesel filmimizi çekmek istese, ne anlatırız, bizi nasıl anlatsın isteriz? Sevgiyle kalın.
YAZARIN DİĞER YAZILARI