?>

Denizi karaya karayı da paraya çevirdik

Yalçın ARAS

2 yıl önce

Candan Erçetin’in seslendir­diği çok güzel bir şarkı. “Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum, yoksa ben böyle oldu­ğumda mı gelir bahar?”

1974 yılında çalıştığım firma ta­rafından iş için görevlendirildiğim ve ilk defa gittiğim Trabzon’da yine bir bahar ayı idi ve işini yaptığım müşteri o kadar çok memnun oldu ki beni bir hafta boyunca, ağaçla­rın arasında, bir dere kenarında cennet gibi bir ortamda misafir etti. 18 yaşımda manevi usta unva­nını Topsakal şirketinin sahibinden almış oldum, dolayısı ile Trab­zon’un bende ayrı bir yeri vardır.

Her Trab­zon’a geldi­ğimde baharın geli­şindeki duy­gular ile inerim. Her­kesin birbirini aileler dahil yakın­dan tanıdığı 22 kişilik tur ekibi ile güzergahımız direk Batum.

Trabzon’dan karayolu ile Sarp sınır kapısını geçerek Batum’a geli­yoruz. Sadece bir gün kaldığımız Batum’a bir daha geleceğim diyo­rum ve gözlemlerime şimdilik es geçiyorum. Batum’dan geri dö­nüşte bu sihirli inanılmaz coğraf­yayı Hopa’dan başlıyoruz gezmeye ve milyon­larca kez keşfedilmişi bir kez daha kendi gözümüz ile keşfet­meye başlıyoruz.

Çok uzaklardan Kaçkar dağları gözü­küyor tepesi karlı, adeta bir tablo seyre­diyorsunuz, her sani­yede bir karesi değişiyor birbirinden farklı, sihirli ve güzel.

İki yamaç arasından tırmanıyor­sunuz Ayder yaylasına, Badara yay­lasına, Zilkale’ye, Fırtına vadisine, Zigana dağlarına derken Maçka’sı, Sümela’sı velhasıl in aşağı çık yu­karı üç gün boyunca.

Çok uzaklarda gördüğümüz bu karlı dağlara doğru vadilerden, de­relerden kıvrıla kıvrıla yükseliyoruz. Otobüsler park ediliyor ve daha küçük araçlar ile devam ederek en sonunda çok uzaklardan gördüğü­müz zirvenin çok yakınlarına ve suyun çıktığı kaynağa ulaşıyoruz.

Başka bir zirveye çıkarken yö­reye özgün evler, halen daha tüten ba­calar, yeşilin her to­nundan meşe, kestane, kızılağaç, kayın, köknar, sarı­çam, karaçam ve ladin ormanları, arala­rında papatyalar, sarı­nın en güzeli, mavinin en canlısı ile meneviş ve bölgeye has orman gülleri. Sanki bir ressam tara­fından özenle tuale fırçalanmış gibi. İnanın bunları seyrederken yeniden bahar oluyorsunuz.

Ama ilahi ressam zirveye kar yağdırmış öyle duruyor, 70 derece meyille yeşilin en koyusu, çam ağaçları diklemesine, diğer ya­maçta yapraklarını yeni açan kök­nar ağaçları daha açık yeşil, 2 bin metre yükseklikte göz kamaştıran açık kadife bir çayır ve önlerinde akan çağlayan derelere karışmak üzere doğadan fışkırıyor, karaba­tak kuşları sesleri ile baharı müjde­liyor. Güzelliklerin yanında, hakkında onca olumsuz yazı yazı­lan Uzungöl ise inşaat yoğunlu­ğundan, yapılan onca otel ve günlük ziyaretçilerin bırakmış ol­dukları atıkları ile beni yüreğimden yaralıyor. Hem Uzungöl hem de Ayder yaylası öyle bir bölge ki eşi benzeri yok, sanki altın yumurtla­yan bir tavuk, dikkat edilmesi ve ranttan uzak tutularak gelecek ne­sillere aktarılması gereken bir bölge.

Her şeyden önce ülkemizin imajı. Dileğim o bölgeye hiç doku­nulmaması, yapılaşmanın seyrelti­lerek ıslah edilmesi, acilen atık ve kirliliğe bir çözüm bulunması.

Eğer bütün bu güzellikler kalırsa yerli ve yabancı turist gelir yoksa milyarlarca yılda oluşan bu güzel tabloya sen gel dört katlı apart­man yap hem de kaçak, işte bu yü­reğimi burktu.

Bir de her taraftan akan şarıl şarıl suların içinde, dağların tepesinde dahi bölgeyi çok iyi tanıyan reh­berin bize özel­likle açıktan su içmememizi önermesi beni şaşırttı.

Trabzon, Rize ve çevresinde ya­pılan yolları, Zi­gana tünelini, Trabzon’un altından geçen tünel yolları ve yine Trab­zon’a yapılan dağ çevre yolunu gö­rünce bir Bursalı olarak kıskanmadım desem yalan olur. Yüzlerce tünel gördüm. Bursa’mı­zın Balat ve Geçit bölgesine yeni yapılan bağlantı yolunun yeraltı tüneli şeklinde olmayışı beni de­rinden üzdü.

Karadeniz’e yapılan yüzlerce ağır maliyetli tünelin yanında Geçit’e yapılacak olan tünel adeta bir çerez.

Evim ile iş yerimin arası 12 km, her gün geçmiş olduğum Geçit bölgesi ve 20 dakikalık yola har­cadığım ölü 90 daki­kayı da düşününce üzüntüm bir kat daha arttı. Bitmeyen tren yolu, bitmeyen şehir içi işkence yol inşaatları ve Bursa’nın milli gelire verdiği katkı ile aldığı pay, 20 Bursa milletvekilli tarafından tekrar irde­lensin. Bu konuda da son sözüm Sivas’a da, Trabzon’a da yapılsın hatta daha çoğu yapılsın ama Bur­sa’ya da yapılsın.

Trabzon, Rize ve Ordu’da deniz doldurularak havaalanı yapıldı, ay­rıca Rize başta olmak üzere konut alanı yaratmak için de deniz dol­durulmuş ve doldurulmaya da devam ediliyor. Buralara özgü bir söz var, kendilerine hoş bir şive ile söylüyorlar

“Denizi karaya ka­rayı da paraya çevir­dik.” Bu deyime bir iki söz daha ekle olsun sana kemençe eşli­ğinde bir horon ha­vası.

Netice olarak Doğu Karadeniz veya bütün Karadeniz, in­sanı ile doğası ile ken­dine özgü yaşam modeli ile eşi benzeri olmayan bir bölge.

Çayın, turunçgillerin ve fındığın cenneti. Her türlü bitkinin yetiştiril­diği ayrıca kendine has müzik başta olmak üzere yaşam kültürün olduğu bu cennet köşemiz gidil­mesi, görülmesi gereken bir yurt parçası. Bin bir çeşit kokular, yeşil­likler, sarp kayaların üzerinde hayat bulmuş çam ağaçları, kartalın yuva yaptığı, etrafta orman, kuş ve su sesinden başka hiçbir şeyin olma­dığı yerlere yapılan evler, yanına bir kasabaya yetebilecek büyük­lükte cami ve önünde mezarı, bu­labildiği boşlukta insanın ayakta bile zor duracağı alanda ekilen çay tarımı anlatılamaz yaşanılır.

Şarkı sözü ile başladım şarkı sözü ile bitirmek istiyorum yazımı.

Tur boyunca şoförümüzün Kara­deniz şivesi ile bizlere dinlettirdiği parça:

“Hayat devam edeyyyiiiii, hayat devam edeyi.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI