Toplum olarak her şeyin en iyisini istiyoruz ve buna layık olduğumuzu düşünüyoruz. Ancak bir sorun var; oturduğumuz yerden daha fazlasını kazanamayız.
Mevcut durumda çok enerji harcayarak az üretiyoruz, bir başka deyişle katma değersiz şeyler üretiyoruz. Bunlar bilinen şeyler…
Zenginleşmemizin önünde başka engeller de var. Bunlardan en önemlisi toplumsal güven eksikliğidir.
İnsanımız olana bitene, gördüğüne inanmamaktadır. Her işin altında bir çapanoğlu olduğundan eminizdir.
İşte bir seçim geçirdik, belki bu yazıyı okuduğunuz zaman ikinci tur için bir mücadele başlamış olacak.
Haftalardır Türkiye sandık güvenliğini tartışıyor. Vatandaş verdiği oyun bir kazaya kurban gideceğini düşünüyor. Partiler neredeyse bir yıldır oyların sağlıklı verilmesi ve sayılması için çalışmalar yapıyor. Türkiye zaman ve parasını buna harcıyor.
İnsanlar namusu olan oyunu birilerinin çalacağına inanıyor. Ne kadar üzücü bir durum değil mi?
Sandık başlarında milyonlarca insan nöbet tutuyor.
Gelişmiş, zengin bir toplumda böylesi bir durum olabilir mi?
Tabi bazı kötü tecrübeler nedeniyle insanlarımızın bu psikolojiye girmesi doğal karşılanabilir.
Endişeler haklı da olsa haksız da olsa bir ülkede sandık güvenliğinin olmadığının kabulü çok üzücüdür.
Normal bir toplumda bir sandıkta onlarca insanın olmasına gerek olur mu? Görevlendirilen bir kişinin ona emanet edilen millet iradesine sahip çıkmayacağına inanıyoruz ki; bir sandığı bu kadar insan görevlendiriyoruz.
Toplumda hâkim olan güvensizliğin önemli bir kanıtı…
Zenginleşmek için üretim kapasitemizin artması gerekmektedir ancak tek başına yeterli değildir. Toplumda güvenin tesis edilmesi asgari şart olarak karşımıza çıkmaktadır.
Birbirimize güveni tesis etmemiz dileğiyle…