Birden çok borçludan her birinin sözleşme veya kanun gereği alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğu ve alacaklının borcun tamamını borçluların her birinden talep edebildiği, borçluların birinin ifası ile sona erebilen borç ilişkisine “müteselsil borç” denir.[1]
Müteselsil borçların da yenilenmesi mümkündür. Ancak, müteselsil alacaklı veya borçlulardan yalnız birisi ile yapılmış olan yenileme sözleşmesinin diğer tüm alacaklı ve borçlulara karşı hüküm ifade edip etmeyeceği tartışmalıdır. Taraflar, borçlu ile tek alacaklı arasındaki yenileme sözleşmesinin açıkça diğer borçluları da etkilemesini istemişlerse, kuşkusuz yenileme diğerleri için de geçerlidir. Ancak yenileme sözleşmesinin bu konuya bir açıklık getirilmeden yapılması halinde bunun tüm borçluları etkileyeceğini kabul edenler olduğu gibi bunun söz konusu olmayacağını savunanlar da vardır.[2]
Üstte belirtilen ilk görüşü benimseyen Yargıtay içtihat metni şöyledir; “Bilindiği gibi müteselsil borçluların borçtan kurtulmalarını gerektiren haller iki grupta mütalaa edilmektedir. Bunlardan birincisi “bütün borçluların borçtan kurtulması” halidir ki, bu nitelikteki kurtulma ya alacaklının tatmin edilmesi suretiyle ya da tatmin edilmeksizin olur. “Alacaklının tatmin edilmesi suretiyle kurtulma” BK.nın 145/1. maddesinde düzenlenmiş olup, bu haller (ifa) ve (takas) olmak üzere iki tanedir. “Alacaklının tatmin edilmesi suretiyle kurtulma” şeklinde isimlendirilen bu halin dışında, borçlulardan birinin bir eylemi, muamelesi veya içerisinde bulunduğu hukuk iki durumun diğer borçlulara sirayet etmesi, başka bir deyimle, bu borçlunun ifa ve takas dışındaki bir sebeple borçtan kurtulmasının diğer borçluların da borçtan kurtulmaları sonucunu doğurması mümkündür. Bunun hangi hallerde söz konusu olabileceği BK.nında açıkça belirtilmemiş, sadece BK.nın 145. maddesinin 2. fıkrasında aynen “eğer müteselsil borçlulardan biri borç tediye olunmamış iken ondan tahallüs etmiş ise, diğer borçlular ancak halin veya borcun mahiyetinin irade ettiği nispette, bu beraatten istifade edebilirler denilmiştir.
Borçlulardan birin in borçtan kurtulması sonucunu doğuran sebeplerden, diğer borçlulara da kısmen sirayet edebilecek olan haller genellikle kusursuz imkansızlık, ibra, tecdit, sulh ve zamanaşımıdır. Bu davada bir kısım davacılarla davalı asıl fail Ömer Sami arasında yapılan anlaşmanın sulh niteliğinde Olduğu kuşkusuzdur. Zira, alacaklı durumundaki bir bölüm davacılar alacaklarına karşılık bir miktar tazminat almış olduklarından ortaya bir sulh sözleşmesi çıkmıştır (Feyzi Necmettin Feyzioğlu - Borçlar Hukuku - Genel Hükümler - Cilt: II İstanbul 1977, Sayfa 427). Gerçekten Sulh (Vergleich), tarafların arasındaki hukuki münasebete ilişkin bir uyuşmazlığa veya şüpheli bir duruma son vermek amacıyla karşılıklı rıza ve fedakarlıkla yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sulh maddi hukuk bakımından borcu, usul hukuku bakımından ise davayı sona erdiren sebeplerdendir.”[3]-[4]
Çalışmalarınızda başarı, ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.