?>

Bursa naif bir bilim insanını yitirdi: Merih Yurtkuran

H. Gül KOLAYLI

1 yıl önce

Son dönemde sonsuzluğa uğurladıklarımıza bakıyorum da… Anılarım… Geçmişim… Bir parçam gitmiş gibi hissediyorum hep… Zira o kişilerle paylaştığımız o anları yeniden konuşabilecek bir üçüncü kişi yok…

Bayramdan önce Prof. Dr. Tahir Baytaymaz, Prof. Dr. Merih Yurtkuran’ın hastanede yattığını durumunun da pek iyi olmadığını söylemişti…

Arife günü yoğun bakımda olduğunu öğrenmiştim… Dün de çoklu organ yetmezliğine girdiğini, ağırlaştığını… Bayramın ikinci günü yaşamını yitirdiğini öğrendim…

Şehrin genelinde çoklukla Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın eşi olarak tanınırdı…

Aslında ben de ilk olarak 2000 yılında rektörlük seçimlerinde aday olan Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın eşi olarak tanımış; sonrasında ise ayrı bir yere koymuştum. Zamanla dost ve arkadaş olmuştuk…

Çok zarif, naif biriydi… O naifliğine karşın doğru olduğuna inandığı fikri ya da işi artık konu ne ise, inatla sonuna kadar savunurdu. Vazgeçmezdi… Bir bilim insanıydı, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Romatoloji Ana Bilim Dalı’nı kurmuştu…

Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın 2000-2008 yılları arasındaki Rektörlük döneminde Danışmanlık da yapmıştı…

Rektörlük binasında odası vardı; üniversiteye her gittiğimde mutlaka uğrardım… Bursa Hakimiyet Gazetesi’nde 2000-2001 yılları arasında üniversite ekini çıkarmıştım. 

Günlük mesaim üniversitede başlar akşam 18.00 ya da 19.00’dan sonra ise gazete binasında devam ederdi…

Uludağ Üniversitesi tarafından düzenlenen Bursa Halk Kültürü Sempozyumu’nun ilki 2002 yılında yapılmıştı.

Düzenleme ve Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Merih Yurtkuran idi. O sempozyumlar için çok emek sarfetmişti.

2005 yılında 2. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu düzenlenmişti. Her iki sempozyumunda üçer ciltlik bildiri kitabı basılmıştı… Çok değerli kaynak kitaplardı. O kitaplardan hiç yazmadıysam 20 köşe yazısı çıkarmışımdır…

Sonraki yıllarda da sıkça gittim üniversiteye ve her gidişimde mutlaka Merih Hoca’nın yanına da uğrardım… Kültürden, sanattan konuşurduk. Resim sanatını çok severdi. İstanbul’a Ressam Devrim Erbil’in atölyesine resim çalışmak için hafta sonları günü birlik gidip geldiğini anlatmıştı… Hiç unutmam… Annemin vefatından sonra ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşmıştım… Merih Hoca da, “Gül, gel seni bizin Kükürtlü’ye yatıralım, orada bir derleyip toplayalım. Fizik Tedavi de olursun… Nörolojik tetkiklerini de fakülte hastanesinde yaptırırız…” demişti…

Dediği gibi de yapmıştı; her yönden beni toparlamıştı…

Kükürtlü’deki rehabiiltasyon merkezine yatmıştım… Orada tedavi olurken, “Biz atölye kurduk. Merih Ercan Hoca nezaretinde çalışıyoruz. Yağlı boya resim yapıyoruz. Yaptığımız resimleri sergi açıp orada satacağız; gelirini öğrencilere burs olarak vereceğiz. Gel istersen atölyeye bir bak” demişti.

Geçici Atölye’nin yeri  şahaneydi…  Kükürtlü’deki kaplıca binasının karşısındaki tarihi, ahşap binanın giriş katındaki geniş salonundaydı… Tüm pencereler Vamtes’in orman gibi bahçesine bakıyordu. Müthiş huzurlu ve ilham veren bir ortamdı…

Atölyeye gitmiştim; yağlıboya resim çalışıyorlardı. Prof. Dr. Tahir Baştaymaz, Prof. Dr. Fügen Berkay, Yrd. Doç. Merih Ercan ve birkaç da genç öğretim üyesi…

Nasıl bir özenme, nasıl bir hayranlık ile bakmışsam, Merih Hoca “İstersen sen de bizimle çalışabilirsin” dedi… Genelde bu tür tekliflerde nezaket gereği üstüne atlamam; biraz geri dururum… Ama hiç ikiletmemiş “Çok isterim hocam” demiştim…

Tahir ve Fügen Hocalar temel boya, terebentin, fırça ve oradaki tuvallerden vermişti. Eğitim Fakültesi Resim Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Merih Ercan da teknik destek vermişti… Ve o gün çocukluğumdan beri hayallerimin bir parçası olan yağlıboya resim çalışmasına başlamıştım…

Sonrasında evi de Atölye’ye yakın bir yere taşımış gazeteden doğru atölyeye gelip geç saatlere kadar kimi zaman sabaha kadar resim çalışmıştım… Bekçilerle, nöbetçi sağlık personeliyle tanış olmuştuk…

Beş altı ay çalıştıktan sonra 2005 yılının Aralık ayında  Rektörlük Sanat Galerisi’nde çok  ses getiren, başarılı bir sergi açmıştık…

Sergiden sonra ekip olarak resim çalışmaya devam etmek istemiş ve Merih Ercan’ı atölye açmaya bir anlamda zorlamıştık.

İhsaniye’deki Gökkuşağı Sitesi’nde iki yer satın almıştı ve atölyeye çevirmişti. Oradaki çalışmamız çok uzun sürmedi.  Sağlık sorunları yaşandı, bu ara Prof. Dr. Merih Yurtkuran'ın Rektör adayı olması gündeme geldi, ekip dağıldı…

 Akabinde 2008 yılında Uludağ Üniversitesi Rektör adayı olarak seçimlere girdi, ilk sırada çıktı. O dönemde Rektörlük seçimleri yapılıyor, YÖK kazanan adaylarla mülakat yapıp Cumhurbaşkanı’na üç adayın ismini gönderiyor, o da bu kişinin arasında kimin çok oy aldığına bakmaksızın aralarından birini seçiyordu… Rektörlük seçimlerini birinci sırada kazanmıştı.

Ancak YÖK bunu yok saymış ve Prof. Dr. Mahmut Yavuz, Prof. Dr. Mete Cengiz ve Prof. Dr. Ali Sürmen’in isimlerini Cumhurbaşkanı’na bildirmiş ve rektör olarak Prof. Dr. Mete Cengiz atanmıştı… Merih Hoca çok üzülmüştü… Ama yapacak bir şey yoktu…

Google’de taradım, Prof. Dr. Merih Yurtkuran’a dair hiçbir kaynakta öz yaşam öyküsüne ulaşamadım…  Ankaralıydı; 1952 doğumluydu diye hatırlıyorum…  Selay ve Alkın Yurtkuran isimli iki evladı vardı…

Atatürk Rehabilitasyon Merkezi Kükürtlü Kaplıcalarının 1992 yılından 2016 yılına kadar Müdürlüğü’nü yaptı…

(2016 yılında Merkez’in yataklı bölümü kapatıldı. Rektör Prof. Dr. Yusuf Ulcay idi. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Kükürtlü Birimi olarak poliklinik ve ayaktan hidroterapi hizmeti vermeye başladı…)

2016 ya da 2017 yılında emekli oldu…  Bir ara özel bir hastanede Fizik Tedavi Uzmanı olarak çalışmıştı…

Gençlik yıllarından beri Akdeniz anemisi olmak üzere sağlık sorunları vardı ve arada ciddi ataklar geçiriyordu… Beş altı yıldır sağlığının iyi olmadığını biliyorum… Son görüşmemiz, pandemi öncesinde Bursa Tabip Odası’nın meslekte 30, 40, 50 yılını dolduranlara plaket verildiği törende olmuştu…  Epeydir görüşmüyorduk, sarılmıştık birbirimize…  “Biraz toparlanayım, en yakın zamanda görüşürüz. Seni mutlaka arayacağım” demişti. Sağlık sorunları yaşadığını söylemişti…  Kısmet olmadı…

Naif bir kültür ve sanat sevdalısını, çok yönlü, değerli bir bilim insanını yitirdik… Çok üzüldüm,  ama elbette en çok, en yakınındakilerinin canı acır. Başta  Eşi Mustafa Hoca’ya,  evlatları Selay ve Alkın Yurtkuran’a , tüm yakınlarına ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum…

YAZARIN DİĞER YAZILARI