Bu hafta Cumhurbaşkanlığı seçimin ikinci turu için sandık başına gideceğiz. Yeni yönetim sistemimize göre ülkemizi Cumhurbaşkanı tek başına yönetmektedir. Meclis’ te kimlerin, hangi sayıda olmasının çok fazla değeri yoktur aslında.
Seçeceğimiz Cumhurbaşkanı Anayasa’dan aldığı yetkiyle keyfiyetle yönetecek ülkeyi.
Seçim sürecinde iki hususu gündeme getirmiştik.
Birincisi, yakın tarihimize bakıldığında devalüasyon dönemleri sonunda iktidarın değiştiği gerçeğidir. Gerçekten de bu topraklarda yaşanmış devalüasyonlardan sonra büyük sosyal değişiklikler meydana gelmiştir. Bu nedenle seçimin bir değişimi getirmesinin olası olduğunu kaleme almıştık.
Diğer husus, ülkemizde değişikliği getirecek sosyo-ekonomik açıdan “en kötünün” arkada kalıp kalmadığının tespitiydi. Türkiye yaklaşık son on yıldır düzensizlik içerisinde savrulmaktadır ancak bu zorlu süreç büyük bir karar değişimini getirecek bir dibe işaret ediyor mu sorusuydu?
İlk tur bu ikisi hususun da teyit edilmesini sağlamadı.
Sonuçta yakın bir zaman sonra devalüasyonun doğal sonucu bir yönetim değişikliğinin gerçekleştiği ya da henüz toplumsal dibin görülmediğinin bilgisini alacağız.
Burada önemli olan demokrasi ve hukukun tam olarak işlemesidir. Toplumlar her zaman doğru kararı vermezler. Tarihe bakıldığında insanoğlunun seçimlerde o zaman dilimindeki genel ruh haline göre bir tercih yaptığını görmekteyiz.
Türkiye’nin de diğer ülkeler gibi iyi zamanları ve kötü zamanları olacaktır; toplumsal fırtınalardan, felaketlerden kaçış mümkün değildir.
Önemli olan toplum olarak birbirimize saygımızı, sevgimizi, anlayışımızı yitirmemizdir.
Şunu unutmayalım; toplumsal trendler de her trend de olduğu gibi iki uç arasındaki bir yolculuktur. Bu aşırılıkların edilgeni olmamız dileğiyle…