Dünya büyüktü, hem de 80 günde devri alem yapmak bile mucize sayılacak kadar. Bizlerse sokağından çıkmayan, ya da en fazla yakındaki arsada oynayan çocuklar. Dünyamız o kadardı deyim yerindeyse.
Gazcılar Caddesi’nin açıldığı zamanı hatırlarım. Şimdiki adı Celal Bayar Caddesi. Yol genişledi diye sevindik, ama neleri yitirdiğimizi anlamadık. Sokaklar evlerin bahçeleri gibiydi, bizimdi. Gelen geçen de bizdendi. Derken kaldırımlara hapsolduk. Sonra kaldırımlarda yürümek de zor hale geldi. Sokaklarımızı elimizden alan arabalar, gelişigüzel park ederek kaldırımlarımızı da işgal etti.
Arabaların suçu yok elbet, insanda bitiyor iş. Arabalar göçebe hayatın mihenk taşı sayılır. Bazen gün içinde oraya buraya göçüyoruz, bazen gurbete çıkıyor yolumuz. Bizi rahatlatan ise her zaman sıcak bir insan dokunuşu bulabilmek; bir çift güzel söz, bir gülümseme, biraz anlama çabası… Bize yuvamızı hatırlatan duygular.
Gazcılar Caddesi, Garajlar dediğimiz, şimdi yerinde Kent Meydanı olan eski otöbüs terminaline giden kestirme bir yoldu. Sonra bir otobüsle dünyaya açılmaya başlıyordu kapılar. İstanbul’a vapurla gitmek, eskiden İstanbul’un ilçesi olan Yalova’dan mümkündü. Sonra Sirkeci Garı, derken Kapıkule…
Geçtiğimiz günlerde Burulaş’ın deniz otobüsü BUDO ile Mudanya’dan Sirkeci’ye gitmenin keyfini yaşadım. Tekrar Bursa’nın da bir deniz şehri oldugunu hissettim. Yeni nesil için pek özel bir durum sayılmayabilir. Ama burnumuzun dibi denizken deniz yolculuguna uzak olmamız büyük bir eksiklikti.
Bu arada İDO feribotunun iptal edilmesi büyük talihsizlik. Onlarca araba birbuçuk saatte benzin yakmadan, asfalt eskitmeden, havayı kirletmeden Yenkapı’da oluveriyordu. Artık mümkün değil.
Ben BUDO yolculuğuma döneyim. Onu keyifli kılan sadece Bursa’dan İstanbul’a denizden gidebiliyor olmak değildi. Baskalarından duydugum güzel ortamı kendim de tecrübe etmiş oldum. İskele binasına girerken güleryüzle karşılanmakla başladı misafir olma duygusu. Sonra güvenlik görevlisinin kontrol cihazına eşyamızı yüklerken gösterdiği yardımseverlik... Bilet kontrolündeki memurun sabırlı ve yol gösteren tutumu keza. Öyle ya, her zaman okunmuyor bu cep telefonlarındaki kare kodlar...
Tatlı dile, güler yüze, Neşet Ertaş ustanın dediği gibi, ne kadar da hasretiz. Hani hüzünlü olur ya ayrılıklar, insanca bir dokunuş daha bir iyi geliyor böyle zamanlarda. İnsanın derdini hafifletiyor.
İskeledeki büfe ve kafetarya alanı mütevazı ölçülerde, ama pek çok çeşit ürünün olduğu dolu dolu bir yer. Bir şey almak ya da sipariş vermek için mücadele etmek gerekmiyor. Deniz otoüsünün içinde de büfe var. Orası da dolu dolu ve sevecen bir tavırla bir hizmet sunuyor.
. Ve komik olacak ama, koltukların üzerindeki devasa numaralar inanılmaz büyük kolaylık. Karşılaşılaştırma yapmak değil niyetim, ama başka firma(lar)da her zaman yerini bulmak için cebelleşen insanlar gorüyorsunuzdur. Sanırım fotoğrafa bakınca ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. ..
Fiyatlar? Biletinizi ne zaman alırsanız alın aynı fiyat. Gün yaklaştıkça fiyat artmıyor. Yanısıra, Armutlu için İstanbul ücreti alınmıyor. İnanası gelmiyor insanın, ama başka firmada ikisi için de fiyat aynı. Eklemeden edemedim.
Evet, evlerimizin önündeki sokaklar zamanla dünyaya açıldı. Ama hem yolları hem gittiğimiz yerleri güzel kılan yine özümüzdeki insanlık. Yapmamız gereken ise zor değil; kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak başkalarına öyle davranmak.
Sevgiyle kalın.